ÖNE ÇIKANLAR :
GÜNDEMTÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 23 Ağustos 2013 Cuma 01:57

Erdoğan: "BM'ye karşı yeni BM kurulabilir!"

Erdoğan: "BMye karşı yeni BM kurulabilir!"

ÜlkeTV'de Sıradışı Özel, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı ağırladı.


Erdoğan, Ülke TV'nin canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmelerde bulundu.

"Dün Suriye'de adeta balık gibi çırpına çırpına can veren çocukları, bebekleri gördük. Yeni güne başlayamayan yüzlerce çocuk gördük. Bu gerçekten hem toplumumuzu, hem dünyayı, insafı ve vicdanı olanları ciddi derecede rahatsız etti. Nereye gidiyor Suriye?" sorusu üzerine Erdoğan, öncelikle Suriye'deki bu sürecin 2,5 yılı bulduğunu ve gelişmelerin gerçekten insan havsalasının alacağı bir çerçeve içerisinde yürümediğini söyledi.

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Esed denilen bu adam babasının yaptığı zulmü şu anda üçe, dörde katlamış vaziyette. Hama, Humus'ta babası bir zalim olarak tarihin kayıtlarına geçti, bir diktatör olarak, bir katil olarak tarihin kayıtlarına geçti ama evladı şu anda babasını aratır hale geldi. Hama, Humus tarihte bir kayıttır. Şimdi artık Suriye'nin her tarafında havadan bombalamadan tutunuz da füzelere varıncaya kadar çok ciddi ölümler söz konusu. Hama, Humus'ta malum 40 bin insan öldürülmüştü. Burada ise şu anda 100 bini aşmış durumda. Bu 100 bini dün sabahki olay bize adeta unutturur gibi oldu. Çünkü onların bu denli resimlerini, kayıtlarını gerçekten görememiştik. Dün o çocukların halini gördüğümüzde biz evimizde nasıl perişan olduysak gerek eşim, gerek çocuğum hepberaber, aynı şekilde inanıyorum ki zerre kadar vicdanı olan, zerre kadar insanlıktan nasibini almış olanlar da herhalde bu tablodan onlar da bir şeyler çıkarması lazım."

"Dünyada ben şu anda iki değerlendirme ile karşı karşıyayım" diyen Erdoğan, bunlardan birisinin dünyayı yönetenler, ikincisinin yönetilenler olduğunu belirtti. Yönetenlerin ve yönetilenlerin tavrının ne olduğuna bakılması gerektiğini ifade eden Erdoğan, buna Türkiye'de de böyle bakıldığını, onların da durumlarının dünya ile zaman zaman örtüştüğünü gördüğünü anlattı.

Erdoğan, "Dünkü olaylarla alakalı olarak orada bu yavruların o cansız bedenlerini gördüğümüz zaman hakikaten göz yaşlarınızı dindirebilmek mümkün değil. Bunu o kimyasal silahlarla nasıl öldürülür. Bazıları buna hala yorum getiriyor, şöyle mi, böyle mi? Nesi şöyle böyle canım burada ne mermi var, ne kan izi var, ne barut var, hiç bir şey yok. Çok açık, net her şey ortada" diye konuştu.

Birleşmiş Milletler'in çeşitli uyarılardan sonra İngiltere'nin de başvurusuyla dün toplandığını anımsatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Herhangi bir açıklama ciddi manada yok. Aynı şey Mısır için de oldu. Sağdan soldan değişik yerlerden sıkıştırarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin toplantıya çağrılmasını sağlayabildik. Orada da yine Mısır ile ilgili bir kınama dahi çıkmadı. Bu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kesinlikle bir reforma tabidir. İşe nereden başlayacak dersek, başlamamız gereken yer aslında dünyada hakikaten Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden şikayetçi olanlar varsa bunun üzerinde çok değişik kampanyalar yürütmek suretiyle bir defa Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin adil bir çizgiye getirilmesi gerekir."

"Biliyorsunuz birkaç yıldır reforme edilmesine yönelik başlattığım bir uluslararası kampanya var" diyen Erdoğan, gittiği her demokrasi konferansında bunu anlattığını, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yaptığı konuşmalarda bunu defaatle dile getirdiğini anımsattı. Erdoğan, şöyle konuştu:

"Geçenlerde gazeteci arkadaşlardan iki kardeş beni ziyarete geldi. Turgay ve Yıldıray kardeşler, bir kampanya başlattıklarını söylediler, 'dünya 5'ten büyüktür' diye. Ben de gayet güzel bir slogan dedim. Şu anda dünya 5'ten değil dünya 1'den büyüktür. Çünkü bir kişi dahi bütün Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini kilitleyebiliyor. Şu anda iki kişinin kilitlediği gibi. Yani Rusya ve Çin malum kilitliyor. 'Hayır' dedi mi bitti iş, yapabilecek hiçbir şey yok. Bir taraftan bakıyorsunuz dünyanın işte 5 daimi üyesinin bir tanesinin lideri diyor ki 'ben Beşşar'ın avukatı değilim, değiliz' öyle diyor. Tamam ama görüyorsunuz ortada bir gerçek var, 100 bini aşkın insan öldürülmüş vaziyette. Buna karşı bir duruş olmayacak mı? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin, Birleşmiş Milletlerin görevi dünya barışına katkı değil midir, bunun için kurulmadı mı, aslolan bu değil mi? 'Savaşlara son' diyen kuruluş atılması gereken adımlar için burası öncü olmayacak mı. Hem bunu söylüyorsunuz hem bu adımları atmıyorsunuz. Bu nasıl insaftır, bu nasıl vicdandır? Doğrusu ben dün sabahtan itibaren birçok ülkenin liderlerini aradım, hala aramaya devam ediyorum aynı şekilde Dışişleri Bakanı'mı Avrupa'ya gönderdim. Bu sabahtan itibaren Almanya'dan başladı."

"Konuştuğunuz liderler ne diyor" sorusuna Erdoğan, "Şu ana kadar bize hayır diyen yok" karşılığını verdi.
"Beş daimi üyeyi mahfuz tutacak mekanizma nedir ya da 5 daimi üyeye eklenebilecek herhangi bir ülke olabilir mi ya da gayrimemnunların çoğalması oradaki mekanizmayı ne ölçüde değiştirir, bunun yolu nedir? Bunun yolu itirazların çoğalması mıdır" sorusu üzerine, Erdoğan şu yanıtı verdi:

"Bu kolay bir yol değil. İtirazların çoğalması ve dünyada tabii şu anda 196 üyesi var yanılmıyorsam. Bu üyelerin ekseriyetinin burada bir direniş ortaya koyması lazım. Eğer bu direniş ortaya konulursa ancak böyle bir adım atılabilir. Hatta ve hatta belki daha da ileri gidilebilir. Gerçekten dünya 5'ten büyük diyorsak o zaman diğer ülkeler ortaya gelmek suretiyle kendi Birleşmiş Milletlerini kurar. Böyle bir çıkış yapılabilir. Böyle bir çıkışın yapılması kendilerini reforme etmeye doğru götürür. Çekiliyoruz dediği zaman ne olacak, ne yapacak? Şu anda bir çok kuruluşlar var. ASEAN gibi, Şangay İşbirliği Teşkilatı gibi. Avrupa Birliği kurulduğu zaman Avrupa Birliği diye kurulmadı ki, Demirçelik İşbirliği diye kuruldu. Ondan sonra Avrupa Ekonomik Topluğu oldu, ondan sonra Avrupa Topluluğu Avrupa Birliği ve şimdi hem siyasi hem sosyal birlik olarak ortada duruyor. Böyle bir durum var. Gelişme bu. Yani burada ortaya çok daha farklı bir çıkış konulabilir. Neden? Çünkü siz dünya barışına katkıda bulunamıyorsunuz. Afrika gidiyor. Orada fakirlik aldı başını gidiyor Somali'ye Birleşmiş Milletlerin bir dahli olabildi mi? Olamadı. Eritre'de, Etiyopya'da, nerede? Yok. Her yerde, Nijer'de bakıyorsun, Gana'da bakıyorsun, gittik, gezdik, gördük oraların halini felaket. Hiçbir yerde bunları görmek mümkün değil. Sudan'da orada da aynı şeyler oldu. Sudan'ı ikiye böldüler hala Sudan'a yaptırım uyguluyorlar ama aynı şeyi Filistin'de yapmadılar. Sudan'a uyguluyorsunuz da Filistin'e niye uygulamıyorsunuz? Gelin Filistin'de de bu adımı atın ve İsrail ile Filistin arasında adil bir tavır ortaya koyun. Koyamadılar. Filistin'de hala ayrıldığı halde, ayrılmayı kabul ettikleri halde kuzeye ambargo uygulamaya devam ediyorlar. Aynı şeyi İran için de yapıyorlar. Ama İran'ın da buradan bir şey çıkarması lazım çıkarmıyor ki başından beri İran'ın yanında olan biz olduk, dünyaya karşı biz direndik ama İran bizi anlamadı hala da anlamıyor. Şimdi Suriye meselesinde biz İran'ın böyle bir yaklaşım içinde olmasını doğrusu istemezdik. Burada enteresan bir şey söyleyeyim, Hama Humus katliamında merhum Humeyni aylarca Hafız Esad'a randevu vermedi. Çok enteresandır bu. Vermeyişinin sebebi katliamdır. Fakat şu andaki bakış aynı bakış değil."

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, çözüm süreci kapsamında, üzerinde çalışılan demokratikleşme paketiyle ilgili, "Bir araya gelip konuşacağız. Görüşmelerden sonra acaba neleri ilave ederiz, neleri çıkartırız, ondan sonra zannediyorum ki herhalde şöyle bir iki hafta içerisinde belki meclis açıldıktan sonra veya açılmadan önce bu açıklamayı yaparız" dedi.

Erdoğan, demokratikleşme paketinin içeriğinin sorulması üzerine, "Şu anda nasip olursa önümüzdeki hafta içerisinde hazırlığı yapan arkadaşlarımla oturacağız, onlar hazırlıklarını bitirdiler. Bayramda notlar üzerinde çalışmalarımı yaptım. Bir araya gelip konuşacağız. Görüşmelerden sonra acaba neleri ilave ederiz, neleri çıkartırız, onlan sonra zannediyorum ki herhalde şöyle bir iki hafta içerisinde belki meclis açıldıktan sonra veya açılmadan önce bu açıklamayı yaparız" yanıtını verdi.

Demokratikleşme paketinde Anyasayı ilgilendiren maddelerin yanı sıra yasal değişikliklerle yapılabilecek ve belki yönetmeliğe kadar düşürülebilecek işlerin de olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:

"Bunların en kolay yolla yapılacak olanları nelerdir, bunlardan başlayıp, şu anda Anayasa, yeni anayasa çalışmaları yapıldığı için onun için de çözmeye çalıştığımız tabii ki demokratikleşme paketine ait maddeler de olacak. Biliyorsunuz 48 maddeye kadar iş önce gelmişti. 48 maddede dört partinin mutabakatı vardı. Ben o zaman bir açıklamada bulundum. 'Dört siyasi parti, 48 maddede madem ki mutabıktır, geciktirmeyelim hemen bu 48 maddeyi bir hafta içerisinde, gelin bunu çıkaralım, bir kenara koyalım. 26 madde zaten miltetimizin onayından geçmiş, o da bir kenarda. Ondan sonra diğerlerini ful mesai, hafta iki gün tatil yapsın arkadaşlarımız, 5 gün çalışmayla, yoğun bir şekilde diğer kalanları da bitirsinler' dedim."

YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI

Bütün siyasi partilerin, seçim öncesinde yeni yasama dönemini, anayasa dönemi olarak ilan ettiklerini, anamuhalefet partisi liderinin miting meydanlarında, Anayasa'nın giriş maddelerine atıfta bulunarak 'bu anayasa çıkmayacak, cesedimi çiğnerler' şeklinde söz sarf ettiğini belirterek, yeni döneme kadar yeni anayasanın çıkarılıp çıkarılamayacağı ile Anayasa üzerine BDP ile ittifak yapıp yapmayacakları konusunda görüşü sorulması üzerine Erdoğan, şunları belirtti:
"Bir defa şunu söyledim: Masadan kaçan taraf biz olmayacağız ancak burada Meclis Başkanımızın tavrı, nihai neticeyi belirler. Meclis başkanımız 'biz netice alamıyoruz. Dolayısıyla ben bu çalışmaları noktalayoruz' derse orada mesele biter. Fakat biz masadan çekilen taraf olmayacağız. Onun için arkadaşlarımız çalışmaları eksiksiz götürüyorlar. Fakat az önce söylediğinizi, ben şimdi bu çalışmayı yürüten, uzmanlardan ve bu tutanaklarda var, ben tutanaktan okuyorum, burası çok enteresan, isim vererek okuyorum, Süheyil Batum'un konuşması bu, 'dolayısıyla bunları burada tartışmak istemiyorum. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi'nin görüşünü öyle başkan tarafından değil genel başkan bile belirlemez. CHP'nin görüşünü net söylüyorum. Ben bunları, yani tutanaklara geçsin rahat edelim burada kimsenin görüşünü belirlemez. Dolayısıyla burada görüşlerimiz arasında, hepimizin görüşleri arasında uzlaşmazlık varsa bir kere şunu açıkça söyleyeyim: 'Sevgili başkan bir daha bu getirilemez.' Yani şurası çok enteresan, 'CHP'nin görüşünü söylüyorum, tutanaklara girsin' diye ve 'genel başkan bile belirlemez.' Şimdi şüphesiz hiçbir yerde tek başına genel başkan belirlemez ama nihai kararı görüşleri aldıktan sonra genel başkan açıklar, ortaya koyar. Şimdi burada bir defa CHP heyetinde, orada sadece CHP yok. Üç kişi varsa, üçü de ayrı bir parti. Geçenlerde, Genel Başkan Yardımcım Mehmet Ali Bey'in ifade ettiği, biz orada karşımızda bir tane CHP görmüyoruz."

"BİZ ELİMİZDEN GELENİ YAPMAYA DEVAM EDECEĞİZ"

Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda partilerin temsil edildiği milletvekili sayısıyla ilgili de değerlendirmede bulunan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bizim 326 milletvekilimiz var. Muhalefetin 220 milletvekili var. Bu 220 milletvekili, 9 kişiyle temsil ediliyor. Biz ise 3 milletvekiliyle temsil ediliyoruz. BDP'nin 29, 30 milletvekili var, 3 milletvekili, 1'e 11, biz 3 milletvekili. Aynı şekilde bakıyoruz, MHP'nin 51 milletvekili var, biz onların 6 kat fazlasıyız, fazlası da var, o da 3, biz de 3. Bakıyorsunuz, CHP'nin 2,5 kat fazlasıyız. O da 3, biz de 3. Niye biz bunu Kabul ettik? Bizim derdimiz bağı ile değil derdimiz üzüm yemek. Şurada müşterek çalışmayı güzelce yapalım, neticeye varalım. Ama maalesef şu ana kadar böyle bir dertleri yok. Biz elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Yani anayasa değişir, değişmez, yani biz ülkeyi yönetmeye devam ediyoruz. 10,5 yıldır, bu yeni Anayasa, zaman zaman değiştirebildiğimiz maddeler olmuşsa değiştirmişiz. Son işte refaranduma gitmek suretiyle yine bir 26 maddelik değişim paketiyle o anayasa ile hükümeti şu anda başarıyla, hamdolsun, götürüyoruz. Ama şu yeni Anayasa çıkmış olsa o zaman ne olacak, 'bu ülke bir darbe anayasasıyla değil halkın sivil bir anayasasıyla yönetiliyor' diyebilmeyi demokrasi adına rahat konuşacağız. Olayın aslı bu."

"TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER OYLAMAYA ŞUNA BUNA TABİİ ŞEYLER DEĞİLDİR"

Çözüm süreci kapsamında temel hak ve özgürlüklerle ilgil bir soruyu da yanıtlayan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Şimdi öncelikle temel hak ve özgürlükler, böyle oylamaya şuna buna tabii şeyler değlidir. Yani o yaratılıştan verilmiş olan haklardır ki bunun biz her zaman savunucusu olduk, olmaya devam edeceğiz. Fakat Türkiye'deki 10 yıl, 10,5 yıl öncesinde bugün arasında tüm etnik unsurların kazandıklarına şöyle bakmak lazım. Bütün bunların yanında, düşünce gruplarının, yazar çizer vesaire, bütün bu insanların 10 yıl, 10,5 önceki bulundukları konumla bugün geldikleri konuma bakalım. O gün yazarken ne durumdaydılar, bugün yazarken ne durumdalar? Yani düşünce özgürlüğünü kastetiyorum. Burada alınan mesafeler ortada."

Zaman zaman cezaevlerinde gazetecilerin bulunduğu yönünde yapılan eleştirileri değerlendiren Erdoğan, "Parmak sayısını geçmez. Onların yazar çizer dedikleri hepsi, Adalet Bakanım da defaatle söyledi ben de defaatle söyledim. Yani bunların gazetecilik yazar çizer bu şeyle alakası yok. Bunların hepsinin bölücü terör örgütüyle ihdasları var, silah bulundurmaktan tutunuz, kimisi onlarla olan çok farklı ilişkiler, yani bunlar suç teşkil eden konulardan dolayı içerideler. Yoksa öyle yazdığı şu cümle bu cümle falan, bunlardan dolayı değil" ifadesini kullandı.

"Şimdi bütün bunların yanında çözüm sürecinde dikkat ederseniz, bir şeye hassasiyet gösterdik. O da şuydu: Ülkemizde akil insanlar derken biz bu insanlar, yani 'tamamıyla hakikaten toplumun tümünü temsil edenlerdir' diye öyle bir müracaat yapmadık. Ama seçici olduk" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

"Seçici olurken de istedik ki çok farklı düşünce gruplarının temsil edildiği, sanatçı gruplarının temsil edildiği, STK'ların temsil edildiği, kadınlı, erkekli, gazeteci yazar, bilim adamı, bunlar burada bulunsun istedik. Bunu ancak 63 kişiyle sığdırabildik. Ülkemizin biliyorsunuz 7 bölgesine dağıttık ve sağolsun arkdaşlarımız yoğun çalışma yaptılar. Bütün hakaretlere, saygısızlıklara rağmen, onlar saygı duydular. Onlara boyun eğdiler ve bu süreci başarıyla getirdiler. Derdimiz neydi, derdimiz şuydu: Topluma onlara bir şeye enjekte etmek değil, toplumun düşüncesini biz onlar vasıtasıyla alalım ve ondan sonra biz bunlar üzerinde çalışarak bizim eksik bıraktıklarımız neler var. Şimdi demokratikleşme paketi diyoruz ya buralardan istifade ederek biz demokratikleşme paketini hazırlıyoruz ve belki de demokratikleşme paketinin içerisine sığdıramayacağız."

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Tahrir'de ilk ayağa kalkış olduğunda kimse bize 'size ne' demedi. Biz, hibemizle kredimizle Mısır'ın yanında olduk. Aynı şekilde Katar, ikimiz elimizden gelen desteği verdik. Kime verdik? Mısır halkına verdik, biz Müslüman Kardeşler örgütüne vermedik. Birileri bizi zorla buraya yerleştirmeye çalışıyor. Bizim verdiğimiz destek kimedir? Krediyi biz örgüte vermedik ki biz krediyi Mısır Cumhuriyetine verdik" dedi.

Başbakan Erdoğan, İran, Suriye ve Irak Başbakanı Maliki'nin birlikte hareketini bir Şii ittifakı, Şii kuşatması olarak görülüp görülmeyeceğine ilişkin bir soruya, "yapılanlara Müslümanların bölünmesine yönelik bir operasyon olarak bakmak gerektiği" yanıtını verdi.

Fitne ve fesatın İslam dünyası içine sokulduğunu, buradan hareketle Sünni ve Şia savunma reflekslerinin harekete geçirildiğini belirten Başbakan Erdoğan, şunları söledi:

"Sünni, Şia hepsi burada bir savunma refleksi içerisine girmiş. Bunu İran da yapıyor, diğer Sunni ülkelerin bir çoğu da yapıyor. Sünni ülkelerinin kendi içinde ayrıca sıkıntıları var, bu sıkıntıyı biz kendi içimizde de yaşıyoruz. Son günlerde yaşadıklarımız, Gezi olaylarında yaşadıklarımız çok açık net. Benim hep dert yandığım, üzüldüğüm bir konu var. İranlı dostlarımıza, başta Hamaney olmak üzere şunu söylemişimdir: 'Benim için Şia ve Sünni yok, benim için sadece İslam var, bu kavga niye" demişimdir. Biz, gençlik yıllarımızda 'La şarkıyye la garbiyye illa İslamiyye illa İslamiyye' dedik, o şekilde geldik. Biz, böyle bir ayrımı filan tanımıyorduk. Bizi birbirine bağlayan en kavi şey, inancımız İslam. Bunun o güçlü bağları karşısında bir bölünmeyi yaşamak hakkikaten insanı kahrediyor.

Şu anda Suriye'de yüz bin insanı öldüren kim? Sorduğun zaman o da Müslüman, onu alkışlayanların içinde bakıyorsun başörtülüsü var mı, sakallısı var mı, hoca efendileri var mı? Birçok rehberleri, şunları bunları, hepsi onların arkasında, içtihatlar yapıyorlar. Bu içtihatlarla birlikte gelip öbür taraftaki Sünni kardeşini vuruyor, Sünni de savunma refleksiyle ona yönelik saldırıda ona vuruyor. Mısır'a bakıyorsunuz, Sisi ile ilgili söylenenleri duydunuz, ailesi şöyledir, böyledir, kendisi şöyledir, böyledir filan. Biz de doğrusu kendisiyle iki kez bir burada bir de Mısır'da görüşmemiz olmuştu, bize hayranlığını filan söyleyen birisiydi. Beşşar Esed ile de ailece dosttuk, kendisine demokrasi noktasında çok söylemlerimiz oldu. Esed'in kayınvalidesiyle tanışmamız oldu, baktık ki dünyaya bakışı gayet enteresandı, hoştu."

"KILIÇDAROĞLU'NUN IRAK SEYAHATİ BİR TURİSTİK SEYAHATTİR"

Başbakan Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Irak ziyareti ile CHP'lilerin Suriye ziyaretlerini manidar bulup bulmadığına yönelik bir soruya da "Bunu manidar bulmamak mümkün değil. Kılıçdaroğlu kim? Türkiye'de anamuhalefet partisi genel başkanı. Ülkeler arası diyalog kimle olur? Eğer bilinçli yapacaksan iktidar partisiyle olur. Bilinçli yapmayacaksan o ülkeden herhangi biriyle de bir araya gelebilirsin. Şu anda Kılıçdaroğlu'nun Irak seyahatı bir turistik davettir, turistik seyahattir. Türkiye ile Irak arasında yapabileceği herhangi bir şey var mı? Yok. Özel sektörle ilgili iş bağlantıları kuruyorlarsa o ayrı mesele, onu bilemem" yanıtını verdi.

Gazeteci Turgay Güler'in "Sizi şikayet ediyor" sözü üzerine Erdoğan da "Zaten mesleği o" dedi.
Suriye'ye giden CHP heyetinde yer alanlardan bazılarının Reyhanlı'daki saldırılarla bağlantısı olan kişiler olduğuna dikkati çeken Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Burada asıl olan şey şu: Benim için kardeş, kardeşim isterse kan bağı olsun değişmez. Biz, değerler silsilesi içerisindeki ilkelerden hareketle olaylara bakarız. Biz, Nuh Aleyhiselamı da görürüz, evladını da bırakır, eşini de bırakır, niye? Çünkü gerekli olan odur da onun için. Biz, daha da geriye gideriz, Habil ile Kabil kardeşti, ama Kabil katil oldu, kardeşini öldürdü. Şimdi bunları savunabilir miyiz, bunların arkasında durabilir miyiz? Tarihi biliyorsak bu tarihin içerisinde nelerin olduğunu görmek lazım. Buradan hareketle de bugünü ve yarını ona göre tespit etmek lazım. Bugün birbirine kardeş olanlar, bırakın kardeşim iltifatını gösterenleri, karındaş olanlar onlar dahi yarın birbirine düşman olabilir, birbirinden kopabilir. bunlar hayatın gerçekleri. Din kardeşi noktasında da aynı şeyler olabilir. Birçoğu dün bakıyorsun dindar, bir gün geliyor bakıyorsun ateist oluyor, birbirinden kopuyor, hayatımızın içinde hep yaşadık, gördük."

"KAYBEDEB TÜRKİYE DEĞİL, ESED'İN KENDİSİDİR"

Başbakan Erdoğan, Suriye'de yaşananlarda kaybedenin Türkiye değil, Esed'in kendisi olduğunu vurgulayarak. "Türkiye'nin kaybettiği bir şey yok, kaybederken de kendini bitirerek kaybediyor. Niye? Canım Suriye, o tarih yok oluyor. Yüz bin insan ölmüş vaziyette, milyonu aşkın insan yaralı" ifadesini kullandı.

Türkiye'nin şu anda 500 bin Suriye vatandaşına ev sahipliği yaptığını, yapılan harcamanın da 2 milyar doları aştığını anlatan Başbakan Erdoğan, Türkiye, Ürdün ve Lübnan'a sığınan Suriye vatandaşlarının her geçen gün sayısının arttığını ve 1.5 - 2 milyon Suriyelinin evlerinden uzakta yaşadıklarını bildirdi.

Erdoğan, "Bunun bedelini, faturasını tarihe Beşşar Esed nasıl ödeyecek? Tarihin kayıtlarına Esed nasıl ödeyecek. 'Beşşar giderse onun yerine kim gelir' sorusunu soranlar acaba bunun faturasını ödeyebilirler mi? Size ne, bırakın da onun cevabını Suriye halkı versin. Suriye halkı seçimini yapar, sandıktan birilerini çıkarır. İlkelerden hareket etmiyorlar. Bakın Mısır'ı arkadan getirdiler, Suriye'yi adeta unutturdular. Tezgah çok enterasan bir şekilde çalışıyor" diye konuştu.

"BİZİM DIŞ POLİTİKAMIZA ÖZELLİKLE SÜRİYE İLE OLANA KİMSE 'SİZE NE' DİYEMEZ"

Başbakan Erdoğan, bir soru üzerine "Mısır'dan, Suriye'den size ne?" diyenlere de cevap vererek, şöyle devam etti:

"Bizim, dış politikamıza, özellikle Suriye ile olana kimse 'size ne' diyemez. Çünkü Suriye ile aramızda 900 kilometre sınır var, komşumuz. Tarihi ilişkiler olduğu gibi akrabalık bağları da var. Mısır'a gelince Mısır ile tarihten gelen bağlarımız olduğu kadar, aynı denizi paylaşıyoruz, aynı inancın mensuplarıyız ve geçmişten bugüne gelen bağlarla birbirimize karşı birçok sorumluluklar oluşturmuşuz. Bu sorumluluklar içerisinde biz kendilerinin talepleri karşısında bunlara duyarsız kalamazdık. Tahrir'de ilk ayağa kalkış olduğunda kimse bize 'size ne' demedi. Biz, hibemizle kredimizle Mısır'ın yanında olduk. Aynı şekilde Katar, ikimiz elimizden gelen desteği verdik. Kime verdik? Mısır halkına verdik, biz Müslüman Kardeşler örgütüne vermedik. Birileri bizi zorla buraya yerleştirmeye çalışıyor. Bizim verdiğimiz destek kimedir? Krediyi biz örgüte vermedik ki biz krediyi Mısır Cumhuriyetine verdik.

Siz şu bir yıl sonunda askeri darbe yönetimine 16 milyar doları verirken, o gün neredeydiniz. Demokrasiyle gelenlere siz bu yardım elinizi niye uzatmadınız da askeri darbe yönetimiyle gelenlere bu desteği verdiniz? Çünkü bunlar otokratik rejimlerin savunucuları. Onun için bunlara bu desteği verdiler. Orada bu şekilde yolsuzlukların önüne gececek, kardeşliği güçlendirecek bir yapıya tahammül edemediler. Zira ben şuna inanıyorum ki Mursi hükümeti Mısır'daki yolsuzlukların önüne geçecek kalitede, vasıfta bir yönetimdi. Acemilikleri olabilir, bunlar yıllarca cezaevlerinde yatmış insanlar, oralardan çıktılar ama bir çoğu da ABD'de, Avrupa'da eğitim alan insanlar. Bizlerle oturdular, biz onlara katkıda bulunduk. Değişik ülkelerle görüş alışverişinde bulundular. Mesele yolsuzlukların önüne geçebilmekti."

"SURİYE'Yİ YÖNETEN EKİBİN İÇİNDE YOLSUZLUKLAR ALMIŞ BAŞINI GİDİYOR"

Erdoğan, Suriye'nin de yolsuzlukların egemen olduğu bir ülke durumunda bulunduğunu ifade ederek, "Suriye'yi yöneten ekibin içinde yolsuzluklar almış başını gidiyor, orada vatandaş artık 'illallah' diyordu. Yoksa bu safhaya gelmezdi" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, kendilerine "Suriye'den, Mısır'dan size ne?" sorusunu soranların, binlerce kilometre uzaklıktan bu ülkelere müdahale edenlere neden bu soruları sormadıklarını belirterek, "Biz, bir dünya devletiyiz. Biz, çatkapı muhtarlığı değiliz. Bizim bir tarihi gücümüz var, bu tarihi güç buralarda esintiler bırakmış, yani Devleti Aliyeyi Osmaniyi bir kenara koyamazsın. Girdiğin zaman Şam'a orada bütün eserlerimizi görürsünüz, camilerimizi, kervansayarlarımızı, ama hepsini yıktılar. Mısır'da da aynı şekilde. Bütün bunların olduğu bir yerde hiç izi olmayanlar oraya geliyor, onlara buyrun diyorsun. Bize... Biz, oraya herhangi fethe gitmiyoruz, biz sadece kardeşliğimizin gereği olarak yardım elimizi uzatıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

"Güçlü Türkiye yok" eleştirilerine de yanıt veren Başbakan Erdoğan, "Biz güçlüyüz. Biz, gayet iyiyiz. Bizim şu andaki gücümüzü hazmedemeyenler Gezi olaylarında olduğu gibi çeşitli oyunlar oynamanın gayreti içerisine giriyorlar. 10 yıl içinde 1'e 3 katlayarak her alanda büyümüşsün bunu hazmedebilirler mi? Hazmedemedikleri için de meydanlara çıkanlar ne diye çıktı? 10 tane ağaçla çıktı. Ekonomi olaylarıyla çıkmadılar. Şimdi de değişik sloganlar üretmenin gayretindeler. Benim vatandaşım, halkım bu oyunu yutmadı çok çabuk çözdü" dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Darbe olduğu anda arkadaşlarıma hep söyledim. Bakın dedim şimdi Hüsnü Mübarek'i tahliye edecekler dedim. Onlar yol haritasını şu anda çalıştırıyorlar. Bakın kısa bir süre içerisinde şu anda askeri bir hastanede tedaviye alınmış eğer Mısır dışında bir yerde tedaviye devam ederse şaşmayın" dedi.

Yerel seçimle ilgili kamuoyu yoklamalarına ilişkin soru üzerine Erdoğan, partisinin üç ayrı şirkete son yaptırdığı anketlerin sonuçlarını paylaştı.

Erdoğan, anket sonuçlarına ilişkin şu bilgileri verdi:
"Anketlerden bir tanesi AK Parti 51.4, 10-19 Ağustos tarihleri arasında yapıldı. Bu en son gelen anket. CHP 24.9, MHP 13.1, BDP 7, diğerleri 3.6. Kararsızların dağtılmış hali. B şirketi, Burada AK Parti 51.9, CHP 23.5, MHP 13.6, BDP 7.4, diğerleri 3.5. C firması, AK Parti 51.5, CHP 24.5, MHP 12.6, BDP 6.8, diğerleri 4,6."

İktidar partilerinin her zaman yıpranmak için en müsait zeminde olduğunun altını çizen Erdoğan, "Fakat bizim şu anda bu durumumuzu bu şekilde son seçimlere göre daha iyi bir noktada korumamız, bu atılan adımlar yapılan çalışmalar sebebiyledir. Halkım bunları görüyor ve biz gece gündüz demeden arkadaşlarım, hep birlikte gerek ekonomik durumu daha iyi tutabilmek için ne yaparız, ne yapabiliriz hep bunun gayreti içindeyiz, bir taraftan da yatırımlarımızı süratle devam ettirmenin gayreti içindeyiz. Bu eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, enerjide, alt yapı, üst yapı, ulaşımda böyle. Bunlar yoğun bir şekilde devam ediyor ve devam edecek" diye konuştu.

"HEP BİRLİKTE SANDIĞA SAHİP ÇIKACAĞIZ"

"Demokrasi ile ekonomiyi at başı götürmediğiniz sürece başarılı olmanız mümkün değil" diyen Erdoğan, şunları söyledi:

"Bunun için de hep birlikte sandığa sahip çıkacağız. Bu akşam vesilesiyle uzun bir aradan sonra ilk defa Ülke TV ile halkımın karşısına çıkıyorum, şunu söylemem lazım, bakınız her zaman fakirin bir tezi var. Ben demokrasinin sandıkta tecelli ettiğine inanan birisiyim. Sandık dışı bir yerde demokrasi tecelli etmez ama birileri kalkar işte geçenlerde de açıkladım, demokrasinin sandık olmadığını söyleyenler çıkabilir. Ben bunu asla kabul etmiyorum. Bunu geçen yine artık Youtube'larda bir çok televizyonlarda vesaire İsrail'in şu andaki adalet bakanı ve Fransız entelektüel diye geçinen Levi, bunun söyledikleri biliyorsunuz 'demokrasi sandık değildir' yaklaşımı bunun çok açık ifadesidir ve 'eğer Mısır'da seçimleri Müslüman Kardeşler kazanırsa ne olur' dendiğinde 'böyle bir şey düşünmek istemem, kabullenmem ve devam edemez' diye orada açıklaması var. Böyle bir çifte standart olabilir mi?"

"MİLLİ İRADEYE SAYGI DUYMUYORLAR"

Hüsnü Mübarek'in tahliyesini nasıl yorumladığı yönündeki soru üzerine Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Darbe olduğu anda arkadaşlarıma hep söyledim. Bakın dedim şimdi Hüsnü Mübarek'i tahliye edecekler. Onlar yol haritasını şu anda çalıştırıyorlar. Bakın kısa bir süre içerisinde şu anda askeri bir hastanede tedaviye alınmış eğer Mısır dışında bir yerde tedaviye devam ederse şaşmayın. Bu tedavi de olabilir, istirahat de olabilir. Bu da olabilir. Mesele Hüsnü Mübarek'in tahliye edilip edilmemesi değil. Bunları zaten diktatörler tarihinde çok gördük. Ülkemizde de çok gördük. Bu tür darbeleri yapanlar başarılı şekilde sürdürürler. Fakat mesele şu, halkın iradesine saygılı olacak mıyız, olmayacak mıyız? Türkiye'de de gezi olaylarında dönen dolap bu değil miydi? Mesele hep birlikte demokrasiyi nasıl sahipleneceğiz? Bakın demokrasiyi sahiplenmiyorlar, milli iradeye saygı duymuyorlar. Kim? Bir kısım. Çünkü biliyor ki ben bu sandıktan çıkamayacağım. Sandıktan çıkamayacağını gören ne yapıyor. Sandık dışı yollara tevessül ediyor. Onun için de yakıyor, yıkıyor, şiddete başvuruyor. Yaptığı iş bu. Şu anda çok açık net parlamentodaki partilerden bir tanesi çok açık net, şu anda bu tür destekleri almadığı takdirde şu geldiği noktaya bile gelemez. Niye? Çünkü vatandaş korkuyor. Vatandaş rahat değil. Ben diyor eğer buraya oy vermezsen siz benim yanımda değilsiniz ondan sonra bu köy yakılır, yıkılır. Aynı şeyi artık büyükşehirlerimizin içinde yaşıyoruz. Ankara başkent, bakın o canım canım bütün o duraklar, bütün o alt geçitler vesairedeki seramikler, hepsi yakıldı, kırıldı, döküldü. Kamunun araçları, gereçleri. Sivil vatandaşın araçları gereçleri yakıldı, yıkıldı. Ne yaptı size bunlar, neyiniz eksikti? Bakın bunlar zam istemedi, zam demedi, elektriğimiz yok demediler, suyumuz yok demediler, yolumuz yok demediler, şu eksiğimiz, bu eksiiğimiz var demediler. Dikkat edin temel hak ve özgürlüklerde şu eksiğimiz Allah aşkına şu eksiğimiz var demediler. Çok enteresan."

"NEDİR O YASAK ONU SÖYLEYİN"

"Genel bir şey söylüyorlar. Biz yasaklara karşı direniyoruz" denilmesi üzerine Erdoğan, "Nedir o yasak, onu söyleyin. Eğer bir yasak var diyorsanız o yasak ne. Nasıl giyiniyordun da size bir zorlama geldi. Giyimden mi bir sıkıntı yaşıyorsun? Eğer giyimden bir sıkıntıdan bahsediyorsan bunu bizim aslında söylememiz lazım. Çünkü bu ülkede yıllardır başörtülü kızlar üniversitelere giremedi, parlamentoda mani olmadığı halde sıkıntı yaşıyor. Niye gerilim olmasın. Buna sabreden hep biz olduk. Halen sabrediyoruz. Ama şimdi bir zemin oluşmaya başladı. Temenni ederim ki bunların da hakları kendilerine verilir" diye konuştu.

"28 Şubat sürecinde mahkum olmuş insanlar var mesela Salih Mirzabeyoğlu ismi sıklıkla gazetelere konu olur. İadei muhakeme yolları araştırılır. Çok enteresan bir vaka Malatya'da mesela yüzlerce kişi idam ile yargılandı. 28 Şubat sürecinde mağdur olmuş çok insan var haksız muhakemeler sonucunda. Buraya dönük Adalet Bakanlığının çalışması söz konusu olabilir mi?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bu konularla ilgili gerek Malatya, gerek Salih Mirzabeyoğlu, bu konuyla ilgili Adalet Bakanlığımız çalışmalarını yapıyor. Hatta bu işlerle ilgili olarak oralara heyetler de gönderildi. Gittiler, geldiler, durumları yerinde tespit ettiler. Bunların arkadaşlarımız şu anda değerlendirmesini yapıyorlar. Burada hakikaten iadei itibar noktasında veya hakların eğer gaspı varsa bu hakların iadesi noktasında arkadaşlarımız çalışmasını yapıp bunların yeniden muhakeme süreci başlatılabilirse bunun önünün açılması için de gerekli çalışmayı yapacaklar. Kimler varsa bu şekilde içeride bunlarla ilgili olarak bunun önünü açma noktasında arkadaşlarımız çalışmalarını yapıyorlar. Temenni ederim ki kısa zamanda neticelendirirler ve ona göre de adımlar atılır."

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, çözüm süreciyle ilgili olarak, "Şu anda bizim kimseyle pazarlığımız söz konusu değil. Biz her zaman şunu söyledik: Bu ülkede terörle mücadelede silah bırakılmadığı sürece asla operasyonlara son vermeyiz" dedi.

Erdoğan, çözüm sürecinin etkilerinin hissedilip hissedilmediğiyle ilgili bir soruya, şu yanıtı verdi:

"Bütün ramazan ayı boyunca genel başkan yardımcılarımız, merkez karar yönetim kurulu üyelerimiz, milletvekillerimiz, bütün hepsi teşkilatımız arazide bunun güzelliklerini gördüler. Örneğin genişletilmiş il başkanları toplantısında arkadaşlarımızın hepsinden bu süreçle ilgili memnuniyetlerini kendilerinden dinledik. Yani artık havada çok ciddi bir memnuniyetin mutluluğun olduğunu. Örneğin, Şırnak kadın kolu başkanı 'ben Cudi'yi tanımıyordum' diyor. 30 yaşında bu bayan. 'Şimdi Cudi'ye kardeşlerimle arkadaşlarımla çıktım orada piknik yaptım' diyor ve bunu ağlayarak anlatıyor."
Çözüm sürecinden BDP'den farklı açıklamaların geldiğinin belirtilmesi ve bu durumu nasıl değerlendirdiği sorulması üzerine Erdoğan, BDP'nin bir söylem birliğine varamadığını söyledi.

"Sadece iftira at tutmazsa iz bırakır veya tehdit şantaj bütün bunlar yapılıyor" diyen Erdoğan, şunları belirtti:

"Geçenlerde bakıyorsunuz bir profesör dağdakilerden bir tanesiyle bir görüşme yapıyor. Bir tane gazete yanılmıyorsam 4 gün bunu yayımladı. Oradaki şeylerin içerisinde de kendilerine göre çok ciddi tehditler var. Bir defa herkesin şunu bilmesi lazım: Bizim bu tehditlerden filan alınacak, çekinecek böyle bir şeyimiz yok. Biz yola çıkarken bütün bunları bilerek çıktık. Bizim yolculuğumuz öyle sıradan rastgele yolculuk değil. Yani onların davaları kendilerine göre ne kadar kutsalsa bizim davamız onlarla mukayese edilemeyecek derecede kutsaldır, anlamlıdır. Şu anda bizim kimseyle pazarlığımız söz konusu değil. Biz her zaman şunu söyledik: Biz bu ülkede terörle mücadelede silah bırakılmadığı sürece asla operasyonlara son vermeyiz. Bunu ben defalarca meydanlarda söyledim. Silah bırakılacak, operasyonlar durdurulacak."

Terör örgütü üyelerinin sınır dışına çıkışlarına da değinen Erdoğan, BDP'lilerin "sınır dışına çıkıldı" açıklamalarının aksine kendisinin çözüm sürecinin final toplantısında çıkanların oranının yüzde 15 civarında olduğunu söylediğini anımsattı.

Bu açıklamasını daha sonra BDP yetkililerinin de teyit ettiğini belirten Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Ben geçenlerde bu yüzde 15'in yüzde 20 olduğunu söyledim. Biz de bu işi istihbaratımızla her şeyimizle takip ediyoruz. Çıkanların kimler olduğu vasıfları, nitelikleri de bu nokrada çok çok önemli. Şu anda ne diyorlar 'sınır dışı çıkış bitti'. Hayır böyle bir şey yok. Bu yüzde 20 civarındadır. Onlar sürekli tarih veriyor. Biri çıkıyor başka bir tarih veriyor. Diğeri çıkıyor başka. Biz böyle bir tarih vermedik. Burada bu çıkış tamamlandığı andan itibaren zaten benim ne askerim ne polisim böyle bir operasyonu yapmaya meraklı değil. Böyle bir dertleri de yok. Yeter ki bunlardan tamamen sıyrılalım. Şu anda 8 aydır bir sükunet var dimi. Niye var? Ufak defek bir iki şeyin dışında. Bu tür şeyler olmadığı için de gerek askerimiz gerek de güvenlik güçlerimiz hazmedilemeyecek bazı olaylara katlanarak bile operasyon yapmadılar."

"AÇIKLAMALAR BİZİ BAĞLAMAZ"

Çözüm sürecinin sıkıntısız bir şekilde neticeye varmasını istediklerini dile getiren Erdoğan, mart ayındaki yerel seçimlerde vatandaşların serbest iradesiyle hür bir şekilde oyunu kullanmasını arzu ettiklerini söyledi.

Erdoğan, silahların gölgesinde bir seçim olmaması istediklerini belirterek, "Bunun adımlarını atıyoruz ve bizim yani bunlar söz vermişler tamam kime ne söz vermişler, çıksınlar bunu açıklasınlar. Nerede bu sözü vermişler ? Bunu da açıklasınlar. Bunun bir kaydı kuydu olmazsa bunun geçerliği olur mu? Olmaz. Bunlar 'yok efendim İmralı'da söyle olmuş, burada böyle olmuş. Orada böyle olmuş, şurada söyle olmuş' demekle bu iş olmaz. Yani kendileri, müsaade ediyoruz kendileri gidip İmralı'da bir ziyaret yapıyorlar. Görüşmenin neticesinde kalkıp bir açıklama yapıyorlar. O açıklama bizi bağlamaz. Siz görüşmenizi yaptınız, olay bitmiştir. Yani bu bizim insani bir bakışımızdır" değerlendirmesini yaptı.

"GÜVENLİK GÜÇLERİMİZ OPERASYON MERAKLISI DEĞİL"

İmralı'ya gidenlere milletvekili oldukları için imkan tanıdıklarını ancak bu imkanı tanımaya mecbur olmadıklarını vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Burada Adalet Bakanımıza verilen yetkiyi, Adalet Bakanımız da parlamento çatısı altındaki 'bunlar bizim parlamenter arkadaşlarımızdır' deyip böyle bir taleplerini geri çevirmeyip, bugüne kadar bu insani yaklaşımı göstermiştir. Daha da biz bu konuda öteye de geçtik, birçok eleştirilere rağmen. Burada bizim böyle bir anlaşmamız filan söz konusu değil. Aynı şeyi söylüyorum, sınır ötesi geçişleri tamamladıktan sonra her an güvenlik güçlerimiz istim üzerindedir ama hiçbir zaman da operasyon meraklısı değildir. Çünkü sınırı korumakta güvenlik güçlerimizin görevidir, içerideki huzuru sağlamakta güvenlik güçlerimizin görevidir. Burada gerek BDP'nin gerekse de illegal yapının hassasiyet göstermesi gereken nedir? Eğer bu ülkenin huzurunu, bu ülkenin refahını hakikaten kaçırmak kaybettirmek istemiyorlarsa kendilerine verilmiş olan haklar neyse ki bu haklar hepimiz için geçerlidir."

"HAKKARİ HAVAALANI'NIN MÜTEAHHİTTİ TEHDİT EDİLİYOR"

Stüdyoda bulunan Yusuf Ziya Cömert'e "Yusuf bey senin haklarından farklı olarak benim Kürt kardeşime verilen bir hak var mı?" diye soran Erdoğan, Kürt vatandaşların her okulda okuyabilme, her türlü makama gelebilme, her türlü ticareti yapabilme gibi haklara sahip olduğunu vurguladı.

AK Parti iktidarının 10 yıl boyunca bölgede gerek altyapı gerekse üstyapıdaki yatırımlarla cumhuriyet tarihinde yapılmamış yatırımları gerçekleştirdiğine dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu:

"Şu anda haklar noktasında, hakların iadesi veya reddi diye bir konu varsa bunu oradaki maalesef basit gruplar yapıyor. Kim bu? Terör grupları. Bakıyorsunuz şantiyelere gidip iş makinelerini yakıyorlar haraç istiyorlar. Verdin verdin, vermediğin takdirde 'yakarım' diyor. Bakın şu anda Yüksekova'da Hakkari Havaalanını yapacağız. Müteahhit tehdit edildiği için işi bırakmakla karşı karşıya. Halbuki böyle bir tehdit olmamış olsa, bu yıl sonuna kadar biz Hakkari Havaalanı'nı açmış olacağız. Hakkari'de yaşayan Kürt kardeşim oradan uçağa binecek Türkiye'nin istediği yerine gidecek. Buyurun geçenlerde Şırnak Şerafettin Elçi Havalimanı'nın açılışını yaptık."

MARMARAY'DA AÇILIŞ 29 EKİM'DE

Ulaşım ve enerji alanındaki önemli projelere de değinen Erdoğan, muhalefetin "iş yapılmasını istemediğini" belirtti.
Belirli çevrelerin önce birinci boğaz köprüsünün sonra ikinci köprünün yapımına karşı çıktığına dikkati çeken Erdoğan, yapımı devam eden üçüncü boğaz köprüsüne de aynı çevrelerin karşı çıktığını dile getirdi.

Köprülerin yapılmasına muhalefet edenlerin köprüleri kullandığını ifade eden Erdoğan, 29 Ekim'de Marmaray'ın açılışının yapılacağını ve bu projenin güneyinde otomobiller için Ahırkapı'dan Haydarpaşa'nın arkasındaki bölgeye bağlanan tünel projesinin bulunduğunu, bunun da 2015'te tamamlanacağını bildirdi.

KAYNAK:
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER