Yargıda rüşvet iddialarına ilişkin davada, sanıklar ve avukatları esas hakkındaki savunmalarını yaptı.
Rüşvet aldığı iddia edilen eski Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Başkanı Hasan Erdoğan ile bu davayla birleştirilen ve rüşvet vermekle suçlanan 15 sanığın yargılanmasına Yüce Divan'da devam edildi.
Sanık Çamur Ali Kopuz'un avukatı İsmail Aydos, rüşvet vermekle suçlanan müvekkilinin bu işten bir menfaati olmadığını, bu nedenle rüşvet vermesinin mantık dışı olduğunu söyledi.
Kopuz'un telefon konuşmalarında ''rüşvet'' sözünü sarf ettiğinin öne sürüldüğünü ancak tapelerde buna ilişkin kanıt olmadığını belirten Aydos, iddia makamının ciddi delil sunamadığı için olmayan kelimeleri kullandığını savundu.
Varsayımlarla kurgu oluşturulduğunu, sürekli ''hayatın olağan akışına'' vurgu yapıldığını dile getiren Aydos, ''Elinde kesin delil olan delilleri sunar. Delil olmadığı için 'hayatın olağan akışı' deyip duruyorlar'' dedi.
Kopuz'un telefonda şifreli ifadeler kullandığının iddia edildiğini anımsatan Aydos, bu iddianın ''hayal ürünü'' olduğunu savundu. Aydos, ''Hayal kurup ona inanırsak her şeyi şifreli kabul edebiliriz. Türkçe her yere çekilebilen bir dil. Atılı suçun maddi unsurlarının yerine gelmediğinden beraatini istiyorum'' diye konuştu.
''Hem vallahi, hem billahi''
Sanık Abdullah Pehlivan da ''(Hem vallahi hem billahi böyle bir suçu işlemedim) diyerek yerime oturmak isterdim ancak haksızlık yapıldığını düşünüyorum ve haksızlığı ortaya koymayı görev kabul ettim'' sözleriyle savunmasına başladı.
Hukukun hiçe sayıldığı bir soruşturmayla yargılandığını savunan Pehlivan, savcılığın varsayımlarla kendilerini cezalandırmaya çalıştığını söyledi.
Konunun takibini yapan polislerin, 3 yıl süren hukuksuz teknik takibin nasıl açıklanacağı endişesiyle, suç oluşturmaya çalıştıklarını öne süren Pehlivan, savcılığın görevi olmasına karşın lehe delil toplamadığını savundu.
Telefon dinlemelerinin tek başına delil teşkil edemeyeceğini ifade eden Pehlivan, şifreli olduğu iddia edilen sözcükleri de sanıklardan sadece birisinin kullandığını, bunun şifreli bir konuşma gerçekleşmediğini ortaya koyduğunu dile getirdi.
Rüşvet için anlaşma yapıldığı üzerinden suçlamada bulunulduğunu anlatan Pehlivan, bu noktada kendisinin suça hangi noktada iştirak ettiği, hangi tarihlerde kimlerle görüşme yaptığı konularının belirtilmediğini söyledi.
Pehlivan, ''Hem vallahi hem billahi üzerime isnat edilen suçu işlemedim, beraatimi talep ediyorum'' sözleriyle savunmasını tamamladı.
''Somut delile dayanmıyor''
Sanık Süleyman Balcı, 6 Kasım'da Yargıtay'a giderek dosyayı etkilemeye yönelik görüşme yaptıkları iddiasıyla ilgili, o tarihte dava dosyasına eklenmesi gereken fuarcılık yetki belgesinin ibraz edildiğini anlattı.
Hasan Erdoğan ile rüşvet anlaşması yaptığı iddiasının delillere dayanmadığını ifade eden Balcı, rüşvet verildiği iddia edilen tarihten sonraki görüşmelere ait tapelerin bile rüşvet anlaşmasının delili olarak gösterildiğini belirtti.
Sanıklardan Necdet Okçu'nun ofisinde ortam dinlemesi yapıldığını ancak burada rüşvet anlaşmasını ortaya koyan bir konuşma olmadığını ileri süren Balcı, rüşvete ilişkin anlaşma iddiasının hiçbir şekilde somut delile dayanmadığını savundu.
Rüşvet verildiği iddia edilen gün neden suçüstü yapılmadığını soran Balcı, polis tarafından alınan video kayıtlarının ''karanlık'' olduğu gerekçesiyle üzerine başka kayıt yapılmasının kabul edilemez olduğunu söyledi.
Telefon dinlemelerinin tek başına delil sayılamayacağını belirten Balcı, ''Bir insan olarak bazen telefonda yalan söylersiniz veya birini başınızdan savmak için 'tamam' dersiniz. Bunların suça temel teşkil ettiği iddiası modern hukukta kabul edilemez'' dedi. Balcı, suçlamaları kabul etmeyerek beraatini istedi.
Sanık Murat Akbaş, arkadaşı Resul Dalkıran'ın Ankara'da duruşmaları takip etmek üzere avukat aradığını, ona yardımcı olmak için Baki Bedir ile tanıştırdığını anlattı.
Hasan Erdoğan ve diğer sanıkları kendisinin tanıştırdığının iddia edildiğini belirten Akbaş, yargı mensubu tanıdığı olmadığını, dosyada adı geçen isimlerden sadece üçünü tanıdığını söyledi. Akbaş'ın avukatı da başsavcılık mütalaasında aynı fiillerden suçlanan İlhan Balcı için beraat istendiğini belirterek, müvekkilinin beraatini talep etti.
Sanık Baki Bedir ise ''Hiçbir şekilde rüşvetin hiçbir yerinde olmadım. Telefon görüşmelerimde bunu çağrıştıran hiçbir şey söylemedim. Mahkumiyetimin tesisine yeterli delil olmadığını düşünüyorum. Beraatımı istiyorum'' dedi.
''Tapeler suç unsuru içermiyor''
Sanık Serkan Tığlıoğlu da kendisiyle ilgili telefon tapelerinin suç unsuru içermediğini belirterek, başsavcılığın mütalaasının kendisine yönelik beraat bölümüne katıldığını söyledi ve beraatini istedi.
Abdullah Çınar da başsavcılığın bazı ifadelerini kabul etmediğini ancak beraati yönündeki görüşüne katıldığını söyledi.
İlhan Parseker, isnat edilen suçu işlemediğini belirterek, ''Böyle bir suçun işlendiğine inanmıyorum. Çünkü İstanbul Dünya Ticaret Merkezi kamu niteliğinde bir kurumdur. Böyle bir suçun işlenmesine gerek yoktur. Çünkü şahısların buradan menfaati yoktur'' dedi. Parseker, başsavcılığın hakkındaki beraat mütalaasına katıldığını belirtti. Sanık İlhan Balcı da beraatini istedi.
Duruşma, sanıkların ve avukatlarının esas hakkındaki savunmalarını tamamlamaları için yarına bırakıldı.