ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Amerikan İktidarının Sonu

Sadık Yalsızuçanlar

29 Ağustos 2012 Çarşamba 17:43
  • A
  • A
Başlık, Tamer Korkmaz’ın kitabının adı aslında. İlk bakışta kurgusal-fütürist bir roman gibi. Lakin Korkmaz’ın Timaş’ça yayımlanan, şimdilerde tükenmiş olan, gittigidiyor gibi birkaç internet kitapçısı ve sahafı dışında bulunmayan bir söyleşi-kitap. Kurgu değil yani. Son derece gerçekçi, belgelere dayalı bir çalışma.

Başlık, genel olarak ABD’nin dünyadaki egemenliğinin sonundan çok, Türkiye’deki “derin ABD yapılanmasının sonu”nu ima ediyor.

Korkmaz’a göre –bu tezi artık çok kişi paylaşıyor- 1944 yılından itibaren –bu da çok kesin bir tarih değil, yaklaşık bir tarih- Türkiye’de “derin” bir ABD güdümlü yapılanma gerçekleşiyor. Bu tarihten önce İngiltere’nin denetiminde bulunan Türkiye’deki derin yapılanma, 1944 yılından itibaren ABD’nin kontrolüne geçiyor. Bir tür Baronlar konseyi.

Bu komite, Türkiye’nin iktisadi, siyasi, diplomatik, askeri ve kültürel açıdan adeta kanını emiyor, sürekli manipüle ediyor, darbelere yol açıyor, keza Türkiye’de domino etkisi oluşturacak, kesintisiz bir kaos ortamının oluşmasını sağlayacak tedhiş, faili meçhul ve cinayetlere sebep oluyor. Yapay siyasi yapılanma ve örgütlenmelerin oluşmasına, bir çatışma ortamının üremesine dolayısıyla kaotik bir ortama müncer olacak olaylar planlıyor, kışkırtıyor, geriden fitne ateşleri yakıyor, Türkiye’nin can damarlarını buruyor, büzüyor, kurutuyor, bazen de kesiyor. Başında çoğunlukla ABD’li biri bulunuyor. Üyeler arasında az sayıda “Türkiyeli” var. Bunlar da Türkiye’nin hayrını aklına dahi getirme ihtimali bulunmayan kişiler. Tabi bu hermetik örgüt, çoğunlukla Nato’nun bünyesindeki yapılar marifetiyle kendisine hayat alanı bulabiliyor.(Korkmaz’ın kitabında, Bediüzzaman’ın bazı mektuplarında geçen bu ibare de aktarılıyor : “Kat’i bir vasıta ile haber aldım. Bu vatanda dessasane çalışan, halkı aleyhimize iğfal eden, hükumeti ve devletin erkanını kışkırtan gizli ve dehşetli bir zındıka komitesi var.” Said-i Nursi) Komünizmle Mücadele Derneği türünden yapılanmaları da manipüle ediyor. Sal-sol ayrışmasında baş rolde yine. Aynı bedenin iki kolu-ayağı gibi nitelendirilebilecek bu politik ayrışma özellikle işine geliyor. Bunu derinleştiriyor. Tarafları birbirine karşı kışkırtıyor. Çatışmayı besleyen, büyüten ve kanlı provakasyonlara neden olan olaylar kurguluyor. Türkiye’nin duyarlı yerleri olan Kürt-Türk, Alevi-Sünni gibi akupunktur noktalarına son derece “isabetli” dokunuşlarla iç savaşa değin uzanacak kanlı eylemler ve çatışmalar oluşturuyor. Çorum, Fatsa, Maraş’taki olaylar, Sivas olayı gibi… Kur(dur)ulduğu sıralar bölgede küçük ve sinik bir örgüt olan PKK’yı seçip, büyütüp, şişirip, varlığını “anlamlı” kılan şartların ortadan kaldırılmasını engelleyip, doğal-insani-anayasal haklarından yoksun bırakılan Kürt halkının ülkedeki Kürt olmayanlara karşı husumet duymasına, bu husumetin büyümesine, ayrı bir devlet-ülke-vatan talebinde bulunmasına ve bütün bunların güçlenmesine-derinleşmesine yol açıyor. Bu süreçte ülkenin bünyesinde, iyileştirilme ihtimali olmadığına inandıracağı bir urun oluşmasını sağlıyor. Sürekli kan dökülmesi için canla başla uğraşıyor. Halkın yoğun teveccühüne mazhar olarak iktidara gelen kadroların tasfiyesi için elinden geleni yapıyor. Olmadı darbeler gerçekleşmesini sağlıyor. Bu süreçte halkın çok sevdiği ve desteklediği siyasal aktörlere işkenceler yaptırıyor, aşağılatıyor…Bu örgütün özellikle “başarılı” olduğu bir alan faili meçhuller. Bunun için baştan ya karar alan, azmettiren ve gerçekleştirenlerin (tetikçi) bilinemeyeceği-bulunamayacağı biçimde olayı kurguluyor. Veya sadece tetikçinin yakalanmasını veya tetikçiyle azmettiricinin bilinmesini-yakalanmasını tasarlıyor. Faili meçhuller ile (tetikçinin siyasal eğilimi, kimliğini göz önüne alarak- siyasi çatışma ortamını derinleştiriyor, halkta derin bir karamsarlık ve mutsuzluk yaratıyor, bünyedeki zaafı derinleştiriyor, sürekli kan kaybettiriyor, parazit sorunlarla uğraştırıyor. Örneğin Kemalist-Devrimci veya sosyalist bir aydını, Ülkücü veya sözümona İslamcı bir tetikçiye katlettiriyor. İslamcı bir okur-yazarı, bir gazeteciyi, bir kanaat önderini sözümona sosyalist biri marifetiyle yok ediyor. Müslüm Gündüz-Fadime Şahin’in başrolünde oynadığı bir erotik-güldürü filmi çekiyor, tutunca diziye dönüştürüyor, o süreçte içi boşaltılan bankaları, İsrail’le yapılan kritik ve orta geleceği bağlayan büyük askeri anlaşmaları kamufle ediyor veya derinlerde gerçekleştirdiği önemli siyasal-diplomatik kararların, atılan adımların gölgelenmesini sağlıyor. Halkın çok sevdiği Adnan Menderes’e Yassıada’da ağır işkenceler yaptırıyor, kendisiyle çalışmamasının, memleketine hainlik yapmamasının bedelini ağır biçimde ödetiyor. Halkı temsil edenleri aşağılıyor. Türkiye’nin iktisadi açıdan sürekli güçsüzleşmesini, halkın perişan olmasını, sivil yöneticilere inancını yitirmesini, darbeyi haklı ve meşru görmesini sonuç verecek biçimde sinsice-alçakça çalışıyor. Bunun için yargı bürokrasisini, üniversiteleri ve medyayı kullanıyor. Vs. vs… Nitekim, Menderes’e, “sizi buraya tıkayan irade bunu istiyor” söylenen sözünü hatırlayalım. Veya “bizim çocuklar başardı” sözünü. Korkmaz şöyle diyor : “ABD kontrolünde Adnan Menderes’in infazına, 27 Mayıs darbesinden önce karar verilmişti. Menderes, içerideki ABD”nin bizi yönetir hale gelmesi gerçeğine ilk itiraz eden ve sırf bu itirazı yüzünden hayatını kaybeden kişidir.” “O yıl, tarihte ilk defa yerli ve milli çizgide bir isim Türkiye Cumhuriyeti’nde Genelkurmay Başkanı olacaktı. Gelgelelim, 1 Haziran 1977’de film koptu!” “Turgut Özal ve Adnan Menderes’in Amerikancı oldukları yönündeki yorumlar, tamamen bir tezgahtır. John F. Kennedy’nin suikastının izini sürenler, Adnan Menderes’in idamını sorgulamalıdır. Çünkü aynı isme ulaşacaklar: Edgar Hoover.”

Korkmaz, kitabında, 2006 sürecinde, Türkiye’deki derin Amerikan yapılanmasının, yani iktidarının sona erdiğini, köktenci bir değişimin yaşandığını belirtiyor : “… Sonuçta, 2006’nın 15 Mayıs’ında Ankara, yıllardır Türkiye’ye hükmeden ABD’yi devreden çıkarmış ve Ankara’nın tam bağımsız stratejik kimliğini kazanması sağlanmıştır.”

Bendeniz öteden beri komplocu yaklaşımlara ihtiyatla bakarım. Fakat Korkmaz’ın bu kitabında bir yakın tarih okuması ve özeti olarak resmedilen o büyük fotoğrafa ve aktardığı-andığı ayrıntılara baktığımda, bize inanılması güç bir korku filmi sinopsisi olarak görünen bu tablonun, kendi anlatımı ve mantığı içinde gerçekçi ve inandırıcı olduğunu görüyorum. Hele, yine Korkmaz’ın yazılarında sık sık vurguladığı ve işaret ettiği, 2006 Mayıs’ından itibaren “devletin derinlerinde” gerçekleşen köktenci değişimin ve onun siyasi, iktisadi, diplomatik, askeri ve kültürel yansımalarını, yine onun yazılarında aktardığı ayrıntılara baktığımda fark edebiliyorum. Korkmaz’a göre, Türkiye’de bu tarihten itibaren bu alanlarda gerçekleşenlere bakacak olursak, buna inanmamamız için bir neden de yok. Aksine inanmamızı gerektiren çok sebep var. Bir milyar dolar borç almak için “altı bağlandığı söylenen başbakanımızın” adeta para “dilendiği” uluslar arası finans örgütlerine şimdi 5 milyar dolar borç verebiliyoruz. Yardıma muhtaç, felakete uğramış, iç savaşın yıkımıyla perişan ülkelere milyonlarca dolar yardım ediyoruz. IMF’ye artık borcumuz yok. Merkez Bankası’nda yüz milyara yakın döviz rezervimiz var. Diploması paradigması değişiyor, bürokrasisi dönüşüyor. Türkiye, pısırık, kararsız, güçsüz ve çaresiz bir ülke olmaktan çıkmış, adeta şahlanmış. Bölgesinde ve dünyada etkin ve saygın bir konumda. Kürt sorunu başta olmak üzere, Alevi sorunu ve diğer demokratik sorunlarla ilgili önemli reformlar yapılmış, yapılıyor, adımlar atılıyor. Siyasi-kültürel ve bürokratik elitlerin çoğunun Tanrı gibi gördüğü İsrail’e rest çekmişiz, “One Minute!” kırılmasıyla birlikte İsrail, bölgede merkez ülke olmaktan çoktan çıkmış. ABD’nin yönettiği, manipüle ettiği söylenen Arap Baharı’nın ilk dönüşüm aşamasında, örneğin, Mısır, Libya ve Tunus’ta, ABD’nin bölgedeki siyasal-askeri ve ekonomik amaçlarına ve hedeflerine karşı çıkan yöneticiler işbaşına gelmiş. “Arap Baharı”, bölge diktatörlerinin ve ABD-İsrail tandemi’nin sonbaharı biçiminde gelişiyor. Suudi Arabistan ve önemli bölge ülkeleri ABD-İsrail tandeminin giderek etki alanından çıkmış, Türkiye’nin daha etkinleştiği bir süreç başlamış.

Korkmaz’a göre, daha ilginç olanı, battığı, öldüğü, bataklığa gömüldüğü söylenen Türkiye, özellikle ekonomik açıdan güçlenmiş. Büyümüş. Kriz çığırtkanlığı yapanları gerçek rakamlar defalarca yalanlamış, yalanlıyor. Dış politikamızı batağa sapladığı söylenen Davutoğlu gibi bir diplomatik aktör, aksine bölgede ve dünyada etkinliği güçlenen, itibarı artan bir Türkiye diplomasi tablosunu önümüze getirmiş.

Peki bu saldırılar, çatışmalar, bu akan kan, bu yanıbaşımızda yangın yerine dönüşmüş olan Suriye, bu Kürt sorunu neyin nesi?

Suriye’nin diktatörü altmış küsur kez kendisiyle görüşen Davutoğlu’na ve Türkiye’nin diğer yöneticilerine ülkesinin demokratikleşmesiyle ilgili verdiği sözleri tutmamış, aksine öldürerek, yok ederek sorunu çözeceğini düşünen, ülkedeki İsrail-ABD derin yapılarıyla işbirliği halinde halkına ölüm saçan gözü dönmüş ve körleşmiş biri. O da yıkılacak. Fakat Türkiye’nin neredeyse en sorunsuz sınırı olan, en çok müşterekliği bulunan, ortak bakanlar kurulu toplantıları yaptığı bu güzelim ülke ve çilekeş halkı bu oyunu boşa çıkaracak. Hiçbir firavun, geçici olarak üstün olsa da uzun vadede kalamaz ve muzaffer olamaz. Mutlaka yıkılacak, gidecek ve orayı yangın yerine çevirerek çıkar sağlamaya çalışan İsrail ve ABD’nin istemediği yönde gelişmeler olacak.
Türkiye Kürt sorununu çözecek. Daha köktenci reformlar yapılacak. Yüzyılı aşkın acılı belleği olan Kürt sorununun asıl mağdur tarafını oluşturan Kürtler, doğal, insani ve yasal haklarını alacak. Bu ülkede, Osmanlı’daki özgürlük ve çoğulluk ortamı daha kapsamlı biçimde güncellenecek. Barzani, Türkiye’ye katılmak için referandum yapacak. Muhtemeldir olumlu bir sonuç çıkacak. Böylece Federasyon gündeme gelecek. Yeni Anayasa’da bu yer almaz ise, yakın bir gelecekte, federasyon için bir anayasa değişikliği yapılacak. Tabi bütün bu gelişmelerden, çözümden en çok İsrail acı duyacak. Neoconların sevinçleri kursaklarında kalacak. Kan duracak. Bu acılar bitecek. Türkiye özgür, demokrat, haysiyetli ve adil bir ülke haline gelecek. Bu geçiş sürecinde puslu havada avlanmaya çıkanların kendileri avlanacak. Zihni karışmış olanlar da ömürleri yeterse gerçeğin hiç de sandıkları gibi olmadığını görecekler.
YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.