ÖNE ÇIKANLAR :
GÜNDEMTÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 12 Mart 2013 Salı 12:13

ASKER MUHTIRA VERDİ! Bugün 12 Mart!

ASKER MUHTIRA VERDİ! Bugün 12 Mart!

Bundan tam 42 yıl önce demokrasimiz yine yara aldı, olan yine gariban vatandaşa oldu. İşte günün olayı 12 Mart Muhtırası...


GÜNÜN OLAYI

Türk Silahlı Kuvvetleri Cumhurbaşkanı, TBMM ve Senato’ya 12 Mart 1971’de muhtıra verdiler. Verilen muhtırada "Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, doğrudan idareyi üzerine almaya kararlıdır" deniliyordu. Bunun üzerine Başbakan Süleyman Demirel hükümeti istifasını sundu.

Bundan tam 42 yıl önceydi.

12 Mart Muhtırası, 12 Mart 1971 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri komutanı Muhsin Batur'un imzasıyla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a bir muhtıra vererek hükûmetin istifaya zorlandığı askeri müdahaledir.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meydana gelen dördüncü; başarılı olmuş ikinci; ve emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askeri darbe eylemidir.

KANLI PAZAR

Kanlı Pazar, 16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Beyazıt meydanında ABD'nin 6. Filo'sunu protesto etmek için 76 gençlik örgütünün toplandığı sırada meydana gelen olaylardır.

Gösteri için valilikten izin alınmıştır. Gösteri yapılmadan önceki günlerde Komünizmle Mücadele Derneği uyarılarda bulunarak halkı tepkiye çağırdı. O gün, diğer bir grup da Beyazıt meydanında taşlı sopalı beklemeye koyuldular. İki grup meydanda karşılaştı. Olaylar sırasında Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldürüldü.

9 MART 1971 DARBE TEŞEBBÜSÜ

Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından emir-komuta zinciri içerisinde 12 Mart muhtırası verilmemiş olsaydı, TSK içinde kurulmuş olan ve başında Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun bulunduğu gizli askeri cunta fiilen 9 Mart 1971 tarihinde darbe yapacaktı.

Cunta içine sızmış ve önemli görevler üstlenmiş olan Mahir Kaynak vasıtası ile darbe önceden haber alınmış ve darbeye adı karışan ve Orgeneral rütbesiniden daha kıdemsiz olanlar re'sen emekliye sevkedilmişlerdir.

12 Mart 1971 darbesine giden süreçte Doğan Avcıoğlu'nun çıkardığı Devrim gazetesi etrafında toplanan ve içlerinde 27 Mayıs Darbesini yapan Millî Birlik Komitesi'nin gerçek lideri Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun da bulunduğu "Milli Demokratik Devrimciler", o dönemin siyasi partilerinin demokrasi anlayışının bir oyalamaca olduğunu ileri sürerek ulusçu-devrimci yöntem olarak ifade edilen ilkeler doğrultusunda parlamento dışı muhalefeti savunuyorlardı. Devrim gazetesinin genel yayın yönetmeni Hasan Cemal çok sonraları anılarını anlattığı Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim adlı kitabında o zamanki maksatlarının "ulusalcı" subayları ikna ederek onlarla birlikte bir "Milli Demokratik Devrim" darbesi yapmak olduğunu yazdı. 

Nitekim 9 Mart 1971 tarihinde planlanan darbe, içlerinde Mahir Kaynak ve Mehmet Eymür'ün de bulunduğu Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarının durumu Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve 1. Ordu Komutanı Faik Türün'e haber vermesiyle akamete uğratıldı.

VE 12 MART MUHTIRASI

12 Mart Muhtırası'nı veren Orgeneral Memduh Tağmaç, Orgeneral rütbesindekiler hariç bu 9 Mart 1971 Milli Demokratik Devrimine adı karışan başta Tümgeneral Celil Gürkan olmak üzere tüm subayları re'sen emekliye sevketti. 1. Ordu Komutanı Faik Türün de bu darbeye adı karışan tüm Devrim yazarlarını Ziverbey Köşkünde Milli İstihbarat Teşkilatı vasıtasıyla sorguya çekti. Bu sorgularda Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un da 9 Mart darbesine önce destek verdikleri, fakat sonra istihbarat bilgileri Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç'a ulaşınca desteklerini geri çektikleri ortaya çıktı.

Darbe, 1971 yılında 12 Mart günü saat 13:00'da TRT radyolarından okunan aşağıdaki muhtıra ile ilan edilmiştir:

"Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasasının öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür."'

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu'nun imzasını taşıyan muhtıra 12 Mart Muhtırası şu maddelerden oluştu:

*Meclis ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatlarıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

*Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri'nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir. 

*Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır. Bilgilerinize…

MUHTIRA SONRASI

Ordu, 12 Mart 1971'de bir muhtıra verdi. Parlamento fesh edilmedi, partiler kapatılmadı, Anayasa askıya alınmadı. Ama koşullar çok değişmişti. Askerler bir teknokrat hükümeti istiyorlardı. Eğer böyle bir tarafsız başbakan Meclis içinden çıkar da güvenoyu alırsa, sorun kalmazdı. Bunun için tarafsız bir milletvekili aranmaya başlandı. CHP Kocaeli milletvekili Nihat Erim ismi üzerinde anlaşıldı. 26 Mart günü CHP'den istifa etti. Böylece artık bağımsız başbakan olan Erim "partiler üstü reform hükümeti"ni kurdu.

BALYOZ HAREKATI

İsrail Başkonsolosu'nun Türkiye Halk Kurtuluş Partisi - Cephesi militanları tarafından kaçırılıp öldürülmesinden sonra İstanbul'da 12 Mart döneminde sol görüşlü yasak yayınların toplanması için ilan edilen sokağa çıkma yasağı ve tutuklamalar zinciridir. Sonucunda Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan tutuklanmış, TİP ve DİSK kapatılmıştır.

1973 TÜRKİYE GENEL SEÇİMLERİ

14 Ekim 1973 tarihinde gerçekleştirilen genel seçimlerde TBMM 15. dönem milletvekilleri seçilmiştir. Bunun sonucunda 185 milletvekiliyle CHP iktidar, Bülent Ecevit de başbakan olmuştur.

Star Gazetesi yazarı Aziz Üstel'in 12 Mart Muhtırası ile ilgili yazdığı son derece dikkat çekici:

"OH NİHAYET SOL İKTİDARA GELİYOR"

Tarihler 12 Mart 1971’i gösterdiğinde kimi çevreler, büyük bir özlem içinde sol bir darbe bekliyordu. Aslında “sol darbe” dedikleri, Atatürk’ü siper yapmışların düzenlemek istediği Jakoben bir devrimdi. Yani asker bürokratlar, sivil bürokratlar ve her darbenin şakşakçıları kimi basın el ele vermiş 9 Mart 1971’de iktidara el koymak için hazırlanmıştı ki, “bunlar bir tür Baas düzenini savunuyorlardı aslında solculuktan ya da Marxist-Leninist bir düzenden çok” (Emre Aköz), Mahir Kaynak her şeyi açığa çıkardı ve Türkiye’yi saplanacağı ciddi bir bataktan kurtardı.  

Bu 9 Mart girişiminin başarıya ulaşamamasının ardından gelen 12 Mart Muhtırası, beklenen sol darbe değildi, her ne kadar birçok kişi mutluluktan havalara fırlamışsa da “oh nihayet sol iktidara geliyor” diye, Demirel istifa etti. Yerine getirilen Nihat Erim, o dönem CHP içinde devrimci solun önderi Bülent Ecevit’in bir çeşit “muhafazakar Kemalist kanadı temsil eden rakibiydi.”(27 Mayıs Devleti—Muhsin Öztürk)

Ecevit 12 Mart’ın kendisine karşı yapıldığını söylemişti o gün. Ecevit’in, 12 Mart muhtırasına karşı çıkmasının, daha sonra, yani yetmişli yıllar boyunca sol siyasetin ve kendisinin yükselmesinde büyük rolü olmuştur. Darbelerden hiçbir zaman mutlu olmayan halk, “darbenin sola karşı yapıldığı varsayımıyla, sola yönelmiştir”, der Ahmet Demirel.

Meclis’te 12 Mart Muhtırası’nın okunmasına karşı çıkan ilk siyasi Hasan Korkmazcan, “Eğer karşı çıkılsaydı demokrasinin değer ölçüleri bu denli tahrip edilmez ne 12 Mart ne de 12 Eylül olurdu” diyor. Bu savını doğrulayan ayrıntıyı, dönemin TBMM Başkanı Sabit Osman Avcı’nın, Kara Kuıvvetleri Komutanı Faruk Gürler’le konuşmasında bulmak mümkün:

Avcı, Gürler Paşa’ya “karşı koysaydık ne yapardınız?” diye soruyor. Gelen yanıtsa hayli ilginç: “Emekliliğimizi isterdik!” Yani şapkayı alıp gitmek devleti ve milleti büyük badirelerden falan kurtarmıyor. Dik duruş yeterli olabiliyor.

Neyse, Bülent Ecevit Bakış Dergisi üzerinden, Süleyman Demirel de Güniz Sokak’taki evinden yeni partilerini örgütlemek için kolları sıvarlar. Ancak her ikisi, diğer kimi siyasilerle birlikte “siyaset yasağına direnmekten” Zincirbozan’ın yolunu tutar.

Şimdi, bu darbeye karşı çıkılamayacağını, yapılacak bir şey olmadığını, şapkayı alıp gitmenin, daha uygun bir zaman kollamanın akılcılık olduğunu savunanlara Şili ve Allende örneğini vermek doğru olur kanımca. Pinochet ve darbecilere karşı, elinde tabancası, son dakikaya kadar karşı koymuş ve demokrasi adına ölmüştür. Bu onurlu bir direnişidir, demokrasiyi kanının son damlasına kadar savunan bir adamın! Ama her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır elbet! O dönemde, Demirel’in Güniz Sokak’a çekilerek demokrasi mücadelesi verdiği, demokrasiye sarsılmaz bağlılığı savı, 28 Şubat sürecindeki duruşuyla hepten ortadan kalkmıştır zaten.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri 12 Mart darbesinin tabutuna vurulan kallavi bir çividir. Genelkurmay Başkanlığı’na 1972’de getirilen 12 Mart’ın Kara Kuvvetleri komutanı, 1973’de istifa eder. Her şey tezgahlanmış, seçilebilmesi için senatodan bir kişi istifa etmiş, Gürler onun koltuğuna oturmuş, adaylığını ilan etmiştir. Karşısında Adalet Partisi’nin adayı, uzun yılar Senato Başkanlığı yapmış darbe karşıtı, 1960’ta Hava Kuvvetleri Komutanı, Tekin Arıburun vardır. Seçim günü meclisin locaları askerlerle doludur; binanın çevresi sarılmış, jetler meclisin üzerinden alçak uçuş yapmaktadır.  Epeyce oy almasına karşın gerek kimi siyasilerin gerekse de Muhsin Batur gibi onu desteklemeyen güçlü askerlerin karşı koyması sonucu seçilemez. Bunalım, 1960’da Deniz Kuvvetleri Komutanı olan, daha sonra büyükelçilik yapmış Fahri Korutürk’ün seçilmesiyle noktalanır...

Efendim, 12 Mart darbesi, olur olmaz kişileri hapse atılmasıyla, işkenceleriyle, astığı Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla, “zinde güçlerin” demokrasinin başında Demokles’in kılıcı gibi sür-git sallanacağını vurgulamasıyla demokrasi tarihimizin kara sayfalarından biridir...

(Meraklısına Not: Muhsin Öztürk’ün “27 Mayıs Devleti”—Ufuk Yayınları Mayıs 2012 kitabını okumanızı naçizane öneririm.) 

KAYNAK:
yazete.com
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER