Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'li belediye başkanlarına Yunus Emre’den, Ebubekir Şibli’den, Edip Cansever'den ve Necip Fazıl Kısakürek’ten alıntılar yaparak tavsiyelerde bulundu.
AK Parti Genel Merkez Yerel Yönetimler Başkanlığı'nın ''Yaşanabilir ve Estetik Şehirler'' temasıyla düzenlediği 'AK Parti 4. Yerel Yönetimler Sempozyumu'na katılan Erdoğan, Necip Fazıl’ın “Bizde belediye reisi seçmekte miyar yani kriter, bedii idrak kıymetinden başka her şey olmuştur” sözünü hatırlattı ve şöyle ekledi: “AK Parti'li belediyeler diyorum ki o bedii idraki yakalayan belediyelerdir, belediye başkanlarıdır. Onun için şehircilik davalarımızda bütçe, gelir, nizam, talimatname, kayıt gibi endişeler daima birinci plana geçirilmiş ve hepsi birden yerine getirildiği halde eser öksüz kalmıştır. Devam ediyor Üstad, 'bana gözü olmayan şoför mü, bedii idraki olmayan belediye reisi mi zararlı diye sorsalar ikincisini gösteririm' diyor. Demek ki bedii idraki olmayan belediye o kadar zararlı. İşte böyle belediye reislerinin elinde Türkiye'nin o aziz şehirleri, kimlikli, kişilikli, ruh ve estetik sahibi şehirleri maalesef harap olup gitti.”
Programda Erdoğan, belediye başkanlarına önce ödül verdi, ardından da nasihat etti. Nasihatine Yunus Emre’den yaptığı alıntıyla başlayan Erdoğan, ünlü halk şairinin “Ol imaret eylemez, sen viran olmadıkça” dizelerini aktardı. Dizelerin anlamını da “Çok öz söylüyorum; eğer sen viran olmazsan, eğer sen çabalamazsan, eğer sen dertli olmazsan, eğer sen pervane olup dönmezsen ortaya da imaret çıkmaz, imar çıkmaz, eser çıkmaz. Dert sahibi olmayan dertlinin halinden anlamaz. Bir derdi olmayan, bir meselesi, davası olmayan çözüm peşinde, eser peşinde, hizmet peşinde koşmaz.” şeklinde açıkladı. Başbakan Erdoğan, AK Parti'yi AK Parti yapanın da AK Parti'yi millete hizmetkar eyleyen 10 yıl boyunca da arkasında eserler bırakmasını sağlayanın da “bu dert ve dertli olma hali” olduğunu ifade etti.
AK Parti’nin sadece kendi şehirleri için değil, Filistin'in, Gazze'nin ıstırabını kendi ıstırabı gibi gören, bununla kıvranan ve bunun çözümü için de mücadele veren bir parti olduğunu söyleyen Erdoğan, “Biz Şam'ın, İdlip'in, Lazkiye'nin meselesini, Halep'in meselesini, Hama'nın, Humus'un meselesini kendi meselesi olarak gören bir hareketiz.” dedi.
Kabil'den Sofya'ya Saraybosna'ya kadar, Şam'dan Lefkoşa'ya Bişkek'e kadar, Tunus'tan Ramallah'dan Gazze'ye kadar bu şehirlerin birçok ortak özelliği paylaştığını kaydeden Erdoğan, "Onların derdi de bizim derdimiz. Dilimiz, kültürümüz, yemeklerimiz, kıyafetlerimiz, musikimiz bu kültür yapısı, bu coğrafyanın ortak dilidir, kültürüdür, musikisidir, sanatıdır'' diye konuştu. Bu ortak özelliklerin yanında aynı kaynaktan beslenildiğine işaret eden Başbakan Erdoğan, “O kaynak da şehirlerimiz. Nüfuslar farklı olabilir, coğrafyalar farklı, kültürler farklı olabilir. Kiminin ortasından nehir, kiminin ortasından deniz akıyor. Farklı diller konuşuluyor olabilir ama bütün bu coğrafyanın şehirleri özde aynı kaynaktan beslenen, aynı şadırvandan aynı suyu içen şehirlerdir.” diye konuştu.
RUHU OLAN ŞEHİRLER
Ardından Cüneyd-i Bağdadi'nin öğrencisi Ebubekir Şibli’den örnek vererek konuşmasını sürdüren Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: “Mekke'den dönen birisine 'Mekke'yi gördün mü?' der. Hacı 'evet, elbette gördüm' der. 'Mekke'yi görmekle değişik hale büründün mü?' diye sorar Şibli, adam 'hayır' deyince o zaman Ebubekir Şibli 'öyleyse sen Mekke'yi görmemişsin' diye cevap verir. Bunun üzerine hepimiz düşünmek zorundayız. Bir şehirden gönül dünyasına bir şeyler alamayan, ruh dünyasında değişiklik hissetmeyen oraya bakar kör olarak girer, bakar kör olarak çıkar. Onlar inanın hiçbir şey görmezler. Gördükleri taştır, betondur, asfalttır, kalabalıktır. Ama bir şehre gönül gözüyle bakanlar orada şehirde, şehrin ruhunu, tarihini, medeniyetini, kültürünü görürler. Bir şehre gönül gözüyle bakmak o şehrin ruhunu tüm derinliklerine kadar teneffüs etmektir. Bir şehre gönül gözüyle bakmak sadece taşları görmek değil, o taşların nasıl besmeleyle üst üste konduğunu, nasıl dualarla yükseldiğini, o taşların nasıl bir ruh, heyecan, felsefe taşıdığını görmektir.”
İSTANBUL'DA BİR İLÇEDE 800'E YAKIN CAMİ YERLE BİR EDİLDİ
Ardından kendi nesillerinin şehirler konusunda aldığı o değerli mirası aynı şekilde ileriye taşımadığından yakınan Erdoğan, “Belki biraz aşırı olacak ama adeta ihanet etti. Çünkü yaşadığım, doğduğum, büyüdüğüm İstanbul'da sadece bir ilçenin içinde bir rivayete göre 398, bir rivayete göre 800'e yakın caminin yerle bir edildiğini tarihi belgeler ortaya koyuyor. Bu sadece bir ilçe. İstanbulumuzun genelinde kim bilir hangi rakamlara ulaşacağız. Türkiye'nin değişik yerlerinde bunlar var. Nedir bu? Bu bir ihanettir. Bu tarihe ihanettir. Bu sanata ihanettir.” dedi.
METROLOPOLLER NEKROPOLE DÖNÜŞTÜ
Ardından ünlü şair Necip Fazıl’ın şehirlerin katledilmesi karşısında 1942'de yazdığı bir yazıda “Allah'ım beni evimden dışarıya çıkarma da az ıstırap çekeyim” şeklinde dua ettiğini anlatan Erdoğan, “Yine Üstadın o dönemin belediye reislerine ilişkin yazdığı şu satırlar son derece önemlidir. Aslında bu satırlar her birimizin ezberlemesi, başucu hatırlatması gereken satırlardır çünkü. Ben de belediye başkanlığından geldim, sizler de şu anda belediye başkanları olarak huzurumdasınız. Diyor ki Üstad, 'Bizde belediye reisi seçmekte miyar yani kriter, bedii idrak kıymetinden başka her şey olmuştur'. Mesele bu. O bedii idraki kaybetmişiz. İşte ben AK Parti'li belediyeler diyorum ki o bedii idraki yakalayan belediyelerdir, belediye başkanlarıdır. Onun için şehircilik davalarımızda bütçe, gelir, nizam, talimatname, kayıt gibi endişeler daima birinci plana geçirilmiş ve hepsi birden yerine getirildiği halde eser öksüz kalmıştır. Devam ediyor Üstad, 'bana gözü olmayan şoför mü, bedii idraki olmayan belediye reisi mi zararlı diye sorsalar ikincisi gösteririm' diyor. Demek ki bedii idraki olmayan belediye o kadar zararlı. İşte böyle belediye reislerinin elinde Türkiye'nin o aziz şehirleri, kimlikli, kişilikli, ruh ve estetik sahibi şehirleri maalesef harap olup gitti. Bizim metropollerimiz vardı ama o metropoller beceriksiz ve estetik dünyası olmayan, estetik ruhu olmayan ellerde adeta nekropole yani ölü şehirlere dönüştü. Eskiden yeşilin içine yeşille uyumlu yapılar inşa edilirken şimdi artık saksılarda çiçekler yetiştiriliyor.” şeklinde konuştu.
DERE YATAĞINDA AKSIN
Belediye başkanlarına yönelik tavsiyelerine derelerin, nehirlerin kenarlarına evler inşa edilirken derelerin üzerinin kapatılması ve nehirlerin yatağının değiştirilmesi ile ilgili şikayetleri de ekleyen Erdoğan, “Bazen arkadaşlarımız diyor ki 'derenin yatağını şöyle biraz kaydıralım, biraz değiştirelim'. Yapma! Er veya geç o dere yatağını bulur. Derenin hakkı vardır. Hakkını alır, hakkını aldığı zaman bedeli ağır olur. Canlar gider, cananlar gider. Ondan sonra feryat etmenin de hiçbir anlamı kalmaz. Hassas olalım buralarda. Buradan 3-5 kazanacağız diye bu yataklarla oynamayalım. Bırakalım dere yatağında aksın” değerlendirmesinde bulundu.
YÜKSEK BİNALARA ELEŞTİRİ
Şehirlere yüksek binalar inşa edilmesini kabul etmediğini söyleyen Erdoğan, “'Efendim yer yok'. Olduğu kadarını yapalım. Yüksek binalar inşa etmekle insanoğlunu biz topraktan uzaklaştırıyoruz. Bizim mimarimizde aslında bu yok. Bizim mimarimizde yatay mimari egemendir. Bu yatay mimariyi bizim en güzel şekliyle ortaya koymamız lazım. 'Efendim hala eskiye mi takılıp kalacağız'. Eğer eski dediğiniz şey eskimemişse ki makbul olan odur. Onu diri tutacaksın. Bugün turizmde sen onunla çekim alanı oluşturuyorsun. Yeni olarak ortaya koyduğun şeyin kıymeti harbiyesi var mı? O zaten Batı'da da var. Bize gelen geldiği zaman, dikkat edin onu arıyor, onu soruyor. Bunun dışındakiyle pek de ilgilenmiyor. Çünkü onda ruh yok ama öbüründe ruh var. Onda bir gönül zenginliği var. Bunu bizim çok iyi idrak etmemiz lazım. Bunun üzerinde de hassasiyetle durmamız lazım diye düşünüyorum. Bir dönem idrakini kaybetmiş, ruhuna yabancılaşmış, özünden uzaklaşmış mimarlar, belediye reisleri eliyle şehirlerimizin vecdi tüketildi. Şair Edip Cansever'in bir şiiri var. 'Bütün mimarlar yüksek, mühendisler de. Bir sen kaldın alçak mimar ey Sinan Usta' diyor.” diye ekledi.
PLAN NOTLARIYLA OYNAYAN BELEDİYE BAŞKANLARI VAR
Erdoğan, belediye başkanlarına emsal değerleri konusunda da uyarıda bulundu. Erdoğan, “Çeşitli plan notlarıyla emsallerle oynayanlar var, belediyelerin içinde bunu görüyorum. AK Parti olarak 3 emsal, azami ilkemiz olmalıdır. Plan notlarıyla oynamak suretiyle eğer siz bunu 7'ye çıkarıyorsanız 6'ya çıkarıyorsanız tarih sizi affetmez, bu millet sizi affetmez. Asla bunlarla oynama noktasına girmeyin, bizim bunlara ihtiyacımız yok. AK Parti'li belediyeler örnek olmalı. AK Parti'li belediyeler tarihin alkışladığı belediyeler olmalıdır” diye kaydetti.
Erdoğan, uyarılarını şöyle sürdürdü: “Asla 3 emsalin üzerine çıkmamalıyız. Denizlerimizi tehdit etmemeliyiz, sahillerimizi tehdit etmemeliyiz. En idealiyle bunları yapmalıyız. Siyasi irade, bürokratik oligarşiye mahkum olmamalı. Belediye başkanı, bir siyasi irade olarak asla bürokratik oligarşinin oyuncağı haline gelmemelidir. Eğer biz büyük mirasımızla kadim kültürümüzle hareket edersek kazmayı o ruhla elimize alırsak inanın gerisi gelecektir. Niyet hayırlı olduğu sürece akıbet de mutlaka hayırlı olacaktır. Birkaç 10 yılda harap edilen şehirlerimizde niçin kentsel dönüşüm yapıyoruz, niye değişim yapıyoruz? İşte bu yüzden. Şehirlerimiz mahvoldu, gasp edildi adeta işgal altında şimdi biz bu işgali döndürmek yeniden o gönüllerimizdeki işgali kaldırmak ve toprakla yoğurmak suretiyle yeniden inşa etmek için bunları yapıyoruz. Bunu yapmaya da mecburuz. Belki bu bizim için bir iki asır alacaktır ancak bunun başlangıcını iyi yapmamız lazım. Ruhuna ve özüne döndürmek için bu adımı iyi atmamız lazım.”
Başbakan Erdoğan konuşmasının ardından AK Parti Yerel Yönetimler Başkanlığı'nın düzenlediği ''Yaşanabilir Şehirler ve Estetik'' konulu yarışmada dereceye giren projelerin yer aldığı sergiyi gezdi.