ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

ÇOCUĞA GÖRÜNMEYEN ŞİDDET

yusuf ihsan

26 Kasım 2013 Salı 23:42
  • A
  • A

Dışarının (maddi dünya) kaotik, şiddet dolu yarışı yormuştu genç yaşta kalbini. Her gün ite kaka doluştuğu ve ayakta işe gidip geldiği metrobüste bu kez oturabilmişti. Bu yüzden mi bilinmez, kulağında kulaklık; derin düşüncelere dalmıştı. Aslında kulaklıktan gelen müzikle de çok ilgisi yoktu. Sadece kalabalıklar içerisinde onu biraz daha yalnızlaştırıyor ve iç dünyasına sevk ediyordu belki de. Mutluluğu, biraz nefes almayı arıyordu. Nefes alamaz olmuştu. Kendini çok mu ihmal ediyordu ne? İçi bunalmıştı artık bu ekmek kavgasından. Katiline aşık maktul gibi gitgide de bağlanıyordu bu mega kentin devasa hızdaki yarışına…
Derin düşüncelere dalmışken ansızın yüzünde anlamsız bir tebessüm belirivermişti. Karşı koltukta oturan annesinin kucağındaki bir bebek, ona doğru bakıp gülüyordu. Gayri ihtiyari kendisinin de içi sımsıcak oluvermiş ve tebessüm etmişti. Ne kadar da masum, ne kadar da saf diye düşündü, sonra da kendi çocukluğunu anımsadı. Çocukken hayat daha mı kolaydı? Daha mı eğlenceli, daha mı basit ve güzeldi her şey ? Sokaklar kimi yerde çiçek, kimi yer de süt , kimi yerde kavak ağacı ,kimi yerde de tezek mi kokuyordu ? Olsun! yine de şimdiki gibi soğuk ve ruhsuz betonlar değildi. Artık ‘’Kaldırımlar’’ ve ‘’Çıkmaz Sokaklar’’ kimseye şiir yazdıramayacak galiba diye üzüldü.
Artık bebeğe üzülmeye başlamıştı nasıl bir gelecek yaşayabileceğini düşünerek…
Şimdi ne kadar da masum ve korumaya muhtaç ancak ailesi onun yanında en azından. Belki bir kaç ay sonra ilk darbeyi yiyecekti bu hayattan. Önce bakıcıya teslim edilecek. Annesi onun karnı doysun veya daha müreffeh bir hayat yaşasın diye babası gibi işe geri dönecekti. Bakıcı ablasını ailesinden daha çok görüp vakit geçirecekti. Bakıcı da oradan para kazanırken bu sefer kendi çocuğunu bir başka bakıcıya teslim edecek ve böylece bu iş kısır bir döngüye eskilerin tabiri ile ‘fasit bir daireye ‘girecekti. Daha sonra kreş ve anaokulu yılları başlayacaktı. Ailesi onun orada yepyeni bilgiler kazandığını ve sosyalleştiğini düşüne dursunlar o yavaşça postmodern hayatın darbelerini yemekle meşgul olacak, yalnızlıkla evet aileden kopuş ve yalnızlıkla meşgul olacaktı…
O küçücük kalbe ve bedene yalnızlık yüklenmeye başlayacak tek sosyal hayatı okul olduğu için mahalle arkadaşları olmayacaktı mesela. En yakın arkadaşları TV ve bilgisayar oyunları olacaktı. Derken ilkokul yılları ve ortaokul. Orada işler daha da çetrefilli hale dönecekti . Oyun çağında , 10-11 yaşlarında iken sözde geleceği için yarış atına dönüşeceği sınavlar ve sınavlara hazırlık kurslarına mahkum olurken, yine ailesinden uzakta dünyanın bütün yükü anlam veremediği şekilde minik omuzlarına yüklenecekti . Başarılı ve şanslıysa iyi bir liseyi kazanacak oradan da yine sınavlar, üniversite hazırlık kursları ve sınav stresleriyle boğuşurken ne kendine, ne kafa ve ruh sağlığına ne de geri de kalan 12 yıllık okul hayatına anlam verecek bir yapıda olacaktı.
Çünkü yarış bitmiş ve hayatının merkezinde yeni bir sınav ve hedef kalmamış boşluğa düşmüş olacaktı.
O an öznemizin kafasından üniversiteye hazırlık esnasında ve özellikle sınav sonrası depresyona giren çocuk sayısındaki inanılmaz sayı geçiyordu ve (Allah korusun) intiharlar.
Ya bu masum çocuk okulda yanlış arkadaşlar ve rol modeller edinirse diye endişe duydu, ki teknolojinin bu kadar yaygın ve bilinçsizce kullanıldığı herkesin malumuyken kötülüğe ulaşmak hiçte zor değildi. Şu hayat başta kendi olmak üzere ailelere ekonomik baskı yapıp çocuklarından ayırıyor diye hayıflandı. Ve aklına son günlerde yapılan devasa bir anketin sonuçları geldi; Liselerde cinsiyet ayrımı yapmadan akranları arasında şiddete maruz kalma oranı \%90’dı (ki erkekler de daha da fazla) yine öğrenciler arasında sigara kullanımı \%45, alkol \%32 ve uyuşturucu kullanımının ise \%9 olduğunu hatırladı. Böyle bir tablo karşısında neden ülkemizin gündemi sarsılmadı, neden eğitimciler ve aileler ayağa kalkmadı neden diye sordu kendine. Yoksa toplum olarak şiddeti bu kadar mı kanıksadık .
Küçük yaşta ailelerinden koparılıp başkalarına teslim edilmek çocuğa şiddet değil mi?
Bakıcılara, okullara, apartman dairelerine veya televizyona teslim edilmek şiddet değil mi?
Sınavlar için hafta sonları hazırlık kurslarına, akşamları etütlere mahkum etmek şiddet değil mi?
Çocuğun hayatının merkezine ailesi dışında başka sevgiler koymak şiddet değil mi ?
Çocuğu yalnızlığa esir etmek şiddetlerin en büyüğü değil mi? diye kafasından bir sürü soru geçirmişken, aslında hayata ne kadar da kötümser baktığını ve ruhunun ne kadar da yaralandığını düşünmeye başladı…

YORUM YAZ
TOPLAM 1 YORUM

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.

  • - kadir dağdelen:30 Kasım 2013, Cumartesi 13:26