ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

06 Eylül 2010 Pazartesi 23:04
  • A
  • A
Seninle tanıyorum bu eylül sokağı, bu daha önce görmediğim patika, bu ağzı kesik uçurtma,
bu babamın sakin, sarı cesedi...Seninle görüyorum bu Ankara sonbaharında inildikçe içimdeki kuytulara sızıyor. İlk kez yürüdüğümüz yalnız, savrulan kuru yapraklar, caddelerde yanan adımlarıyla mutsuz, tedirgin insanlar...Seninle biliyorum bu miladı yalnızlığımın, yalnızlığım bir ortaçağ masalı. Ahir zaman alameti gibi saçaklarına eğilmiş, fettan... Seninle oturuyorum daha önce düşmediğim balkonlardan sarkıtarak sesimin hiç duyulmamış cinlerini. Seninle bir cesedi diriltmek üzere yanarak arınan yüreğimle yediyorum bahar diye yaşanılan küçük, kurnaz günahları. Seninle geziyorum, küçülen küçültülen bir sinek gibi Firavun’un beynini, Nemrud’un sarayını yıkıyorum bir karınca gibi seninle. Seninleyken kör ve çirkin bir ses gibi sokularak yanlarına, bir abese düşürüyorum canevine. Ansızın siyah derisinden körlenen ve asla geri gelmeyecek hacıleylek gibi uçuyor, kötürüm yolcuların, şaşı kadınların ve üveyiklere diş bileyen kansız avcıların doluştuğu gemi gibi batırıyorum siyahi yanımı sulara. Seninle açılıyorum açıldığımda yaratılan dipsiz sulara. Seninle yüzüyor ve çıkıyorum kuşların kanatlarıyla derlediği mavi kıyılara. Seninle tanıdığım eylül bu değildi. Orada ölüm en ciddi ve ağır gizlerini değerli tutardı. Hep saklıydı sancısı. Büyüdükçe incelir, yeniden tomurcuklanırdı, fışkırtırdı gürbüz filizlerini. En şiddetli filizkıranlardan asude bir rüzgar olup eserdik seninle. Seninle aynı sırrı yiyen kardeşler gibi aynı şafakta uyanır, ak alnımızı yere koyardık. Toprağı öperken duyardık ellerinin ıslığını. Seninle doğrulur doğrulturduk saatlerimizi. Vakti gelince kızıl bir hülya halinde şehrimizi, şehrin bize ait olmayan çehresini, giderek bize ait olduğunu öğrendiğimiz yeryüzünün yüreğini kana boyardık. Bir güneş gibi batarken ne solgun, ne sararmış, ne soylu sesimiz olurdu. Seninle çiğnediğimiz bu toprak, şimdi gözlerini kılcal sözlerden de çekerek
ötedünyaya taşıdı. Seninle içtiğimiz suyun sesi paslandı, sindi dört unsurun hakikati, sinik bir ses kaldı eylül sokağında kuru yapraklarda. Sensiz bu sokağın adı yok, tadı kalmadı sensiz yeryüzünün. Sensizlik teneşirde suskun, beyaz, kuru bedeni gibi babamın. Zaman zaman düşlerimize sokulan ve bizi bir gülün kanadından geçirerek yatıştıran öfkeye benziyor şimdi hayat.
YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.