ÖNE ÇIKANLAR :
GÜNDEMTÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 11 Kasım 2013 Pazartesi 13:15

'Medya ve Mahremiyetin Sınırları' sempozyumu yapıldı


Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından gerçekleştirilen ve Prof. Dr. Hüseyin Köse’nin koordinatörlüğünde gerçekleştirilen 'Medya ve Mahremiyetin Sınırları' konulu ulusal sempozyumunda medya, mahremiyet ve aleniyet ilişkisinde gözlenen pek çok toplumsal ve siyasal soruna dikkat çeken toplam 35 bildiri sunuldu.

Sempozyuma ayrıca davetli konuşmacılar olarak Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meltem Ahıska, İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu, Gazeteci Yazar Cihan Aktaş, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aksu Bora ve RTÜK Üyesi Nurullah Öztürk gibi isimler de katıldı.

Medya ve Mahremiyet Sempozyumu boyunca mahremiyetin sınırlılıkları; neoliberalizm, muhafazakârlık, özgürleşme, gözetleme, güvenlik ve toplumsal denetim, yeni öznellikler, toplumsal cinsiyet, medya ve etik bağlamlarında tartışmalar yapıldı. Kamusal ve özel alanlar öncelikle cinsiyetlendirilmiş mekânlar olarak sunuldu. İktidarsız bir alan olarak sosyal medyanın ürettiği yeni öznellik ve mücadele biçimlerinin, aynı zamanda geleneksel politika yapma biçimleri ile sosyal ilişki biçimlerini dönüştüren gücünden söz edildi. Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu, sosyal medyanın her kötülüğün müsebbibi olarak görülmesine itiraz ettiği sunumunda, temelde iletişim biçimlerinin ortaya koyduğu olanaklar ve sorunlardan bahsetti.

PROF KÖSE: YERSİZ MEKANLARDA İLETİŞİM KURULMAYA BAŞLANDI

Cep telefonu ve internet kullanımının yaptığı katkıları anlatan Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Köse ise şunları aktardı: “Kitle iletişim araçları özelde cep telefonu ve internet kullanımı mekânsal olanın canlanışına önemli katkı yapıyor. Artık mekâna bağlı iletişimden yersiz mekânlarda kurulan iletişim biçimine geçiş yapılıyor. Yeni iletişim biçimlerinin gündelik hayatın tüm alanlarını özellikle mimarlık alanındaki kimi ciddi gelişmelerle birlikte adeta; ışıktan bir duvara dönüştürdüğünü görüyoruz. Bu yeni iletişimsel evrede, toprağa bağlı ikamet etme biçimlerinin de gitgide aşınarak rezidansiyel ilişki trafiğinin köklü biçimde dönüştüğü de söylenebilir. Teknolojinin ilişkileri hızlandıran niteliğinin yanı sıra, iletişimin iki temel kurucu ögesi olan “tanıma” ve “tanınma” ilkeleri olmadan ilişkiye başlama eğilimi de gitgide yaygınlık kazanıyor.” diye konuştu.

Yrd. Doç. Dr. Sıdıka Yılmaz da mahrem olanın esinlendiği, yazılan mektuplarda ne tür duygusal ile yaşamsal sırların aktarıldığını ve bu aktarımın iletişimdeki en samimi, en özel bağların kuruluşuna yaptığı katkıyı değerlendirdi.


 

KAYNAK:
CİHAN
ETİKETLER:
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER