ÖNE ÇIKANLAR :
GÜNDEMTÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 18 Ekim 2014 Cumartesi 07:50

"Çözüm süreci bizim projemizdir"

"Çözüm süreci bizim projemizdir"

Başbakan Davutoğlu, "Birileri Türkiye'de, kanayan bir yaranın şifa olmaya başladığını görünce başka yaraları kanatarak o kabuk bağlamaya başlayan yarayı da açmaya çalıştı" dedi.


Başbakan Ahmet Davutoğlu, çözüm sürecine ilişkin ''Birileri Türkiye'de bir yaranın, kanayan bir yaranın şifa olmaya başladığını görünce başka yaraları kanatarak o kabuk bağlamaya başlayan yarayı da açmaya çalıştı. Geriye çekilme durdu. Biz yine de sabırla takip ettik, çünkü bu proje bizim projemiz'' dedi.

Başbakan Davutoğlu, Kanal 7 ve Ülke TV'de ortak yayınlanan ''İskele Sancak'' programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

''Çözüm süreciyle ilgili neler oluyor, hangi bilgileri bizimle paylaşırsınız?'' sorusu üzerine Davutoğlu, süreci yakından takip edenlerin bu konulardaki hassasiyetlerini çok yakından izlediğini belirtti.

Çözüm sürecinin Türkiye'nin en önemli projesi olduğunu vurguladıklarını belirten Davutoğlu, ''Ortadoğu'daki şu anda kargaşalar içinde tek başarı hikayesidir. Bu proje tamamıyla yerli, tamamıyla bu halkın iradesiyle ortaya çıkmış ve hükümet bu halkın iradesine hem tercüman olmuş hem de yönetmiştir. Bunu açık bir şekilde ifade etmek lazım'' dedi.

Türkiye'de etnik ve mezhebi her çatışmanın suni, konjonktürel, arizi olduğunu ifade eden Davutoğlu, ''Asırlar süren beraberliğimiz dolayısıyla çok güçlü bir tarihi harmanda yoğrulmuş bir toplumuz. Bu arizi durumun ortadan kalkması için bir taraftan demokratikleşme yoluyla insanların en doğal haklarını teslim eden ama diğer taraftan da ülkenin toprak bütünlüğünü, siyasi dirliğini, birliğini teminat altına alan bir sürecin adı çözüm süreci'' diye konuştu.

''Buradaki psikolojik bağ çok önemli''

Geçmiş dönemlerde, 90'lı yıllarda şöyle bir çelişki olduğunu ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

''Ülkenin dirliğini, birliğini, toplumun huzurunu temin etmek için son derece gayri tabi güvenlik yöntemleri uygulanması gerektiği düşünülüyordu. Köylerin yakılması, meralarda yasaklar, 90'lı yılları kastediyorum. Bizim getirdiğimiz fark şu, biz insanların özgürleştirilerek ve demokratik bir bilinç geliştirilerek ülkenin dirliğinin ve siyasal sistemin meşruiyetinin temin edileceğine inanıyoruz'' dedi.

Buradaki psikolojik bağın önemli olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, şöyle devam etti:

''Aidiyet hissi. 90'lı yıllarda ve de 80'li yıllarda, daha önceki başka dönemlerde de özellikle 30'lı, 40'lı Dersim Olayları'nda hep devleti öne alan ve devletin güvenliğini temin ederek ülkeyi bir arada tutmaya çalışan politikalar benimsendi. AK Parti'nin farkı şuydu, devleti öne alan değil, devletin meşruiyetini halk nezdinde güçlendirecek şekilde insanı öne alan bir yöntem benimsedik. Onun için hiç kimseden bir iltifat, izin ya da bir şekilde takdir beklemeden demokratikleşme paketlerini arka arkaya açıkladık, 12 yıl içinde. Daha önce 90'lı yıllarda yasaklandığında ülke birliği korunacak zannedilen birçok şey, Kürtçe'nin siyasi propaganda olarak kullanılmasının yasaklanması, kasetlerin dahi yasaklanması, annelerin, babaların çocuklarıyla hapishanede Kürtçe konuşamamasından geniş bir spektrumda. Biz bunu değiştirdik.''

''Zihniyet aynı zihniyet''

Buradaki psikolojik sahiplenmenin çok önemli olduğunu vurgulayan Davutoğlu, toplumun da doğunun, batının da bunu sahiplendiğini belirtti.

Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Siyasi otorite olarak bunun için ne yapılması gerekiyorsa yaptık. Ama şu son olaylar gösterdi ki nasıl 90'lı yıllarda köy yakarak devletin bütünlüğünü koruduğunu zannediyordu yanlış bir zihniyet, şimdi de şehirleri yakarak birileri hak arayacağını zannediyor. Zihniyet aynı zihniyet. Ben CHP'ye ve HDP'ye 'vaaz zihniyeti' derken aslında bunu kastediyordum. Dersim'i bombalarken ülke bütünlüğünü garanti altına aldığını zanneden CHP zihniyeti ile ya da 90'lı yıllardaki Ergenekon vari yapılanmalar, faili meçhullerle ülkeyi bir arada tutacağını zanneden zihniyetle, Diyarbakır, o güzelim Diyarbakır, güzelim Mardin, Batman, Siirt'i ateşe, dumana, kana boğarak Kürtler'in haklarını koruyacağını zanneden zihniyet ayni zihniyet.''

''Çözüm süreciyle bu zihniyet değişmemiş mi oluyor?'' sorusuna karşılık, Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:

''Oraya geleceğim. Biz şu iyi niyetle hep yaklaştık. Demokratikleşme paketlerini yaparız, gerekli adımları atarız. Geçen sene 30 Eylül'de bile bize verilen sözler yerine getirilmediği halde demokratikleşmeden hız kesmedik. Neydi bize verilen söz? Mayıs ayında sınır dışına çekilecekti bu terör örgütü mensupları. Silahlarını bırakıp çekileceklerdi. Silahlarını bırakmadılar, çekilmediler. Çünkü hep bir hesap içindeler. Tam o sırada Gezi olaylarının patlak vermesi bir tesadüf değildir. Birileri Türkiye'de bir yaranın, kanayan bir yaranın şifa olmaya başladığını görünce başka yaraları kanatarak o kabuk bağlamaya başlayan yarayı da açmaya çalıştı. Geriye çekilme durdu. Biz yine de sabırla takip ettik, çünkü bu proje bizim projemiz. Kürdüyle, Türküyle, her kesim projesi. Doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle. Buna cevabımız bizim 30 Eylül'de yeni demokratikleşme paketi açmakla oldu, Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde. Daha sonra Mesut Barzani'nin Diyarbakır'a gelişiyle, gittikçe artık çözüm süreci daha da toplumsal bir karşılık bulunca bu sefer 17 Aralık, 25 Aralık komploları bir başka gölge getirdi. Dikkat edin onu yapanlar aynı zamanda 2 sene önce, 3 sene önce KCK operasyonlarını yaparak yine bu yarayı derinleştiren kesimlerle aynı kesimler.''

"Bu barış projesini engellemek için birileri düğmeye bastı"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bu barış projesinin başarıya ulaşmaması için ve bu ülkenin kanayan yarasını sarması, kabuk bağlamasını engellemek için birileri düğmeye bastı" dedi.

''Şimdi başlayan süreç bu mu?'' sorusuna karşılık Davutoğlu, ''Tabi başlamıştı bu süreç. Yani bir adım öncesinde. Benim Selahattin Demirtaş ile yaptığım görüşmede, Selahattin Demirtaş yol haritasının ne olduğunu biliyordu'' dedi.

Demirtaş'a, "Artık bunu nihayete erdirelim, sürümcemede kaldıkça bölgedeki gelişmeler bunu olumsuz etkiler" değerlendirmesinde bulunduğunu anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Ona artık bunu nihayete erdirelim, sürümcemede kaldıkça bölgedeki gelişmeler bunu olumsuz etkiler, bölgeden kastım Ortadoğu bölgesi. Daha önce Ada'ya giden heyetle görüşmelerimizde kendilerine söylendi, MİT Müsteşarımızla yaptıkları görüşmelerde söylendi. Fakat bunun için onlara da ifade ettiğimiz şey şu; her türlü konuyu konuşuruz süreç içinde neler yapılacağı karşılıkların ama kanunsuzluğu konuşamayız, biz hukuk devletiyiz. Kanunsuzluk üzerine bir şey inşa edemeyiz. Yani 'çözüm süreci var, siz müsamaha gösterin de şurada şu olaylar devam etsin' olmaz. Şimdi tam da bu konularda mutabık kalınmışken ve toplumda çözüm süreci bir ivme kazanmış denilirken, ne oldu? 1 Ekim'de biz Bakanlar Kurulu kararını çıkartırken Gezi Parkı olayları, 17 Aralık'ta ne olduysa aynısı oldu."

"Bu barış projesinin başarıya ulaşmaması için ve bu ülkenin kanayan yarasını sarması, kabuk bağlamasını engellemek için birileri düğmeye bastı" ifadesini kullanan Davutoğlu, "O birileri kim?" sorusu üzerine, "Önce resmi görelim, arka planına bakarız. Ne oldu bakın. Kobani'ye Türkiye'nin ne yardım yaptığını en iyi kendileri bilir" cevabını verdi.

Kobani olayının ayrıca bir paranteze alınması gerektiğini belirten Davutoğlu, "O önemli çünkü o bahaneydi, aynen Gezi gibi bazı yeri değiştirilen ağaçların yerinin değiştirilmesi gibi bahaneydi ve tam bir şehir terörü estirildi. Soğukkanlı bir şekilde olayları takip ettik, gerekli güvenlik tedbirlerini aldık" dedi.

Olaylarda devlet kurumlarına saldırıldığını, ambulansların, Kuran kurslarının, kütüphanelerin ve müzelerin yakıldığını hatırlatan Davutoğlu, "Yani zihinlerindeki siyasetin ne olduğunu söylediler. Sonra işadamları, özellikle AK Parti'ye mensup veya yakın, işadamlarının yerleri talan edildi. Çözüm sürecinin olumlu atmosferini dağıtmak için. Çünkü oraya çok ciddi yatırım gelmeye başladı." dedi.

 

KAYNAK:
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER