ÖNE ÇIKANLAR :
DÜNYATÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 21 Eylül 2013 Cumartesi 12:44

Suriye krizinde değişenler ve değişmeyenler

Suriye krizinde değişenler ve değişmeyenler

Yazete.com yazarı Umutcan Yüksel, Suriye konusunda ülkelerin tutumlarını değerlendirirken iki önemli 'kırmızı çizgi'ye dikkat çekiyor.



Suriye’de “iç savaş” olarak adlandırabileceğimiz muhalifler ile ordu arasında yaşanan çatışma durumu Mart 2011 tarihinden bu yana devam etmekte. Geçen ay Suriye'de düzenlenen ve BM tarafından "savaş suçu" olarak tanımlanan kimyasal saldırının ardından belli tutumlar adeta bir yapı-bozuma uğradı.

BBC Ortadoğu editörü Jeremy Bowen’ın da dile getirdiği gibi “Suriye’de son üç haftada çok şey değişti, birçok şeyse değişmedi.” Son üç haftada değişen “çok şey” şüphesiz Rusya’nın önerdiği “Suriye’nin kimyasal silah envanterini uluslararası denetime açması” ile doğrudan ilişkili.

Dün Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü (OPCW) tarafından, Suriye’nin elindeki silah envanterini göndermeye başladığı açıklandı. Ancak söz konusu tüm uzlaşma süreçleri adeta bir pamuk ipliğine bağlı ilerliyor. Diğer yandan Rusya’nın önerisinin sadece “kimyasal silah” odaklı olduğu düşünüldüğünde Suriye’de iç savaşı önleyecek bir girişimin olmadığı da görülebilir. Zira Bowen’ın dile getirdiği “değişmeyen birçok şey” burada devreye giriyor. Çünkü Suriye’de hala şiddeti artarak devam eden bir konvansiyonel silah kullanımını görmek mümkün. Bu noktada Bowen’ın önemli gördüğüm bir gözlemi var: “Şam’daki hayatın ritmini güçlü ülkelerin uluslararası toplantıları belirlemiyor.”

Gerçekten de Suriye krizi için durum böyle. Çünkü iç savaşı bitirecek tek bileşeni Güvenlik Konseyi olarak görmek yanıltıcı bir yöntem sunuyor bizlere. Çünkü iç savaşın bölgesel bir Soğuk Savaş konjonktürünü simgelediği bir yer Suriye. Diğer bir deyişle Suriye’deki iç savaşın tarafları ilk bakışta Şam yönetimi ve muhalifler olarak görülse de, durum bundan daha karmaşık bir yapıda. Bu nedenle iç savaşın çözümüne dair umutlar Güvenlik Konseyi’ne bağlı olduğu gibi, bölgesel faktörleri ve çatışmanın kimlikselliğini göz ardı etmemeli. Nitekim çatışmanın Lübnan, Irak ve Körfez'deki Şii ve Sünni Müslümanları içine çeken ve öfkelendiren mezhepsel bir yanının olduğu açıktır.

Suriye’deki İç Savaşın İnsani Yönü: Mülteciler

Suriye’deki iç savaşın tek yansıması şüphesiz mezhepsel yönüyle ilgili değil. Bugün \%25’i kadın ve çocuk olmak üzere 6.8 milyon kişi Suriye’deki krizden etkileniyor. 2 milyondan fazla Suriyeli korunma, tıbbi yardım ve diğer acil ihtiyaçları nedeniyle komşu ülkelere mülteci statüsüyle yerleşiyor.

‘Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi’ne göre mülteci "ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi” olarak tanımlanıyor. Ancak bu tanımın dahi Suriye’deki iç savaşın etki ettiği mülteci kriziyle birlikte kapsamının genişletilmesi gerekiyor. Zira Suriye’deki iç savaşın yarattığı mülteci krizinin bir yönü kimliksel dinamiğe bağlı olsa da diğer yönü tamamıyla insani dürtülerin bir sonucu: Savaştan kaçınma ve insanın hayatını sürdürme içgüdüsü.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin açıkladığı son rakamlara göre Suriye krizinden etkilenen 2.087.683 mülteci var. Bu rakamınsa dörtte üçü kadın ve çocuklardan oluşuyor. BM’ye göre 1994-Ruanda soykırımından bu yana yaşanan en büyük mülteci krizi Suriye ile ilgili. Kayıtlı mültecilerin 492.687’si Türkiye’de, 746.200’ü Lübnan’da, 190.485’i Irak’ta, 519.676’sı Ürdün’de ve 124.346’sı Mısır’da.

Türkiye’ye sığınma talep eden kayıtlı mültecilerin Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Hatay, Kilis, Mardin, Adana, Adıyaman, Osmaniye ve Malatya illerinde yerleştirildiği bilinmektedir. En fazla mülteci akışı ise Mart 2013-Eylül 2013 tarihleri arasında olmuştur. Ayrıca sığınmacı statüsü ile çadır ve konteynır kamplara yerleşen mültecilerin \%75’inin kadın ve çocuklardan oluştuğu gözlemlenmiştir.

Suriye’deki iç savaşın bir çıkmaza girdiği aşikardır. Gerek mültecilerin yaşadığı sorunlar, gerekse iç savaşın bölgeyi tümüyle etkisi altına alması çözüm umutlarını karmaşık hale getirmektedir. Mülteciler açısından bakıldığından gerekli bütçe UNHCR tarafından $2,981,640,112 olarak açıklanmışken, toplanan miktarın $1,183,421,050 olduğu görülmektedir. Böylesine bir kriz içerisinde gerekli bütçenin sadece \%40’ının sağlandığı düşünülürse uluslararası toplumun bu noktada hareket etmesi gerekmektedir. Zira Suriye’nin kimyasal silah envanterini “kırmızı çizgi” olarak atfeden ABD’nin BM üyesi 185 ülkesi arasında yerleştirme kotası uygulayan 10 ülkeden biri olduğu bilinmektedir. Bu noktada mülteci sorununun kimyasal silah kullanımı kadar önemli bir “kırmızı çizgi” olarak ele alınması elzemdir.


Mültecilerin yaşam standardı kadar önemli olan bir diğer konu ise mültecilerin yerleştikleri bölgelerin toplumları ile bir kaynaşım sürecine girmesidir. Zira bugünün “medeniyetler arası diyalog günü” olması hasebiyle yerleştikleri bölgelerin toplumları ile mülteciler arasında kültürel bağın tahsis edilmesi en az mülteci sorunu kadar önemlidir.
 

KAYNAK:
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER