ÖNE ÇIKANLAR :
GÜNDEMTÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 23 Nisan 2024 Salı 16:26

İki savaş gemisi kaldırsalardı...

İki savaş gemisi kaldırsalardı...

HAS Parti Lideri Numan Kurtulmuş, AKP'yi, Başbakan'ı bombaladı...


HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, Hamit Eteevrans'la Yüz Yüze'ye konuk oldu. Türkiye’nin AB’yi vazgeçilmez bir medeniyet projesi olarak gördüğünü ifade eden Kurtulmuş, AB sorunun Türkiye’den kaynaklandığını belirterek, “Avrupa’ya, ‘Biz medenileşmek için AB’ye girmek zorundayız’ deniliyor. AB de, “Kardeşim o zaman geçin şu terbiye salonunda bekleyin. Ev ödevlerinizi de yapın. Medenileşme potansiyelinizi görürsek o zaman konuşuruz” diyor. 17 Aralık metninin özeti budur” diye konuştu.

VETO ETSEYDİK OLMAYACAKTI

‘İsrail’in nükleer kapasitesi var mı, yok mu’ oylamasında Türkiye’nin çekimser kalarak İsrail’e destek verdiğine dikkat çeken Kurtulmuş, 2010 yılının Mayıs ayında Türkiye’nin İsrail’in OECD üyeliğine onay verdiğini hatırlattı. Kurtulmuş, “İsrail’in üyeliğini veto etseydik, İsrail OECD üyesi olmayacaktı. 1967 savaşından bu yana İsrail’in uluslararası alanda kazandığı en büyük diplomatik zafer, OECD üyeliğidir” dedi.

İKİ SAVAŞ UÇAĞI KALDIRACAKTINIZ

“Mavi Marmara saldırısını Türk hükümeti yanlış anladı” diyen Kurtulmuş, şöyle devam etti: ”İsrail kesinlikle özür dilemeyecek. Özür dilemesini isteseydiniz İsrail gemileri ve botları Mavi Marmara gemisine yaklaşılırken, iki savaş uçağını kaldıracaktınız. Marifet otel odasında ‘One Minute’ demek değildir. BM salonunda ‘One Minute’ diyebilmektir. Eğer Türkiye BM’de ‘One Minute’ diyebilseydi, İsrail Mavi Marmara’ya saldıramazdı” diye konuştu.



İşte sıcak gündemde HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un sorularımıza verdiği cevaplar:

AB GÜÇLÜ DEVAM ETMİYOR

-Bazı bilim adamları AB’nin olmadığını öne sürüyor. Ve birlik için verilen emeklere ‘değmez’ açıklaması yapıyorlar. AB’ye bakışınızı öğrenebilir miyiz?

Yaklaşık 20 yıldır akademik olarak bu meseleyle yakından ilgileniyorum. AB, kendi içinde fevkalade gelişme kat etmiştir. AB önemli bir güç olmasına rağmen, beklenildiği kadar da güçlü devam etmiyor. Bunun birkaç nedeni var. Avrupa daha eski bir teknolojiye, saniyeye sahip. Küresel rekabette önce 80’li yıllarda, Uzak Doğu Asya’nın kaplanlarının, daha sonra ABD ve sanayi ötesi ülkelerin gerisinde kaldı. Avrupa hem kıta olarak, hem sistem olarak eski bir sistemi, hem de ekonomik olarak köhnemiş bir yapıyı temsil ettiği için küresel ekonomik rekabette çok ciddi şekilde bir güç toplayamıyor.

AB’NİN GİDİŞATINI İKİ ŞEY BELİRLEYECEK

Avrupa çok gelişmiş ortak standartlara sahip bir birlik oluşturmuştur ama kültürel Avrupalılığı oluşturamamıştır. Bu da Avrupa büyük devletleri arasındaki tarihsel farklılıklardan ortaya çıkıyor. Alman, Fransız ve İngilizlerin farklılığı gibi… Büyük Ortadoğu Projesi’nde özellikle İngiltere ve Polonya’nın AB’den farklı hareket ederek, doğrudan ABD’nin yanında hareket etmeleri, Almanya ve Fransa’nın bu konudaki ayak sürtmeleri, İran’a yaptırılacak yaptırımlar bunlara örnek gösterilebilir.

Avrupa’nın 21’inci yüzyıl dünyasına bakışıyla, en temel müttefik olan ABD’nin bakışında farklılıklar vardır. Somut olarak önümüzdeki dönemde iki şey AB’nin gidişatını belirleyecek. Bunlardan birisi Dolar-Euro savaşıdır. Bir diğeri ise AGİT-NATO savaşıdır. Yani Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı eğer bir Avrupa ordusu şekline dönemezse ki bir ara çok kuvvetli sinyaller veriyordu. Çok muhtemeldir ki AB, NATO’nun halen yoğun şemsiyesi altında kalacaktır. NATO’nun vesayeti altında kalacaktır.

AVRUPA ZORA GİRECEK

Bir devletin kendi kimliğini tamamlayabilmesi, Ortak Avrupa Devleti’nden bahsedebilmek için en ileri iş olan ordusunu kurabilmesidir. Önümüzdeki 10 yılda bu iki konuda AB çok zorlanacaktır. Türkiye’nin AB ilişkilerinde, hiçbir zaman AB’yi suçlamam. Çünkü AB, Türkiye’ye karşı ne yapacağını biliyor. Adamlar programlarını yapmışlar. Örneğin, Kıbrıs meselesi… Adamlar ne zaman provoke edeceğini ve o konuyu gündeme getireceğini biliyor. Bazen öne, bazen geriye çıkartıyor. Türkiye AB ilişkilerindeki temel sorun Türkiye’yi yönetenlerin Avrupa’ya bakışındaki problemdir.

TÜRK AVRUPA İLİŞKİSİ ŞİFRESİ

Şu cümle Türk-Avrupa ilişkilerinin şifre cümlesi gibi kullanılmıştır. Biz “AB’yi vazgeçilmez bir medeniyet projesi olarak görüyoruz.” Başbakan da bu sözü maalesef iki-üç kez tekrarladı. 4-5 Başbakan’da bunu söylemişti. Bu şu demektir. Biz medenileşmek için AB’ye girmek zorundayız. Biz sizin kapınızda beklemek zorundayız. Böyle olunca da AB haklı olarak, “Kardeşim o zaman geçin şu terbiye salonunda bekleyin. Ev ödevlerinizi de yapın. Sizin medenileşme potansiyeli sizde görürsek o zaman konuşuruz” diyor. 17 Aralık metninin özeti budur.

TAM ÜYELİK OLMAZ

Birçok Avrupalı siyasetçi ile konuşuyoruz. Şu soruyu sorduğunuzda cevap alamıyoruz. Türkiye hangi şart altında tam üyeliğe alınır dediğinizde, ‘tam üyelik olmaz’ diyorlar. Böyle bir şey yok. Problem Avrupa’da değil, Türkiye’de. Tam üyeliğe kabul edilecekse de bunun bir şartı vardır. O da bölgesinde küresel bir güç olarak rol oynayan birçok bölgede potansiyeli yüksek bir Türkiye inşa etmektir. Bu da Türkiye’nin çok taraflı, aktif ve şahsiyetli bir dış politikayı izlemesinden geçiyor. Biz ne AB’nin terbiye salonunda, ne de ABD’nin kuyruğunda faaliyet yapamayız. Türkiye çok taraflı aktif ama mutlaka olmazsa olmaz koşulu, ‘şahsiyetli dış politika’ yolunu izlemelidirler.

İSRAİL’İN EN BÜYÜK ZAFERİ

-Türkiye-İsrail yolunun sonu nereye gidiyor?

Türkiye-İsrail ilişkisi Davos ile başladı. ‘One Minute’ hepimizin yüreğine su serpti. Bu konuda hükümeti takdir ettik. Ancak ‘lafa bakılmaz’ şeklinde bir söz gelimi vardır. Davos’taki çıkıştan sonra iki konuda Türkiye hükümeti, İsrail’e tam destek verdi. Bunlardan birisi 2009 yılının yaz aylarında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nda, ‘İsrail’in nükleer kapasitesi var mı, yok mu’ oylamasında Türkiye çekimser kaldı. Birçok ülke ‘Evet, İsrail nükleer kapasitesi vardır’ dedi. Buna rağmen Türkiye çekimser kalarak, İsrail’e destek verdi.

İkincisi de, 2010 yılının Mayıs ayında Türkiye’nin İsrail’in OECD üyeliğine onay vermesidir. 1967’den bu yana OECD üyesiyiz. Şimdiye kadar Kuzey Avrupa ülkeleri veto etmiş. Eğer biz sene veto etseydik, İsrail OECD üyesi olmayacaktı. Hükümeti bu konuda ‘red demeyin’ diye uyardık ne yazık ki İsrail üyeliğinin önünü Türkiye açmıştır. 1967 savaşından bu yana İsrail’in uluslararası alanda kazandığı en büyük diplomatik zafer, OECD üyeliğidir.

MAVİ MARMARA’YI HÜKÜMET YANLIŞ ALGILADI

Bu da mevcut Türkiye hükümetinin desteğiyle onayıyla olmuştur. 1967 yılından bu yana İsrail’in çok önemli diplomatik güç elde etmiştir. İsrail’in yüzlerce BM kınaması var önünde var ama öyle bir ülke ki, yüzüne tükürülse, ‘yarabbi şükür’ deyip, yoluna devam ediyor. Çünkü bir hedefi var ve sınırlarını çizmemiş bir devlet. One Minute’dan İsrail rahatsız olmuştur. Ama İsrail’ ‘yarabbi şükür’ deyip yoluna devam etmiştir.

Mavi Marmara saldırısını Türk hükümeti yanlış anladı. Problem orda. Bu saldırı doğrudan doğruya Türk devletine karşı yapılmış bir saldırıdır. Adamlar uluslararası kara sularda bir yardım gemisini vurdular. Hükümete 9 maddelik eylem planı sunduk o zaman. Hükümet bunların bir kısmını yaptı. Bu saldırıdan sonra sürekli ‘özür dileyin’ diyorsunuz ama öte taraftan da diplomatik ilişkilerinizi kesmiyorsunuz. İsrail’e şu deniliyor: “Ayıp ettin be kardeşim, bunları yapmasan iyi olurdu. Gel, özür dile…”

ÖZÜR DİLEMEYECEKLER

İsrail kesinlikle özür dilemeyecek. Özür dilemesini isteseydiniz İsrail gemileri ve botları Mavi Marmara gemisine yaklaşılırken, iki savaş uçağını kaldıracaktınız. Önceden haber verilmiş, bilinen büyük bir tehlikeye doğru gidiliyor. Niye tedbirlerinizi almadınız ki? Adam uyarmış, “Gelirseniz vuracağım” demiş. Türk hükümeti öyle bir davranışta bulunmuş ki, hiçbir konuda tedbir almamış.

OECD ÜYELİĞİ KABUL ETMEYİN

İnsanlar adeta aslanın pençesine bırakıldı. İsrail Türkiye’ye şöyle bakıyor. Türkler konuşur, ‘One Minute’ der, bağırırlar, çağırırlar ama sonuçta bizi durduracak bir diplomatik atak yapmazlar. İsrail 1967 yılından bu yana en büyük gücü budur. Bir harp çıkartın demiyoruz ama şunu söylüyoruz. Elinizde iki güç var. OECD üyeliğini kabul etmezsin.

MARİFET BM’DE ONE MİNUTE DEMEK

Marifet otel odasında ‘One Minute’ demek değildir. BM salonunda ‘One Minute’ diyebilmektir. Eğer Türkiye BM’de ‘One Minute’ diyebilseydi, İsrail Mavi Marmara’ya saldıramazdı. Türk İsrail ilişkilerinde sadece halkın gururunu okşayan sözler var. Ama hiçbir şekilde İsrail’e diplomatik yolla ‘dur ‘diyebilecek bir adım atılmamış.

ERMENİ SORUNUNDAKİ EN BÜYÜK HATA

-Kafkaslar’da tansiyon bir iniyor, bir çıkıyor. Moskova’nın Ermenistan ve Azerbaycan ile diyaloğu Türkiye’nin pek hoşuna gitmiyor. Türkiye’nin saf dışı bırakılması sonrasındaki gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye’nin bu süreçte yaptığı en temel hatalardan biri Ermenistan açılımıdır. Türkiye, Ermenistan meselesine hazırlıksız ve bilmeden girmiştir. Nasıl ki Ortadoğu sorunun çözümü Filistin sorunun çözülmesinden geçiyorsa, Kafkas barışının kilidi de Ermenistan’dan geçiyor.

Eğer o kilidi açarsanız, tüm sorunları çözersiniz. Ermenistan sorunun çözümünde Türkiye gerçekten bağımsız bir inisiyatif ele alabilir ve uygulayabilirdi. Ama öyle olmamıştır. Türk hükümeti Ermeni açılımı konusunu ağzına almıyor. Bu sorunu Türkiye ve Ermenistan birlikte çözebilir. Bu soruna bölge dışından güçler devreye girince Rusya’da bu durumda konuya dahil olmak durumunda kalacaktır.

Rusların Ermenistan sorunundaki özel ilgisi de Türkleri mümkün olduğu kadar saf dışı bırakmaktır. Bu anlamda da Azeriler vasıtasıyla daha rahat Ermeni sorununa taraf olabilmektedir. Türkiye buna uygun davranmadı. Türkiye Kafkas politikası dışına çıktı.

DÜNYADA 30 BİN NÜKLEER SİLAH VAR

-İran’ın nükleer güç olma yolunda ilerlediği gözleniyor. İsrail’in de nükleer güç olduğu biliniyor. İran’ın son durumuna bakış açınız nedir?

Nükleer silahlar en büyük suçtur. Yenemediğiniz düşmanınızı son derece kalleşçe öldürmektir. Halen Hiroşima’nın nükleer sonuçları devam ediyor ve Japon milleti sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. Bu silahların yasaklanmasından yanayız. Hiçbir ülkenin nükleer silahı olmamalıdır. İran’ın nükleer silah üretme ihtimali var. Şu anda dünyada bilinen 30 bin nükleer silah var. Gayri resmi rakamlar bunun üç katı olduğunu gösteriyor. ABD’nin İncirlik üzerinden Türkiye’ye bir takım nükleer silahlar getirdiği tahmin ediliyor.

Böyle bir ortamda İran’ı durdurmak ve kontrol etmek için İran’ı bahane ediyorsunuz. İran’ın nükleer silahlanma konusu, Batı’nın bir bahanesi olarak ortaya konuluyor. İsrail bir nükleer silah deposudur. Buna dünya müsaade etmemelidir. Bunların radikal grup ve devletlerin eline geçmesi büyük tehlikeyi beraberinde getirir.

-Konumuzun dışına çıkacak olursak, Ahmet Hakan’ın şöyle bir tespiti var. “Neden Bağımsız İslamcı aydın yok” Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz?

Var olduğunu düşünüyorum. Bağımsız, özgür düşünebilen, dünyanın sorunlarına İslami perspektiften bakan aydınların sadece Türkiye’ye değil, tüm dünyaya da söyleyeceği çok söz olduğuna inanıyorum.

KAYNAK:
ETİKETLER:
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER