AK Parti Genel Merkezi’nde Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda konuşan Başbakan Erdoğan, siyasetin, şiddeti dışlamak demek olduğunu ifade etti. Erdoğan, “Şiddeti yedeğine almak isteyenler, ölmekten ve öldürmekten medet umanlar, siyaset dışı gayri medeni bir alana kaymış olurlar. Siyaset, meşru araçlarla yapılır.” şeklinde konuştu.
Ardından, BDP’ye seslenen Erdoğan, “Eğer BDP bir siyasi aktör olmak istiyorsa, sorunun çözümüne katkı yapmak istiyorsa, meşru siyasetin dilini ve araçlarını kullanmak zorundadır. Aksi halde siyasi muhataplık iddiasında bulunamaz, bulunsa da bu iddia ciddiye alınmaz. Terör ve şiddet, bir hak arama mücadelesi yöntemi değildir. Terör örgütü kendini var etme biçimidir. Bunların, bunların destekçilerinin dilinden düşürmedikleri barışın önündeki en önemli engel şiddetin ta kendisidir.” ifadelerini kullandı.
"3Y PRENSİBİYLE YOLA ÇIKTIK"
Demokrasiler de, iktidar da gücünü muhalefetten alır. Dün muhalefet partilerinin liderleri grup toplantılarında konuştu, ne dediler? Saldırgan bir üslupta iktidara vuruyorlar. Muhalefet hangi yapıcı eleştiride bulundu? Ana muhalefet ve liderlerinin çıkış için yol haritası var mı?
Yıllar sonra Türkiye'nin IMF'ye borcu 1 milyar doların altına düştü. Biz iktidara geldiğimizde Türkiye'nin IMF'ye borcu 23.5 milyar dolar civarındaydı.
Yolsuzluk yapmak, yetimin hakkını yemek ne kadar insanlık dışı bir suçsa delili, ispatı, mesnedi olmadan yolsuzluk suçlamasında bulunmak da o kadar insanlık dışı bir suçtur. CHP Genel Başkanı tam 2,5 yıldır, kürsüye her çıktığında 'yolsuzluk' diyor. Biz yola çıkarken 3Y prensibiyle yola çıktık. Yolsuzlukla, yoksullukla, yasaklarla mücadele... ve hepsinde de hamdolsun çok ciddi mesafeler aldık. Bugüne kadar bir tek yolsuzluğu ispat edebilmiş, belgelendirebilmiş, delillendirebilmiş değil.
AK Parti'ye yolsuzluk çamuru atmak CHP içerisindeki çatışmaları örtmez, içinizin nasıl kaynadığını biliyoruz. Batık bankalardan kalan 140 milyar lirayı biz ödedik.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’de siyasetçinin, en uç fikirleri bile kürsü dokunulmazlığından hareketle parlamentoda ifade edebildiğini, eleştirinin tüm imkanlarından faydalanabildiğini; ancak bunu yaparken şiddeti ve şiddet kullananı övemeyeceğini söyledi.
"BU ÜLKEDE MARJİNAL SOL TERÖRE SEMPATİ İLE BAKIYOR"
Erdoğan; ülkede terör, terör örgütü ve siyasi uzantılarının, belli kalıpların dışına çıkılarak bütün netliği ile konuşulmadığını, analiz edilmediğini, tartışılmadığını ifade etti. CHP’nin, sol muhalefet alanını işgal ettiği için aşırı solun daha da marjinalleştiğini belirten Erdoğan, “CHP, solcu görünümünde tatmin edici bir muhalefet sergileyemediği için aşırı uçlar güç kazanıyor. CHP üzerinden muhalefet yapamayan sol, terör üzerinden, sol gibi görünen BDP üzerinden varlık göstermeye çalışıyor. Bu ülkede evet marjinal sol, teröre, terörist mücadeleye, eli silahlı eşkıyaya sempati ile bakıyor, doğrudan veya dolaylı yoldan destekliyor. Terör örgütü ile marjinal sol arasında gönül ilişkisi var. Kimi zaman açık, kimi zaman da gizli bir dayanışma var. Son seçimlerde Hakkari'de yaşadığımız gibi.” şeklinde konuştu.
Türkiye’de terörün, insanlık dışı eylemlerin hiçbir zaman gereğince lanetlenmediğini söyleyen Erdoğan, “Şiddet, hiçbir zaman dışlanmadı, ötelenmedi. Güvenlik güçlerine, devlete, hükümete yönelik acımasızca eleştiriler yapılırken, terör örgütünün çocuklara, çocuk yaştaki teröristlere, kadın teröristlere uyguladığı tacizler, tecavüzler, işkenceler gündeme getirilmedi.” diye kaydetti.
"BDP GÖRMEZDEN GELİNİYOR"
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ana muhalefet bunları yapamadı, yapamaz, çünkü gizli anlaşma var. Terör örgütü eliyle işlenen sivil cinayetlerin, intihar saldırılarının, hamile kadınlara, çocuklara, çocukların yanında annelerine yapılan saldırıların üzerine gidilmedi. Terör örgütünün ahlaksızca yürüttüğü eylemler kınanmadı, buna karşı net bir tavır alınmadı. BDP, mağdur, mazlum rollerine yatarken, aynı şekilde kimi medya mensupları, BDP’yi mağdur, mazlum göstermek için ellerinden geleni yapıyor. Medya mensupları, medya patronları, silahlı mücadeleyi kutsayan BDP’yi görmezden geliyor. Bunları dillendirince de rahatsız oluyorlar. Bir başbakan niçin konuşuyor diyorlar. Ne olacaktı? Siz yazdığınız yazılar, attığınız başlıklarla meydanı boş bulup konuşacak mısınız? Yoksa size alkış mı tutucağız, bunu mu bekliyorsunuz? Siyaseti çözüm aracı olarak görmeyi reddeden BDP’yi görmezden geliyorsunuz, silahlı terör örgütü ile arasına mesafe koyamayan BDP’yi görmezden geliyorsunuz. Dağdaki eşkıya ile teröristle kucaklaşan BDP’yi, onun zavallı milletvekillerini görmezden geliyorsunuz. Çocukların eline taş, molotof veren 7-8 yaşındaki çocukların arkasına saklanıp tahrik üreten, ölüme gönderdikleri yetmiyormuş gibi gençlerin cenazelerini istismar eden BDP’yi görmezden geliyorsunuz. Ama hukuk devreye girince, demokratik kurallar işletilince, parlamento, milli irade, sorumluluk üstlenince, aynı BDP’yi mazlum, mağdur, itilmiş kakılmış olmakla niteleyebiliyorsun. Bu ne biçim bir anlayış? Neymiş, sonrası daha kötü olurmuş. Bak bir de tehdit ediyor. Sonrası çok daha kötü olur. Bu ülkede o zaman hukuk niye var, AK Parti iktidarı niye var? Vatandaşım sokağa çıkmasın diye mi var? Hakkari’de mitinge gideceğim, vatandaşım dışarı çıkamıyor. Yasak koymuşlar, perdelerin arkasından, oradaki zavallı vatandaşım perdeyi aralayarak oradan seyrediyor. Bunları bizzat yaşadık. Kepenkleri indir, indir. Tam bir militarist kafa. Terör örgütünün bu özelliği var. Buna eyvallah edemeyiz. Hukuka, demokrasiye, milli iradeye saygı göstermeyenler gidiyor terörü yöntem olarak gören BDP’ye saygı gösteriyorlar. Belediye otobüsünde yakılarak şehit edilen Serap kızımızı, aracında yüzlerce mermiyle katledilen genç kızlarımızı, karnında bebeği, elinden tuttuğu çocuğu ile katledilenleri görmüyorlar, sorgulamıyorlar. Bu yazıları yazanlar, bu manşetleri atanlar, acaba bu kardeşlerimizle ilgili ne tür başlıklar attılar. İmam katleden, Kur'an kurslarına molotof atan, türbeleri yakan, okullara, yurtlara, hastanelere tahammül edemeyen terör örgütünü görmüyorlar, göremiyorlar ve bunu sorgulayamıyorlar. Terör örgütünün, kendi içinde gerçekleştirdiği infazları asla sorgulayamıyorlar. Ve onlarla yaptıkları söyleşileri de büyük bir maharetmiş gibi de sunuyorlar. Terör örgütünün uyuşturucu bağlantısını, suç bağlantılarını dile getiremiyorlar. Ama hukuk, hükümet söz konusu olunca özgürlük, demokrasi havarisi kesiliyorlar.”
"KENDİNİZ EKTİNİZ KENDİNİZ BİÇİYORSUNUZ"
Başbakan Erdoğan, 2010 yılında en çok da BDP’nin işine yarayacak olan parti kapatmaların önüne geçen anayasa değişikliğine, BDP destek vermediğinde hiç kimsenin bunları sorgulamadığını hatırlattı. Erdoğan, “Niye Meclis'te değilsin dediler mi? Demediler. Şimdi kalkmışsın, bizim partimiz şöyle kapandı, böyle kapandı. Bu ciddi bir duruş değil ki sahte bir duruş. Bu ülkede, eğer 12 Eylül referandumunda AK Parti ile beraber hareket etmiş olsaydılar, Türkiye’de bugün parti kapatılma süreci bitmiş olacaktı. Hiç kimse bunlara ‘siz ne yapıyorsunuz’ demedi. ‘Bu nasıl siyaset, nasıl siyasi mücadele, bu nasıl çözüm arayışı?’ demedi. Ama bugün çıkıyorlar özgürlükten, demokrasiden, partilerin kapatılmasından bahsediyorlar. Kendiniz ektiniz, kendiniz biçiyorsunuz. Ne biz ne de millet, bu şark kurnazlığını yutmayız. Bu dil, siyasetin dili değil. Şiddeti överek, şiddetten medet umarak, şiddeti arkasına alarak siyaset yapılmaz.” dedi.
Türkiye’de siyasetçinin, en uç fikirleri bile kürsü dokunulmazlığından hareketle TBMM’de ifade edebildiğine işaret eden Erdoğan, şunları ifade etti: “Eleştirinin tüm imkanlarından orada faydalanabilir. Ancak bunu yaparken, şiddeti, şiddet kullananı övemez. Elinde silah olanı meşrulaştıramaz. Siyaset, şiddeti dışlamaktır. Hele ki demokratik süreçlerin işlediği bir ülkede şiddeti ve şiddet kullananı övmek, şiddete yön vermek, siyaset dışı ilkel, gayri meşru bir tutumdur. Şiddeti yedeğine almak isteyenler, ölmekten ve öldürmekten medet umanlar, siyaset dışı gayri medeni bir alana kaymış olurlar. Siyaset, meşru araçlarla yapılır. Eğer BDP, bir siyasi aktör olmak istiyorsa sorunun çözümüne katkı yapmak istiyorsa meşru siyasetin dilini ve araçlarını kullanmak zorundadır. Aksi halde siyasi muhataplık iddiasında bulunamaz, bulunsa da bu iddia ciddiye alınmaz. Terör ve şiddet, bir hak arama mücadelesi, yöntemi değildir. Terör örgütünün kendini var etme biçimidir. Bunların, bunların destekçilerinin dilinden düşürmedikleri barışın önündeki en önemli engel şiddetin ta kendisidir.”