ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

09 AÄŸustos 2010 Pazartesi 09:47
  • A
  • A
Sen gelince açılıyor sabahı ömrümün. Açılıyor geniş zaman sözleri. Sen gelince patlıyor tomurcuk. Gülümsüyor çocuk çehresiyle yalnızlığın soluk fotoğrafı. Sen gelince konuşuyor içimdeki lal sancı. Sen gelince oluyor bütün bunlar. Ansızın kararıyor hava. Gökyüzünde kurşuni bulutlar. Ve bir yağmurla yıkanıyoruz sen gelince. Bir çocuk, bir anne ve bir yağmur dokunuyor arkaik yüzümüze. Yalın haline kavuşuyor yüzümüz, içimize dönüyoruz. Kalbimize dönüyoruz gelişinle, yüzümüz yeniden katılıyor hayata. Yeniden doğuyor güneş alnımıza, alnımız açık koyuluyoruz yola. Sen gelince yırtılıyor karanlık yüzü şehrin. İkindilere ulanan yollardan geçiyor, öldürüyoruz yalanlarımızı. Yılansız caddeler açılıyor henüz ayak basılmamış patikalar gibi oradan dönüyoruz yurdumuza. Sen gelince bir hasır gibi seriliyor yere gururumuz. Toprağa benziyor ellerimiz sen gelince. Topraktan alıyor rengini gözbebeklerimiz. Sen gelince aydınlanıyor yüzü türbedar kadının. Yetmiş yıldır yuvarlanan taş cehenneme düşüyor. Yere bağdaş kurmuş arzusu uyanıyor gelinin, yangından kurtarılıyor çeyizi. Heybesini yırtıyor hakiki masallar, buharlaşıyor caddelerin karmaşası. Ağaç, toprak ve su yeniden geniş bir zaman fiilinin yerçekimli haline dönüşüyor. Sen gelince kadın anne oluyor, tülbentindeki çevreyi tığlar gibi dokunuyor çocuğuna. Sen gelince üç gün sonra kokusundan duyulan ölüm Çankaya’da bir apartman dairesinde dirimle değişiyor yerini. Anne kıvandırıyor kükürtlü havada boğulan kenti. Kent bir göle, göldeki nilüfere, nilüferin rengine eğiliyor. Kentlerin daha önce görmediği bir resim çiziyor gelişin. Gelişinle nesholuyor bayat balık gibi kokan kelimeler. Sökülüyor kaldırım taşları. Düşüyor, tuz buz oluyor balkonlardan düşen köhne kadınlar. Doğrulanıyor lanetlenmiş iddialar. Gelişin son aydınlığı alnımızın. Suya dokunan işaret parmağı çocuğun. Sudaki izleri faniliğimizin. Güneşin ilk ışıklarının serilişi odaya. Gelişinle temizleniyor yanmış bedenlerimiz. Kokularını saçıyor leylaklar nergisler. Bir kutlu şafak gelişin. Gelişine teşne dillerde korku ümit sarkacında bir bıldırcın yüreği çarpıyor. Dalların ucuna yürüyen can gibi sürgünleriyle artıran kendisini. Homurtulu araçlara, çarpık adımlara, şehrin yüreğindeki düzensizliğe düşen aydınlık gelişin. Sen gelince gece ile gündüzün, uzakla yakının sınırındaki yola giriyor, solumuza denizi, sağımıza bozkırı alıyor; çok yakınızda ve çok uzağımızda görünen dağlara doğru yürüyoruz. Ansızın avuçlarımıza bir çocuk doğuyor. Beyaz tenli, siyah saçlı, yeşil gözlü, hafif bir çocuk. Ansızın doğuyor ve bizi dünyanınkinden güçlü bir çekimle kendisine çağırıyor. Bir ona, bir denize bakıyoruz, acılarımız diniyor. Çocuk büyüyor avcumuzda. Bozkırda bir aslan bir kekliği pareliyor, yerden yere vuruyor fırlatıyor tüylerini. Sen gelince nasıl oluyor hiçbir aslanın dişi geçmiyor etimize. Az ilerde bir taşra istasyonundaki bekleme salonuna benzer durağa geliyoruz sen gelince. Dağılan gerdanlığın incilerini topluyor, üç inci uzatıyorsun bize. Avcumuzdaki çocuğu emzirdikçe süt yürüyor göğüslerimize. Yaşlı bir insanın ayakları gibi çatlak, buruşuk ve kırmızı derisi soyuluyor çocuğun. ‘Nedir bu ?’diye soruyoruz dehşet içinde. ‘Sevaplarınızın imgesi’ diyorsun. Sen gelince oluyor bütün bunlar. Sen gelince kılcal köklerini suya salıyor anne. Kanından süt yürüyor çocuğun ellerine. Sen gelince bu kirli körfezde deniz gibi çalkanıyor şehir. Sen gelince merdivenden çıkar gibi kararlı ve sakin adımlarla, tenimizden çıkıyor yükseliyoruz katına. Sürünce alnımızı eşiğine. Öpüyor ellerin günahkar saçlarımızı, öperek temizliyor en netameli yanlarımızı. Buluttan yeni ayın çıkışı gelişin. Yeni günün doğuşu avcumuza. Yenilenen sessizliğimizin katılışı hayata. Sen gelince sökülüyor ve yeniden dokunuyor kök boyalı ilmeklerle bir manav kilimi gibi karanlık geçmişimiz. Sen gelince geçmekte olan hiç gelmemiş gibi yeniden geliyor ve geçici yanlarını bırakıyor. Sen gelince, kelimeler bir nisan sabahı çiçeklenen portakal ağacı gibi sevgili kokular saçıyor üzerimize. Sen gelince çocuk annesinin yedeğinden ayırarak soluğunu kendisini gizleyen buluttan çıkıyor. Dağılıyor nevmid bulutlar gelişinle. Gelişine hoşamedi olmak üzere saydam kelimelerle ve kırmızı kılıflı sancaklarla kentin girişinde sevinç çığlıkları atıyor çocuklar. Sen gelince oluyor bütün bunlar. Kar yakıyor, ateş donduruyor balgamlı buğumuzu. Kırlangıç kanadından fışkıran baharla büyütüyoruz yapraklarımızı. Gelişini gözleyen sular diniyor. Büyüyor medcezirimiz. Geliyor ve getiriyorsun yıldızları yeniden semamıza. Getiriyorsun yitirdiğimiz ne varsa.
Ne yoksa yokluğundan geliyor çünkü.
YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.