ÖNE ÇIKANLAR :
YAZARLARTÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 19 Nisan 2024 Cuma 04:52

Tanımlar Neyi Değiştirir ki ! - 2

Tanımlar Neyi Değiştirir ki ! - 2


M. S. Aydın; İslamcılık, “hissi, ilmi ve fikri açıdan İslamın, -bir din, kültür ve medeniyet olarak- yüceltilmesi ve insanlığa yol gösterecek konumda tutulmasıdır” der. (“İrtica’ya İlişkin Bazı Düşünceler”, Doğu Batı Düşünce Dergisi, yıl: 1, S.3, Mayıs-Haziran-Temmuz 1998, 55.)

Etyen Mahçupyan ise bir yazısında; “…Dolayısıyla İslamcılık tartışması her Müslüman'ın kendisiyle yüzleşmesi ve dindarlığını konumlandırmasıyla alakalı... Müslümanların bireyselleşmesi, onların bir ümmetçi hayalle bağlarını koparmalarını ifade etmiyor. Belki de şöyle bir tanımlama yapabiliriz: İslamcılık ve Müslümanlık birbiriyle dini inanç ve pratikler açısından iç içe geçmiş olan, ancak din dışı alanla ilişkiler bağlamında birbirinin sınırını çizen varoluş biçimleri. Dinin kendi konularına doğru yol aldığınızda Müslüman'la İslamcıyı ayırt etmeniz gerçekçi ve mümkün olmayabilir. Buna karşılık kamusal alanın düzenlenmesi ve siyaset konusuna geldiğimizde bu ikisi arasında içsel bir gerilim bulunmakta...” şeklindeki ifadesi ile yazısının başlığına (sanki) nazire yaparak, “Müslümanlığın sınırı olarak İslamcılık” demektedir.

Feryal Tansu (Doğu Batı Dergisindeki 1998 tarihli makalesinde) Türkçülük ve batıcılık akımlarıyla mücadele içinde İslamcılık düşüncesinin sadece siyası değil, Müslümanların geri kalma sebeplerinden başlayarak, bunların çözüm yollarını araştıran ve mevcut sosyal şartlarda yeni fikirleri üreten bilimsel bir yön olduğunu ortaya çıktığı dönemde, “tıpkı “Karamozof Kardeşler” gibi hususiyetleri birbirine benzemese bile, aynı rahimde büyümüş, ayni liflerden ve dokulardan meydana gelmiş olmuştur” demektedir.

(İlahiyatçı) Saffet Sarıkaya bir makalesinde “Akif’in “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı mısrasında hülasa edilen ve dinî zihniyetimizi yeniden biçimlendirmeyi hedefleyen bir akımdır” diye bir tanımlama getirmektedir.

Yalçın Akdoğan (aksiyon dergisi) "Bugün olup bitenleri İslâmcılık üzerinden konuşmak çok doğru değil; ama elbette İslâmcılık konuşulması gereken önemli bir mevzu." Yine aynı dergide, İsmail Kara'nın "İslamcılığı sadece 'iktidara gelmek' üzerinden açıklamak aktüel olarak para edebilir ama eksik bir okuma olur. İslam var kaldığı müddetçe İslamcılık hep olacaktır" şeklindeki tespitlerine dikkat çekmek gerekmektedir. İhsan Eliaçık ise, “İslamcılığın” bir sosyal devlet arayışı olduğunu belirmektedir. Hüseyin Hatemi’ye göre ise; İslamcılık günümüzde iki esas üzerine tezahür eder, bunlardan ilki “insanın boynunda da "neocon" güruhuna biy'at zinciri olmamak” ikincisi ise dinin gereklerine uygun “hukuk devleti olmak” ve adaleti tesis etmektir.

*Ülkemizdeki süreç nasıl ?
Ülkemizde İslami siyasi süreci varlık iddiasından bu yana itibaren bir halen devam eden üç nesil geçirmiştir/geçirmektedir. Bu üç nesilinde, aslında bir eklemlenme çabasından ibaret olduğunu düşünmekteyiz. Yani kendinden, bir kavramsal üretim yerine, “modern” argümanların, siyasi alan başta olmak üzer diğer (sosyal, kültürel vs) alanlarda kullanılması ya da öz deyişle “montajından” ibaret gözükmektedir. Belki de bu işin teorisyenlerinden (tanım getiricilerinden) ayrılan, pratisyenlerin anlayışının getirisi, yada “reel-politiği budur” diye seçtikleri yöntemdir. Ancak, Ülkemde İslamcılık (başta siyasal olmak üzere) üç temel çelişki taşır.

Birincisi, dinin kaim olması ile siyasi zaferin eş değer anlamda tutulmasıdır. Yani; devrim vey demokratik yolla da olsa mutlaka iktidar olunmalıdır, zira bu dini güçlendirecektir yanılgısıdır. Belki işin bir parametresi bu olabilir, ancak netice bunu çoğu zaman doğurmayabilir aslında.

İkincisi ise, kavramsal transferlerin bir hayat modeli de inşa edeceğinin görmezden gelinmesidir. Buradan kastımız da şudur, “modern” bir kavram her toplumun kavramları gibi, o toplumda doğar, onunla bezenir ve nereye giderse gitsin onun rengini/formatını taşır. Bu halde, eklenme ile siyasi arenaya çekilen “modern” kavramlar bir yönüyle de tahrip edici bir yaşama modeli getirebilir.
Üçüncüsü ise, İslamcılığın siyasi kanaatinin, kendini İslamcı olarak tanımlayan her cemaatin desteğinin alamamasıdır. Bunun çeşitli nedenleri olsa da, gerçek odur ki; ülkemde siyasal İslam kendi içinde dahi “içkin bir dinamik” haline gelememiştir. Bu da sorgulanması gereken bir durumdur. Hatta zaman zaman destek veren grupların, geri çekilmeleri, mevcut yapıya karşı durmaları söz konusu olmuştur.
KAYNAK:
ETİKETLER:
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER