ÖNE ÇIKANLAR :
SAĞLIKTÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 03 Mayıs 2017 Çarşamba 12:05

Dünyada yılda yaklaşık 1,3 milyon kişi şark çıbanına yakalanıyor

Dünyada yılda yaklaşık 1,3 milyon kişi şark çıbanına yakalanıyor

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Töz: "Ülkemizde uzun yıllardır şark çıbanı olguları sayısında herhangi bir değişiklik olmamıştır ve yıllık olarak 16002000 arasında değişmektedir. Dünyada genelde tropikal ve subtropikal bölgelerde yer alan toplam 98 ülkede bu hastalıklar görülüyor ve yılda 900 bin ila 1,3 milyon yeni hasta bildiriliyor. Bunların 2030 bini ise hayatını kaybediyor" "Hastalığın her iki şeklinde de doğru ve zamanında tanı için önc


Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seray Töz, Türkiye'de uzun yıllardır şark çıbanı olguları sayısında herhangi bir değişiklik olmadığını belirterek, "Yıllık olarak 1600-2000 arasında değişmektedir. Dünyada genelde tropikal ve subtropikal bölgelerde yer alan toplam 98 ülkede bu hastalıklar görülüyor ve yılda 900 bin ila 1,3 milyon yeni hasta bildiriliyor. Bunların 20-30 bini ise hayatını kaybediyor." dedi.

Töz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hem insanlarda hem de hayvanlarda görülebilen halk arasında "şark çıbanı" olarak bilinen leishmanianın, küçük kum sineklerinin ısırmasıyla bulaştığını söyledi.

Parazitin sineğin vücudunda şekil değiştirdiğini ve tekrar beslenirken paraziti diğer insan veya hayvanlara bulaştırdığını anlatan Töz, "Bu parazit, bağışıklık sistemi iyi çalışmayan insanlarda hastalık yapar. Bağışıklık sistemi kuvvetli olan insanlarda ise hastalık olmadan vücut, paraziti yok eder. Parazit insan vücudunda ya deride yerleşerek şark çıbanı denilen deri hastalığına ya da iç organlara giderek kala-azar denilen daha ağır seyreden bir hastalığa neden olur." diye konuştu.

Seray Töz, şark çıbanı görülmesinde en önemli kaynaklardan birinin hasta insanlardaki yaralar olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"Birkaç hafta süresince geçmeyen sivilce, haftalar, aylar geçtiği halde iyileşmeyen yara veya yaralar, özellikle antibiyotik olmak üzere uygulanan çeşitli tedavilere rağmen iyileşmeyen yara veya yaralar, yarada ağrı olmaması, yaranın deri üzerinde görünen kısmının yanı sıra deri altında da yumuşak bir lastik top gibi bir şişkinliğin hissedilmesi, ailenin diğer bireyleri ve yakın çevrede benzer özellik gösteren yaraların olması veya şark çıbanı tanısı almış kişilerin bulunması, şark çıbanı hastalığının çok görüldüğü bir bölgeye seyahatten sonraki aylarda bu tip yaraların oluştuğunun gözlenmesi akla hastalığı getirmelidir. Kala-azar ise daha çok çocuklarda görülen ve tedavi edilmezse öldürücü olabilen bir sorundur. Nedeni bulunamayan veya tedavilere rağmen geçmeyen düzensiz ateş, tedaviye rağmen geçmeyen kansızlık ve buna bağlı soluk renk, dalak ve karaciğer büyümesi ve buna bağlı karında şişlik, iştahsızlık ve zayıflama, halsizlik durumu da kala-azarın belirtileri arasında sayılabilir."

Prof. Dr. Töz, Türkiye'de yılda 1600-2000 civarında şark çıbanı ve 30-40 civarında kala-azar hastası rapor edildiğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ülkemizde uzun yıllardır şark çıbanı olguları sayısında herhangi bir değişiklik olmamıştır ve yıllık olarak 1600-2000 arasında değişmektedir. Dünyada genelde tropikal ve subtropikal bölgelerde yer alan toplam 98 ülkede bu hastalıklar görülüyor ve yılda 900 bin ila 1,3 milyon yeni hasta bildiriliyor. Bunların 20-30 bini ise hayatını kaybediyor. Hastalığın her iki şeklinde de doğru ve zamanında tanı için öncelikle sağlık personeli tarafından hastalıktan şüphelenilmeli ve hastalardan uygun örnek alınarak gerekli testler yapılmalıdır. Tanı konan hastaların tedavisi, ücretsiz sağlanan ilaçlarla ve genelde de ayaktan yapılmaktadır. Kala-azar da ise tanı, kan veya kemik iliğinden alınan örneklerin çeşitli testlerle incelenmesiyle konulur. Tedavi için hastanın mutlaka hastaneye yatırılması gereklidir. Bunun süresi 20-30 gün kadar olabilmektedir, çünkü kullanılan bazı ilaçların böbrek ve kalp üzerinde yan etkileri bulunduğundan hastanın sürekli izlenmesi şarttır."

- "Hastalık hayvanlarda mayıs ve eylül arasında daha sık görülüyor"

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Özbel de leishmanianın, parazitini taşıyan dişi yakarcalar tarafından ısırılan köpeklere bulaştığını ve hayvanlarda da zaman zaman ölüme neden olabilen bir sorun olduğunu söyledi.

Özbel, yakarcanın, vücudunda parazit olan bir köpeği ısırması sırasında aldığı parazitin, sineğin midesinde şekil değiştirerek geliştiğini ve başka bir hayvanı ısırmasıyla da hastalığı bulaştırdığını dile getirerek, şu bilgileri verdi:

"Parazit, yeni bir köpeğe geçtiğinde, bir süre sonra hastalığa sebep olabilir. Köpeklerde hastalık yapan parazitler, insanlarda hastalık yapanlarla aynı parazitlerdir. Ancak insanlardan farklı olarak parazit köpeklerde hem iç organlarda hem de deride yaygın olarak bulunabilir. Bu nedenle hem iç organlara ait hem de deriye ait belirtiler birlikte görülebilir. Paraziti bulaştırabilecek yakarcaların bulunduğu her yerde köpekler risk altındadır. Bu açıdan Türkiye'nin her bölgesinde risk vardır. Yakarcalar, yumurtalarını toprağa bıraktıkları için çok geniş bir alanda bulunabilirler ancak geceleri kan emerler. Yakarcaların görüldükleri süre, mevsim sıcaklıklarına bağlı olarak ülkelere göre değişse de Türkiye'de genelde mayıs ile eylül arasında yoğun olarak bulunurlar."

Hastalıktan etkilenen köpeklere hayatları boyunca mutlaka yakarca ısırığından koruyan sinek öldürücüleri içeren tasmaların takılması veya damlaların kullanılması gerektiğini vurgulayan Özbel, "Parazit, nadiren de olsa birkaç yıl boyunca hastalık oluşturmadan durabilir. Bazı köpekler dirençlidir ve taşıyıcı sineklerle ısırıldıkları halde hastalığın belirtilerini uzun süre göstermeyebilir ancak paraziti yakarcalara bulaştırabilir. Bu nedenle hastalığın görüldüğü alanlarda bulunan sahipli köpeklere bulaşma sezonu olan mayıs-eylül ayları arasında, kum sineği ısırıklarından koruyan sinek öldürücüleri içeren tasmaların takılması veya damlaların kullanılması önerilir." diye konuştu.

Prof. Dr. Özbel, hastalığın köpekten doğrudan insana bulaşma ihtimalinin olmadığını anlatarak, sorundan korunabilmek için şu tavsiyelerde bulundu:

"Mayıs ve ekim ayları arasında, gün batımından gün doğumuna kadar köpeğin ev içinde kalması hastalık riskini azaltır. Klinik belirtiler iyi izlenmeli ve hastalıktan şüphelenilen hayvan derhal bir veteriner hekime gösterilmeli ve kan testi yapılmalıdır. İnsanlar için de kum sineği ısırıklarından korunmanın en uygun yolu yaz aylarında pencerelerde yakarcanın geçmesini engelleyecek kadar küçük delikleri olan sineklik ve elektrikli katı veya sıvı sinek kovucuların kullanılması veya insanlara zarar vermeyen sinek öldürücülerle kaplanmış cibinliklerin kullanılmasıdır."

KAYNAK:
AA
ETİKETLER:
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER