Memorial Hizmet Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ömer Necip Aytuğ, toplumda sık rastlanan hastalıklardan biri olan reflünün, vücudun diğer bölgelerinde kendini gösteren pek çok rahatsızlığa davetiye çıkarabileceğini söyledi. Aytuğ, yaşam tarzı değişikliğinin tedaviyi kolaylaştırabileceğini belirtti.
Açken ya da tokken mide asidi ve sindirimle ilgili olarak diğer mide sıvılarının yemek borusuna ve boğaza doğru geri gelmesinin reflüye işaret ettiğini anlatan Aytuğ, “Kişide haftada en az bir kez göğüs kemiği arkasında yanma hissi ( kalp yangısı) veya ağzında ekşi-acı su tadı olması durumunda reflü hastalığından söz edilebilir. Göğüs kemiği arkasında yanma hissi veya ağızda ekşi bir tat olması, reflü hastalığında en sık görülen temel yakınmalardır. Bu iki şikayetten bir veya ikisinin aynı kişide bulunması o kişinin reflüsü olduğunu ortaya koymaktadır.” dedi.
Reflü hastalığının yemek borusu dışındaki organları ilgilendiren yakınma ve hastalıklara da yol açtığını kaydeden Aytuğ, “Kalp dışı göğüs ağrısı, ses de kalınlaşma, ses kalitesinde bozulma, yutma güçlüğü, astım, boğaz seviyesinde yumru hissetme, sinüzit, farenjit, larenjit, diş çürükleri, müzmin öksürük reflünün yol açtığı hastalıklar arasında yer almaktadır. Bir kısım pnömoniler (zatürre), akciğer dokusunda nedbe dokusu artışı, bazı gırtlak kanserleri vakaları reflü hastalığı ile ilişkilendirilmektedir.” ifadelerini kullandı.
Yemek borusu ile bronşların anne karnında gelişim evresinde aynı dokudan farklılaşarak oluşmaları, bu organların sinir sistemlerinin de aynı sinirden kaynaklanması sonucunu doğurduğunu belirten Aytuğ, şunları söyledi: “Bu nedenle; yemek borusundaki sinirlerin reflü sonucu asit veya safra kaçağı ile uyarılması, hava yollarında refleks kasılmaya neden olarak astıma veya hava yollarının aşırı duyarlılığına yol açtığı düşünülmektedir.
Astım hastalarının yüzde 35-90 kadarında reflü belirtileri görülmektedir. Astım ve reflüsü olan bireylerde; yemek borusunun etkisiz kasılması, yemek borusu kasılmalarının normalden daha kuvvetli olması veya yemek borusu alt ucundaki “sfinkter” denen özel valv ( kapak) sistemindeki basıncın normalden düşük olması gibi bulgulara da değişik oranlarda rastlanabilmektedir. Astım belirtileri erişkin yaş grubunda ortaya çıkıyorsa, kişilerin astım ile ilgili aile öyküsü yoksa, astım belirtileri yemek yemekle, egzersizle veya yatar pozisyonda artıyor ise, astım nedeni olarak reflü hastalığının dikkatlice araştırılması gerekmektedir.”
Tedaviyi kolaylaştırmak için yaşam tarzında değişikliğe gidilmesinin şart olduğunu aktaran Aytuğ, sözlerini şöyle tamamladı: “Şişman hastalar zayıflamalı, öğünler sık aralıklı ve az miktarda tüketilmeli, akşam yemeği ile yatış arasındaki süre en az 2-3 saat olmalı, yatmadan önce atıştırma alışkanlığından vazgeçilmeli ve reflüsü olanlarda yatak baş tarafı yükseltilmelidir. Diyet ve yaşam biçimi değişiklikleri, reflü hastalığında tedaviye yardımcıdır ancak sıklıkla tek başına yeterli değildir.Cerrahi yönteme başvurulması gerekebilir Hastaların tedavisinde mide asit salgısının baskılanmasına yönelik ilaçlar belirli sürelerde sıklıkla kullanılmakta ve vakaların büyük çoğunluğunda etkili olmaktadır. Özellikle genç yaş grupları ilaçlar tedavisine iyi cevap vermektedir. Fakat reflüyü kolaylaştıran büyük mide fıtığı gibi yapısal bozuklukları olan, doz azaltımında yakınmaları hemen tekrarlayan ve bu nedenle ilaçları azaltamayan hasta gruplarında cerrahi reflü tedavisi iyi bir seçenektir. İlaçlara cevapsız vakalarda nedeni belirlenmeden cerrahi tedavi yoluna gidilmesi, cerrahi tedavinin başarı oranını ileri derecede olumsuz etkilediğinden tavsiye edilmemektedir. Günümüzde reflü cerrahisi bu konuda yetkin merkezlerde laparaskopi denilen kapalı ameliyat şeklinde, kısa sürede ve etkin olarak uygulanabilmektedir.