ÖNE ÇIKANLAR :
YAŞAMTÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 08 Mart 2013 Cuma 13:07

Bir Müslüman bir Yahudi ile evlenebilir mi?

Bir Müslüman bir Yahudi ile evlenebilir mi?

Adnan Oktar'ın Müslüman birinin kitap ehli biri ile (Yahudi) evlenebilir iddiası akıllara bu soruyu getirdi. İşte Fıkıh Profesörü Hayrettin Karaman'ın bu konudaki açıklaması...


Adnan Oktar'ın bir internet sitesine verdiği röportaj gündem konusu olmaya devam ediyor. Oktar'a göre Müslüman biri, kitap ehli biri ile (Yahudi) evlenebilir. İşte bu iddiayı işin uzmanına sorduk.

İslam Hukuku Profesörü Hayrettin Karaman'ın bu konudaki açıklaması aslında bu tartışmayı başlamadan bitiriyor. İşte Karaman'ın kendi sitesinden bu konuya verdiği cevap:

"Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar." (Bakara: 2/221) 

Bu âyetin geliş sebebi, hicretten sonra gizli bir görevle Mekke'ye gönderilen Ebû Mersed Kennâz'ın başından geçen bir olaydır. Kennâz Müslüman olmadan önce Mekke'de yaşarken Anâk isimli bir kadını metres edinmişti.

Görevli olarak Mekke'ye geldiğinde kadın onu gördü ve beraber olmaya çağırdı, Kennâz "İslâm bana bunu yasakladı" deyince kadın, "Beni eş olarak al" dedi, Kennâz "Resûlullah'tan izin almadan bunu da yapamam" cevabını verdi, Medîne'ye dönünce sordu, bunun üzerine yukarıda meali verilen âyet geldi ve kadın putperest olduğu için Kennâz'a evlenme izni verilmedi (Vâhidî). 

Ehl-i kitap ismi verilen Hıristiyanlar ve Yahudiler gibi kâfirler, bir Allah'a, aslı bozulmuş da olsa semavî bir kitaba ve peygamberlerine inandıkları müddetçe müşrik (Allah'a başka tanrıları ortak koşan kâfir) sayılmazlar. Kur'ân dilinde müşrik kelimesi, başta Arabistan putperestleri olmak üzere aslı ilâhî olan bir kitaba inanmayan ve inançları içinde şirk bulunan kâfirleri ifade etmek için kullanılmaktadır.

Yazının başında meali verilen âyet, açık ve kesin olarak, müşrik kadın ve erkelerle Müslümanların evlenmelerinin caiz olmadığını ifade etmektedir. Müslüman erkeklerin ehl-i kitap (kitâbî) kadınlarla ve Müslüman kadınların da ehl-i kitap erkeklerle evlenmelerinin caiz olup olmadığı bu âyetten açık olarak anlaşılamıyor; çünkü bazı ehl-i kitap gruplar Allah inançlarında şirke sapmış olsalar bile tamamını müşrikler kategorisine sokmak mümkün değildir. Bu âyetin sükutla geçtiği konulardan "Müslüman erkeğin kitâbî kadınla evlenmesinin caiz olduğu" hükmü daha sonra gelen, "Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlarla evlenmek de size helaldir..." (Mâide: 5/5) mealindeki âyet ile açıklanmıştır. Delillerin farklı değerlendirilmesi ve yorumlanması sebebiyle bazı müctehidler aksini söylemiş olsalar da dört mezhebin imamları ile Evzâî ve Sevrî gibi yine mezheb sahibi imamlar, Mâide âyetinin açık hükmünü benimsemişlerdir.

Sonuç olarak âyet, ilgili hadisler, örnek uygulama ve ümmetin âlimlerinin icmâına göre Müslüman erkekler, Müslüman veya kitabî (ehl-i kitab) olmayan kadınlarla evlenemezler, evlendikleri takdirde İslâm'a göre nikâhları sahih ve geçerli olmaz. Müslüman kadınlarla evlenme konusunda -başkaca bir engel bulunmadığında- mesele yoktur. Kitâbî olan gayr-i müslim kadınlara gelince, bunlarla evlenmenin caiz olduğunda da şüphe yoktur; ancak eş seçiminde güzellik, soy-sop ve zenginlikten önce dindarlık ve iyi ahlâkın tercih sebebi olması gerektiğini bildiren ve bunu tavsiye eden hadislere göre -kaide olarak- Müslüman kadınların, kitabî de olsalar gayr-i müslim kadınlara nisbetle tercih öncelikleri vardır. Sosyal veya ferdî ve özel âmiller, sebepler bu kuralı bozmayı gerektirebilir; bu takdirde Müslüman erkekler gayr-i müslim, fakat kitâbî kadınlarla da evlenebilirler.

Gayr-i müslim eş (zevce) Müslüman olmaya zorlanamaz, Müslüman kocasının evinde ve dışarıda (mâbette, dinî âyin ve toplantılarda) inandığı dinin gereklerini yerine getirir, dinini serbestçe yaşar. Kitâbî (ehl-i kitap), bir kısım müctehide göre yalnızca Hıristiyanlar ve Yahudilerdir. Bazı müctehidlere göre ise Mecusîler, Sâbi'îler gibi, zaman içinde değişmiş veya kaybolmuş bile olsa ilâhî bir kitabı olan dinlerin mensupları da ehl-i kitap sayılırlar. 

Her ikisi de gayr-i müslim oldukları halde müşrik kadınlarla evlenmenin yasaklanması, kitâbî kadınlarla ise evlenmenin caiz kılınmasının hikmeti, birinci gruba girenlerde dine yatkınlığın ve dinî ahlâkın bulunmama ihtimalinin kuvvetli, ikinci guruptakilerde ise bulunması ihtimalinin galip olmasıdır. Kitâbî kadın ya zaman içinde kendi isteği ile Müslüman olacak, yahut da -Müslüman olmasa bile- aile reisi olan Müslüman erkeğin hâkim etkisi sebebiyle çocukların dinî hayatlarına zarar veremeyecektir. Dinsiz veya müşrik bir ananın çocuklarını olumsuz etkilemesi, onların dinî hayatlarına ve eğitimlerine zarar vermesi ihtimali galip görülmüş, başkaca faydaları olsa bile bu cihet (zarar ve mefsedetin def'i hikmeti) yasaklamayı getirmiştir.

HZ. MUHAMMED'İN VEFATINDAN SONRA TARTIŞMA KONUSU BİLE YAPMAMIŞLAR

Âyeti farklı yorumlayan bazı sahâbîler ve müctehidler, Peygamberimizin vefatından sonra, "müslüman erkeklerin ehl-i kitap kadınlarla evlenmelerinin" bile helal olmadığı sonucuna varmışlardır.

Müslüman kadının ehl-i kitaptan olan bir erkekle evlenmesine gelince bunu tartışma konusu bile yapmamışlar, Hz. Peygamber zamanında, müslüman kadınların bulundukları yerlerde ehl-i kitap erkekler de bulunmuş, ama böyle bir evlenme olmamış, bu evlenmenin caiz olmadığı hükmünde icma meydana gelmiştir.

Bu hükmü benimseyen fıkıhçılar, yukarıda zikredilen delillere ek olarak bir de şu âyete dayanmışlardır: Mümtehine Sûresi'nin 10. âyetinde, inanmayanların ülkesinden müslümanların ülkesine hicret eden kadınlarla ilgili olarak "...eğer mümin olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere iade etmeyin" buyurulmuştur.

Başka bazı delillerle de desteklenerek burada geçen "kâfirler" kelimesinin ehl-i kitabı da içine aldığı, müslüman bir kadının Ehl-i kitap'tan bir erkekle de evlenemeyeceği ve evliliğini sürdüremeyeceği sonucuna ulaşılmıştır (bk. Bakara 2/221).

Fıkıhçıların çoğu bu hükümde, önceden evli olanlarla yeni evlenecek olanları birbirinden ayırmamış olmakla beraber, özellikle Hz. Peygamber ve Hz. Ömer devirlerine ait uygulamalara dayanan bazı fıkıhçılar, baştan evlenmenin câiz olmadığını, ancak müslüman olmadan önce gayr-i müslim ile evli bulunan tarafın, ihtida yüzünden nikahının bozulmayacağını ileri sürmüşlerdir (İbn Kayyim, Ahkâm-u Ehli'z-Zimme, Dimaşk 1961, 317 vd., 340 vd.). Çağdaş âlimlerden Kardâvî de bu ictihadı benimsemiştir.

Hak dinin yayılmayı, insanlar tarafından benimsenmeyi istemesi tabîîdir. Bu isteğin daha tabîî bir sonucu da mensuplarının ve onlardan gelecek nesillerin dinini, dindarlığını korumaktır. Korumak eğitimle olur, eğitimin en önemli aracı ailedir. Ailede din ikiliğinin bulunması, çocuklar üzerinde etkisini hissettirecek ve onların benimseyecekleri din konusunda önemli bir risk oluşturacaktır. Bu bakımdan ideal olan müslümanların kendi dindaşlarıyla evlenip aile kurmalarıdır.

Ortada bir zorlayıcı sebep yoksa müslüman erkeğin de karısı müslüman olmalıdır.

Müslüman bir kadının kocasının müslüman olması ise -koruma, eğitim ve etki bakımından- daha önemlidir.

Soyun devamı, miras, velayet gibi konularda da -babanın gayr-i müslim olması halinde- bir dizi problem ortaya çıkacaktır. İşte bütün bu sebepler bir araya gelince müslüman kadının gayr-i müslim bir erkek ile evlenmesinin niçin caiz kılınmadığını anlamak bize göre kolaylaşmaktadır.  

KAYNAK:
yazete.com
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER