ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

11 Ekim 2013 Cuma 03:56
  • A
  • A

İnsanlar genelde yalanı dilleriyle söylerler. İmanlarını da dilleriyle ikrar ederler. Anlaşma vasıtası olarak kullandığımız dil, kalbimizdekinin dışarı çıkması için bir vasıtadır. Kelam; diğer mahlûklarla olan farkımız ve Allah’ın keremidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Rahman, Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı. O’na beyanı öğretti.” (Rahman Suresi: 1-4)

Müfessirler ayet-i kerime’de zikredilen beyanı; hak ve batılı tefrik kudreti ve maksadı anlatma kulpu olarak tefsir etmişlerdir. Anlamlı söz dizimleriyle meramını anlatabilme kabiliyeti dil sayesinde insana verilmiştir. Hatta medeniyet inşa etmek ve yeryüzünü imar etmek için dilin vazgeçilmez bir niteliği vardır.

İnsanoğlu ahsen-i takvim suretinde yani en güzel surette yaratılmıştır. Bu en güzel yaratılma durumu sadece dış görünümüyle alakalı değildir. Ahlakıyla da alakalıdır. Doğruluktan ayrılan ve yalana gömülen bir dil, ahsen-i takvim üzerine değildir.

Dünya hayatında insana lazım olan iki şey mevcuttur. Bunlardan birisi iman diğeri ise doğruluktur. Bütün hareketlerin ana mihverini burası oluşturur. Nitekim Süfyan b. Abdullah (ra) Resul-i Ekrem (sav)’e; “Ey Allah'ın Resulü, İslam’a dair bana öyle bir söz söyle ki, bu hususta senden başka kimseye soru sormayayım” sorusunu sordu Resulullah (sav)) şöyle buyurdu: "Allah'a iman ettim, de sonra da istikamet yap.” (Müslim)

İstikamet; itidal üzere bulunmak ve İslam’a sarılmaktır. Bize verilen dil, yalanlar söylememiz için değildir. Dilin şükrü, doğru söylemektir. Zira inanmak ancak özü sözü aynı olanların talip olabilecekleri muazzam bir ihsandır. Yalancıların ve hakikati bile bile gizleyenlerin istikamet üzere olmaları mümkün değildir. Ayet-i kerimeyi hep beraber okuyalım:

“Siz onların inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan bir bölümü, Allah’ın sözünü işitiyor, akıl erdirdikten sonra bile değiştiriyorlardı.” (Bakara Suresi: 75)

İnanmak, tabiatındaki doğruluğu muhafaza edebilenlerin ulaşabilecekleri bir erdemdir. Elbette hidayet Allah’tandır ve biz onun kesin kaidelerini bilebilmemiz mümkün değildir ama ayette tahrifçilerin ve yalancıların hidayet nimetine ulaşamayacakları beyan edilmiştir. Bunun aksine müslümanlar hakkında da ayet-i kerime’de şöyle buyrulmuştur:

“Onlar, yalan şahitlikte bulunmayanlar, boş sözlerle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.” (Furkan Suresi: 72) Yani müslümanlar, sadece yalandan sakınmazlar yalanların üretildiği meclislerde de bulunmazlar.

Kelimelerimiz ebedi hayatımızın rotasını tayin eder. Burada bir hadis-i şerifimizi hatırlatalım: “Kişi iç önem vermeksizin Allah’ın rızasına uygun bir söz söyler, onun sebebiyle de Allah onu derecelerle yükseltir. Yine kişi hiç ehemmiyet vermeksizin Allah’ı gazaplandıran bir söz söyler de onun sebebiyle Cehennem’e yuvarlanır.” (Buhari) İnsandaki küfür ve imanı ancak diliyle veya imana veya küfre taalluk eden fiilleriyle anlarız. Dil, hiçbir ikrah altında olmadan küfür kelimesi söylerse kalbin durumuna bakılmaksızın insanı küfre sürükler. Bu sebeple dilimizi İslam’ın ölçüsüne göre kullanmak zorundayız. Batıldan uzaklaşıp hakkı ifade eden dillere dönüşmek zorundayız. Dolaysıyla söylediğimiz her şeyden önce düşünmek esas olmalıdır.

Bütün yaşamımız iradi veya gayr-i iradi sözleşmelerle işgal edilmiştir. Ruhlar âleminde Allahü Teâlâ (cc)’ya verdiğimiz sözleşme manevi bir mukaveledir. İnsan-insan, insan-eşya, insan-toplum, insan-devlet ve nihayet insan-Allah arasındaki ilişkiler; hukuka dayanan sözleşmelere dayanır. İşte müslümanlar; her namazda bu sözleşmeleri tekrar tekrar hatırlayan insanlardır. Hatta cemaat namazlarında sözleşmelerini ve sözleşmelerinin temelini sürekli birbirlerine hatırlatırlar. Fatiha Suresi’nde şöyle deriz: “Ancak sana ederiz kulluğu ve ancak senden dileriz yardımı.” (Fatiha Suresi: 5)

Sözleşmelerimiz bize emanettir. Daha doğrusu kalbimize emanettir. Bütün sözleşmelerimize uygun hareket etmek zorundayız. Aksi takdirde hayatımızı parçalarız ve insan olmamızın pek bir anlamı kalmaz ve yavaş yavaş insanlıktan çıkarız. İbn-i Mesud (ra) bu hususta şunu söylemiştir:

“Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah nezdinde “yalancılar” arasına kaydedilir.” (Muvatta)

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.