ÖNE ÇIKANLAR :
GÜNDEMTÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 26 Ağustos 2013 Pazartesi 08:23

'Arap Baharı' mı 'Arap Kışı' mı?

Arap Baharı mı Arap Kışı mı?

Mısır ve Suriye'de her geçen gün artan katliamların sonu nereye varacak? yazete.com yazarı her iki ülkede yaşananları değerlendirdi.


Mısır ve Suriye’de yaşanalar gelişmeleri yazete.com yazarı Umutcan Yüksel değerlendirdi. Her iki ülkede de son yaşanan gelişmelerin derinlemesine analizin yapan yazar Yüksel, ‘Arap Baharı’nın yerine ‘Arap Kışı’na dönüştüğünün vurgusunu yaptı.

İşte Umutcan Yüksel'in gündem analizi

“Arap Baharı” söyleminin geçerliliği 2011 yılına nazaran şu günlerde daha çok tartışılıyor. Çünkü bazı çevreler “Arap Baharı”nın özellikle Mısır ve Suriye’de yaşanan süreçlerin gösterdiği üzere “Arap Kışı”na dönüştüğünü vurguluyor.

Suriye’de Şam’ın kimyasal silah kullandığına yönelik iddialar, Hüsnü Mübarek’in tahliyesi ve Mısır’da İhvan Hareketi lideri Muhammed Bedii’nin davasının güvenlik zafiyeti nedeniyle 29 Ekim’e ertelenmesi “Arap Kışı” söylemin bir yönüyle doğru olduğunu gösteriyor. Buna göre “Arap Baharı”nın etki ettiği ülkelere yerel düzeyde bakıldığında “Arap Kışı” söylemi bir önerme olarak karşımıza çıkıyor. Ancak halk hareketlerine ve toplumsal taleplere daha geniş bir düzeyde bakıldığında bu önermenin yanlışlanabilir olduğunu da söyleyebiliriz. Çünkü Özdem Sanberk’in de söylediği gibi “demokrasi, düşe kalka öğrenilen bir yönetim modeli ve Arap dünyası da demokrasiyi herkes gibi düşe kalka öğrenecek.” Bu yönüyle Mısır’daki darbenin ve 14 Ağustos’ta yapılan katliamın “Arap Baharı”nda son nokta olmadığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda “Arap Baharı” mı “Arap Kışı” mı tartışmalarını anlayabilmek, hareketlerin doğasına ve etki kapasitesine bakmaktan geçiyor.

Arap ayaklanmaları her ne kadar siyasal İslam tartışmalarına yol açsa da doğasında özgürlük ve ekonomik/toplumsal refah adına mücadele var. Bu mücadelenin yönteminin toplumsal mutabakata mı siyasal şiddete mi dayandırılacağı “Arap Baharı”nın gidişatını belirleyecek en önemli etkenlerden birisi.

“Arap Baharı”nın geleceğini belirleyecek ikinci bir unsur ise Batı modelindeki demokrasi arayışından vazgeçilmesiyle ilgili. Garp ile Şark toplumsal, siyasal ve kültürel olarak büyük farklılıklara sahip olduğu için siyasal sistemlerin olduğu gibi ithal edilmesi Orta Doğu’daki kimliğe bağlı siyasal şiddetin dozunu arttırıyor. Bu nedenle Batı modeli demokrasi anlayışı yerine, “Batı’nın Doğu üzerindeki söylemsel üstünlüğünün sona erdiğini kabul etmek” ve Doğu modeli demokrasi anlayışını geliştirmek “Arap Baharı”nın geleceğini olumlu yönde etkileyecektir.

Bu iki etkene bağlı olan bir üçüncü unsur ise ekonomi ve güvenlik konularıyla ilgili. Arap ayaklanmalarının doğasındaki özgürlük ve ekonomik/toplumsal refah özlemine dair durum, ekonomi ve güvenlik başlıklarında iyileştirme talep ediliyor. Buna göre Arap Baharı’nın demokrasi sancısını siyasal iktidarların ekonomi ve güvenlik alanındaki çözümlerinin belirleyeceğini söyleyebiliriz. Zira Pew Research Center’ın Mayıs 2013’te verdiği verilere göre Mısırlılar için en önemli konular \%83 ile ekonomik durumun iyileştirilmesi, \%81 ile adil yargı, \%62 ile hukuk ve adaletin sağlanması ile ilgili. Pew’in verilerine göre önceliğin ekonomide olduğunu söylemek mümkün. Bunun çözümü ise endüstriyel büyümenin sağlanmasından, işsizlik oranının düşürülmesinden ve bütçe açığının azaltılmasından geçiyor.
“Arap Baharı”nın toplumsal mutabakat yöntemini benimsemesi durumunda yine hareketlerin doğasıyla ilgili olarak özgürlüklerin temel çerçevesini çizecek anayasal düzenin kurulması gerekiyor. Bunu “Arap Baharı”nın gelecek tayininin dördüncü unsuru olarak sayabiliriz. Anayasal düzenin inşası için temel ihtiyaç ise siyasi kutuplaşmaların radikalleşmesini önlemek.

MISIR VE SURİYE

Mısır’da darbe yönetiminin 3 Temmuz’da yürürlüğe koyduğu ve 14 Ağustos’ta zirveye ulaşan İhvan’ı tasfiye politikası “Arap Baharı”nın gidişatını belirleyecek en önemli pratik unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

İhvan hareketinin “Arap Baharı”nın doğasını ve yöntemini anlayarak hareket etmesi bölgedeki kaosu sona erdirebilir. Bu nedenle İhvan’ın kendisini sorgulaması ve ideolojisini özgürlükler çerçevesinde yeniden şekillendirmesi gerekir. İhvan’nın ideolojik şemasında da yer alan toplumsal mutabakat yoluyla mücadele unsurunu ön plana çıkarması bu açıdan elzemdir.

Suriye’ye gelecek olursak, Suriye’deki değişim sancıları müzmin toplumsal çatışma denilen iç savaş ortamına neden olmuştur. Bu çatışmanın en önemli iki verisi çatışmanın kimliksel karakteri ve paramiliter yapısıdır. Suriye’deki kimyasal silah kullanılması iddialarında da aynı verileri görebilmek mümkündür. Buna göre Şam yönetimi Şam’ın doğusunda isyancıların kullandığı tünellerde Suud yapımı kimyasal maddelere rastlandığını duyurmuştu.
Reuters ajansı ise “rapor edilen kurban sayısı, ölen ve yaralanan kişilerin rapor edilen belirtileri, görgü tanıklarının ifadeleri, açık kaynaklar, Amerikan istihbarat camiası ve uluslararası ortaklardan elde edilen bilgiler Suriye rejiminin sivillere karşı kimyasal silah kullandığına hemen hemen şüphe bırakmıyor” sözleriyle Amerikalı bir yetkilinin cümlelerini aktarmıştı. Ayrıca Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü MSF de kimyasal silah kullanıldığını henüz bilimsel olarak doğrulanamayacağını aktarmıştı.

Bugün Şam yönetiminin BM yetkililerine denetim için izin vermesiyle kimyasal silah kullanımının detayları daha iyi anlaşılacaktır. Ancak şüphesiz ki Suriye’de çıkmaza giren süreç milyonlarca mülteciye ve yüz binden fazla cana mal olmuştur. Bu nedenle Suriye’deki sürecin de genelde “Arap Baharı” doğasını anlaması, özelde ise kimliksel ve paramiliter karakterden uzaklaşması gerekmektedir.

SUUDİ ARABİSTAN VE İRAN’IN ROLÜ

Arap Baharı açısından Suud’un ve İran’ın rolü önemli konumda. Çünkü Arap ayaklanmaları başladığı günden bu yana iki kutup arasında adeta bir bölgesel Soğuk Savaş stratejisi görülmektedir. İran Suriye krizinde reel çıkarları nedeniyle Şam yönetimini desteklerken, Mısır’da darbeci yönetimin karşısında konumlanmıştır. Buna karşın Suriye’de Suudi Arabistan, muhalifleri desteklerken, Mısır’da darbeci yönetimin yanında konumlanmıştır. Böylesine bir karmaşık yapıda Suud’un siyasi narkozda kalmış durumu ve ikiyüzlü politikaları iyi okunmalıdır. Buna karşın İran’ın Arap Baharı’nı “İslamı Uyanış” söylemiyle desteklemesi olumlu bir bakış açısı olarak görülse de, rejim ihracı politikasının aynı derecedeki olumsuz etkisi de anlaşılmalıdır. İran ve Suudi Arabistan’ın dini bayağılaştıran ve kullanan söylemlerinin iyi analiz edilmesi her iki devletin de tamamen pragmatist ve çıkarcı politikalarını anlaşılır kılacaktır.
 

KAYNAK:
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER