ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

SEVGİLİYE ÖTEKİ OLMAK

YAVUZ KÖKSAL

16 Temmuz 2014 Çarşamba 16:25
  • A
  • A

Beni kalbinin Mostarı’ndan attılar. Yüzümün suya çarpmasıyla aşkın şefkat tokadını yedim ve nasıl tersyüz olunduğunu anladım. Cankurtaranın hayallerimi de kurtaramayacağı belliydi. Her şey senin şefkatine ve karşılıklı tepelerden yankılanan itiraflara bakıyordu. Susmuştuk. Birbirimizden beklediğimiz karşılıkları verme sırasının kimde olduğunu unutmuştuk. İlk defa gittiği bir şehirde dolaşan yabancılar gibi beyninde dolaşıyordum. Bir izi tanıdık birine benzetince yeniden bakmaya cesaret edemeyip başımı yere eğiyordum. Yerdeki pürüzler bana kafanın karışıklığı gibi geliyordu. Sabahlara kadar düşünsen de adım atarken bütün cesaretin kırılıyordu. Aklındaki düşüncelerin kıyısından bile geçmiyordum. Aklında ve kalbinde kapladığım yer bana yanlışlıkla selam veren birkaç fikir ve bir tutam histen oluşuyordu. Senin unutulmuşlar listene girmek bile bir şereftir bu yüzden. Senin şimdi unuttukların bir zamanlar hatırladıkların, bir şeyleri paylaştıklarındı. Mesela aynı mahalleyi, aynı köprüyü, aynı nefreti… Ama ben senin tanışamayacakların listene adımı kazıtmış olduğumdan adımı hiçbir zaman bilemeyeceksin.
Şimdi yanımda olsan eşi benzeri olmayan Çukurova’yı geze geze bitiremezdik. Ceyhan Irmağı’nın kaynağına gider, kaynağın gözünden fışkıran suyun yüzümüzü okşamasına sevinirdik. Irmakla beraber akar Akdeniz’in kıyısında dururduk. Ben sahilden bir avuç kum alıp sana uzatırdım. Sen adeta kendin koymuşçasına kumun içindeki deniz kabuğunu bulurdun. Ben derdimi öyle karşına geçip rahat rahat anlatamadığımdan deniz kabuğu sana olan sevdamı kulağına uğuldardı. Her çektirdiğin fotoğraftaki tebessümün gibi tebessüm ederdin. Sonra Düldül Dağı’na, Çukurova’nın neresinden bakarsan bak görebileceğin o dağa, çıkardık. Altımızda kalan bulutların şekillerini bir şeylere benzetirdik. Benim Anadolu’ya benzettiğim bulutu sen gül bahçesine benzetirdin. Ben başka bir bulutta ellerindeki kılıçlarıyla destan yazan yiğitler görürdüm, sen de aynı buluta bakar ve sırtlarında mermi taşıyan anaların destan yazışını görürdün. “Destan” koyardık bulutun adını ve yağmur yağana kadar bizim bulutumuz olurdu o. Soluğu pamuk işçilerinin yanında alırdık. Onların güneşe bakarken kısılan gözlerine bakardık. Çocuklar ayrılık nedir bilmediğinden her yana koşarlardı.
Artık olmayacaksın ya benim gözlerim de güneşin kızıllığında kısılacak. Gözlerimi ovup ufuk çizgisinde seni anacağım. Kalbime çelenkler bırakacağım saçlarını savurup giden rüzgar adına. Her kırmızı ışıkta hayatları pahasına yola fırlayıp gül satan çocuklara seni anlatacağım. Bir kırık kalbim var deyip insanlardan kaçacağıma, oturup milletin derdiyle dertleneceğim. Olgunluğumun nedenini soracaklar bana, samimiyetimin nedenini soracaklar belki… Seni anlatmayacağım onlara ama onlar seni anlayacak: “Bu delikanlı aşkı herkesten farklı yaşamış” diyecekler. El ele tutuşmadan, göz göze gelmeden, kendi canını bir başkası için ortaya koyarak sevmenin nasıl bir şey olduğunu masumiyetime bakarak anlayacaklar. Bunun üzerine karşına çıkacağım. Sana bir yangının içinden haykıracağım. Haykırışım nice yangınlar söndürecek. Depremden geriye kalan tavırlarımı yırtıp atacağım. Kaldıracağım lügatımdan karamsarlığa ait ne varsa. Her tehlikenin karşısında dimdik durup aşkın mahkemesinde eğilip büküleceğim.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.