ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

"Amerika'nın zevaline, Türkiye'nin kemaline…"

Sadık Yalsızuçanlar

12 Kasım 2012 Pazartesi 22:29
  • A
  • A

Seksenli yılların sonu… Ekimin yirmisi…

Ankara’nın hep sevdiğim, beni sapsarı bir melalle kuşatan sonbaharı gelip çatmış. Ağaçlar altın sarısı yapraklarını döküyor, yapraklar caddelerde savruluyor, insanı varlığın fenayla yıkanan yüzünden soyan hafif bir rüzgar esiyor, eserken yalnızlıkla üşütüyor…

Atakule’ye gidiyorum. Yeni açılmış. Ankaralılar akın akın gidiyorlar. Kalabalıkta kayboluyorum. Boğuluyorum. Kendimi kaosun kollarına bırakıyorum. Kaç metre kimbilir?

İki asansörle çıkılıyor. Seyir terasına çıkıyorum. Üşüyorum. Alttaki cafe bara inmeli. Güzel bir kremalı kahve içmeli, kakaolu kek yemeli. Müthiş bir gürültü. Ses cümbüşü. Birden herkes, her şey yok oluyor. Tek başımayım. Kimsecikler yok.

Sessizlik. Bir adam beliriyor.

Sen de kimsin?

Ben, Muhyiddinim, diyor.

Muhyiddin? Tanımadın mı?

Orta boylu, yumuşak tenli, karnı ne şişkin ne çekik, benzi beyaza yakın, gümüşsü, hafif sarışınımsı, çehresi aydınlık, derince bakan iri badem gözlü, saçları omzuna doğru dökülüyor, dalgalı, sessiz berrak, kalın, parmakları uzun, el ayaları geniş, alnı değirmi, gözleri nemli…

Sen, bana benziyorsun, diyecek oluyorum, sesim çıkmıyor. Biz aşktan doğduk, diyor, aşk üzerine yaratıldık, aşka yöneldik, aşka verdik gönlümüzü…

Eyvallah, diyorum. Burası bir alem, açılıyor, yaşıyor, işitiyor, konuşuyor, biliyor, istiyor, söylüyor…kendinden kendine her şey…bilen de o, konuşan da, gören de, görünen de…

Evet, diyorum. Dalgınlıktan sıyrılıyorum.

Sen Arabisin diyorum. Evet, diyor, ben Arabiyim.

Bana Muhyiddin de derler. Sen, büyük bilgesin, diyorum.

Evet, diyor, bana, şeyh-i ekber de derler. Sana, şeyh-i ekfer de diyorlar, diyorum. Evet, diyor, ben, en çok örtenim aynı zamanda. Evet, diyorum, ‘Ezelî oluşu, öncesinde zaman olmadığındandır.

Ebedî oluşu ise, zaman itibariyle sonunun bulunmayışı sebebiyledir’ diyerek örtmüştün.

Doğru, diyor, insan, Hakk’ın sırrıdır, demiştim, Füsus’la örtmek için uğraşmıştım.

Fütuhat’la daha çok örttün, diyorum. Haklısın, diyor, insanlara algıları nisbetinde söz söylemek gerekir.

Örtmeseydin, Hallac’ın akıbetine uğrayacaktın, diyorum. Benim akıbetim de farklı olmadı, diyor. Evet, diyorum, sen de, Şamlılara, sizin mabudunuz, ayaklarımın altındadır, dedin, seni darağacında sallandırdılar.

Ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez, diyor. Ölürse tenler ölür, canlar ölesi değil, diyorum. Ama, diyor, onlar altına tapıyorlardı.

Onlar, nefislerini ilah edindiler, diyorum.

Onların nefisleri altındı, diyor. Altından değildi ama, diyorum. Ben altına aşık olduklarını söyledim, diyor. Oysa, altın senin rengine aşıktı, diyorum.

Aziz dostum, diyor, senin benden geri kalır yanın mı var?

Ama seni, çevrendekiler de bilmiyor. Eşin dostun bile farkında değil. Görüyor musun insanları, onların arasında, karınca yuvasının kalabalığına karışmış bir karınca gibisin. Çevreme bakıyorum bir şey görmüyorum. Hadi dostum, diyor, sırrı ikimiz de biliyoruz, bunun söylenmemesi gerektiğine de kaniyiz. Hadi artık, buradan inelim.

Evet, diyorum, burada uzun süre kalınmaz. Boncuk değil, sır sözü bu, diyor. Sen, ben, Yunus, aynı hamurdanız, diyorum. Senden benden, Yunus’tan görünen o değil mi, diyor. O’ndan gayrı bir nesne mi var, diyorum.

Bizim sözlerimiz manadır bilenlere, diyor. Ama sözü devr ü zaman içinde söylemek gerek, diyorum. Hadi artık inelim, diyorum. İnelim, diyor. Terasın korkuluğuna doğru bir el uzanıyor bu sıra... Gidip aşağı bakıyorum,

‘Elimi tutun, elimi tutun, yukarı çıkmak istiyorum’ diye yalvarıyor. ‘Hayır hayır, burası cem makamıdır, burada kalınmaz, burası senin yerin değil’ diyorum.

Adam yalvarıyor, ‘lütfen elimi tutun, beni oraya çıkarın.’ ‘Henüz değil’ diyorum. Kendime geliyorum. Gelince eski hal beliriyor. Kalabalık, uğultu, yine karınca yuvası gibi Atakule. Kalabalığın arasından bir delikanlı beliriyor. Durmuş bana bakıyor. Benim de baktığımı fark edince gülümsüyor. Avcunu gösteriyor.

Bakıyorum bir şey yazılı: Amerikan iktidarının sonu.

Ben de gülümsüyorum. Amerika’nın zevaline, Türkiye’nin kemaline… Yaz oğlum… Yazdım efendim.

Sen kimsin? Ben Korkmaz’ım efendim. Korkmaz?

Tam bir Er’im ben. Sen aşk erisin evladım.

Bu nedir peki?

Buna yakaza derler efendim. Onu sormuyorum, ÅŸu nedir ÅŸu?

O, Leonard Cohen efendim. Ne diyor?

Everybody knows that the dice are loaded, diyor efendim.

Yani?

Yani, everybody rolls with their fingers crossed, efendim. Anlamadım?

Bunda anlamayacak bir şey yok efendim, everybody knows that the war is over, demek istiyor. Everybody knows the good guys lost, dese daha yerinde olmaz mıydı?

Zaten, everybody knows the fight was fixed, demek istiyor. O halde, the poor stay poor, the rich get rich, dese de olurdu yani. Tabii ki, thats how it goes ile everybody knows aynı anlama geliyor.

Peki… Everybody knows that the boat is leaking, diyorum ben…

Şu nedir? Aa o mu, döner platformlu lokanta. Şu karpuz kabuğu görmüş eşek gibi sırıtan kim? Bakıyor, o da sırıtıyor, Behzat Ç.’nin ağbisi…Yanındaki kim?

Dr. Behzat Çağlar, saç ekimi konusunda uzman bir doktor. Arkasındaki?

Hangisi?

Elinde Diyanet Vakfı Yayınları poşeti bulunan?

Haa o, Ece Ayhan’ın babası Behzat Çağlar’ın oğlu Emniyet’ten emekli Engin bey. Engin Çağlar mı? Evet. Ama o aktör değil mi?

Aktör olan başka, bu emekli polis. Peki evladım, anladım. Aa bi dakika, saç ekimini anlayamadım?

Bildiğin tarama özürlülere uygulanan saç ekimi tedavisi. O konuda uzman yani?

Evet. Şimdi anladım. Platforma bakıyorum. Arif odur ki Hakk’ı burada, bu kaosun içinde bulsun…

Şeyh-i Ekber’i uğurluyorum. Kulenin tepesinden eleğimsağma gibi şehrin ufkuna ağıyor. Sonra bir rebap sesi duyuyorum.

Neyleyim dünyayı, bana Allahım gerek, diye inliyor.

Kuleden iniyorum. Asansörler tıklım tıkış…

Kalabalıktan boğuluyorum.

Şeyh-i Ekber’in son sözü kulağımda. Adem su ile balçık arasındayken ben peygamberdim…

Bu kadar örtülebilir. Kusursuz bir dil ustalığı. Dil örtüdür. Kışın bedeni saran koyu, kırçıl bir palto gibidir. Sırrı dilde aramak aptallıktır.

Sırrı dile döktüm demek insanlara kazık atmaktır.

Ne kadar açık sözlüsün sultanım.

Bizde böyle evladım, kendinden kendine bilme hali.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.