ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Evet, İnanmayacaksınız...

Osman Kürşat YORGANCI

09 Mayıs 2013 Perşembe 19:44
  • A
  • A

Evet, İnanmayacaksınız... Hatta İnanamayacaksınız!!! "Açılım" ve "Süreç" denilerek İsimlendirilen Meseleye Buyurun Farklı Bir Pencereden Bakalım...

Evet, söylediğim gibi belki birçoğunuz hakikaten inanmayacaksınız yahut da inanmak istemeyeceksiniz... Dün "Açılım" adıyla kamuoyuna duyurularak başlatılan, bu başlangıcı izleyen gelişmelerin ardından "Süreç" diye tanımlanan, bugünse "Akil Adamlar" ve yeni oluşturulan meclis komisyonunca sürdürülen ve sürdürülecek olan meseleye gelin bir de bu pencereden bakalım... En başta belirteyim ki hiçbir kimseyi bir şeylere inandırmak, hiçbir kimseye akıl vermek yahut da kimsede herhangi bir algı oluşturmak gibi bir düşünceye sahip değilim... Öyle ya, ne "Akil Adamım" ne de bir başka şey... Bu Necip Millet'in her ferdinin aklı selimine her dem itimat edilmesi gerektiği bilincinde ve şuurundayım... Meseleye kalem çalmadan evvel günümüzün paranoya seviyesindeki komplo teorilerinin ve toplum mühendisliklerinin kimi zaman hepimizi sürüklediği çıkmazların farkında oluşumdan şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; bu yazımda bahsini edeceğim isim, bilgi ve belgelerin temininde hiçbir kişi ve kurumdan istihbarat almış falan değilim... Sadece ve sadece yazı okunulduktan sonra şöyle düşünülmesini temenni ederim; mevzu bahis bu yazı, akademik bir çalışma ve bilimsel bir araştırmaymışçasına bireysel çabalar sonucu ulaşılan ve çeşitlilik arz eden kaynaklardan elde edilen bilgi, belge ve bulguların terkibinden ibaret olup istifadenize sunulmuştur... Tabi ki bu terkibi yazımı nihayetlendirirken meseleye dair kıymet hükmümü ifade edip şahsi kanaatlerimi ekleyeceğimi belirterek sözü fazla uzatmadan meselemize gelelim...
Şahsi kanaatimce; her şeyden evvel, bu meseleye dair bilgi edinmek isteyen her kişi, kesinlikle ama kesinlikle şu isimleri enine boyuna ve kılı kırk yararak, samanlıkta iğne ararmışçasına araştırmalı ve incelemeli. İsimler mi? Buyurun:
Henri J. BARKEY...
Profesör David PHİLLİPS...
Ve belki de birçoğumuzun aslında ismine aşina olduğu bir şahıs, Cengiz ÇANDAR...
Bu yazımda meselenin tamamını ele alabilme ihtimalim bulunmayışından, en iyi ihtimalle birkaç yazı dizisiyle ancak meseleyi yapbozun sadece belli parçalarına değinerek değil de bütüncül bir yaklaşımla değerlendirebilip fotoğrafın tamamını gösterebileceğimden, şimdi sadece ana hatlarıyla ve kısa hatırlatmalarla zihinlerimizi tazelemek adına bazı tespit, teşhis ve olaylara ve bu olayların gerçekleştiği zaman dilimlerine dikkat çekerek yukarıda zikrettiğim isimlere dek gelip, meselenin aslının ya da şekillendirilişinin kim bilir belki de bu isimlerde düğümleniyor olma ihtimalini objektif bir bakış açısıyla değerlendirmeniz için siz değerli okurlara bırakacağım...
Adı bir türlü konulamayan mesele, konulsa da doğruluğu yahut da yanlışlığı üzerine hep tartışılan mesele ki ben de bu yüzünden mesele yahut da mevzumuz demekteyim, ha aslında bende meselenin adı konulmuş durumda, kendi izah ve ispatlarım çerçevesinde açıklayabileceğim şekilde lakin bu yazımla meseleyi adını koyma noktası dek getiremem. Evet meselenin aslı birçok araştırmacı, tarihçi ve yazar-çizer takımınca 1920'li yıllara "Şeyh Said İsyanı"diye bilenen ve "Kürt Said" diye anılan kişiye dayandırılmakta ve bu olay "Kürt İsyanı" olarak kabul edilmektedir. Bu kıymet hükmü çoklarınca kabul görüyor olsa da tarafımdan bu şekilde kabul etmek imkansız... Yakın tarihin bazı hadiselerinin muhasebesinin muazzam bir şekilde, belki de en doğru ve neredeyse emsalsiz yapıldığı kaynaklardan biri olarak gösterilebilecek "Son Devrin Din Mazlumları" isimli, N.Fazıl KISAKÜREK'in eserinden meseleye bir göz atarak meseleyi neden yaygın görüşe göre değerlendirmediğimi de görebilirsiniz... Evet, tarihi ve hadiseleri izlemeye devam edelim... İşte çoklarınca kabul gören ilk kıpırdanış ve ardından kanaatimce teşhis ve tespiti en baştan doğru yapılamayan bu ilk kıpırdanışa orantısız güç kullanımı diye bile tabir edilebilecek tedbir alışlar ve uzun bir süre devam eden sükunet hali ya da ciddi bir kıpırdanış olmaksızın devam eden sükunet hali... Hızlı ilerlemek gerektiğinden, ilk kıpırdanış hareketi olarak teşhis edilen bu olaydan ötelere büyük adımlar ve mesafeler alarak gelelim, aralardaki ciddi olmayan olayları atlayalım... Bizce böyle kabul görmese de 1920'li yıllardan 40'lı yıllara dek, Atatürk döneminde, adı "Kürt İsyanları" konulan isyanların en fazla oluşuyla ya da öyle gösterilmek istenişiyle bilinir ki burada da yakın tarihin muteber kaynaklarından bu kıpırdanışların adının "Kürt İsyanı" olarak adlandırılmasının bile aslında tartışılır olduğu su götürmez bir gerçektir... Kaldı ki bu dönemin kıpırdanışlarındaki İngiliz, Fransız ve Ermeni dokunuşlarını ve hatta harekete geçilmelerdeki dinamo vazifesi görüşlerini, açık ve net oluşu itibariyle ana hatırlatmaya dahi lüzum görmüyorum... Evet, İnönü demlerine gelindiğindeyse birtakım basit raporlarla ve olaylarla karşılaşmaktayız ki aslında bunların neredeyse tamamı İnönü'nün şahsi ve fevri tavırlarıyla değerlendirilse yeridir... Hızlı ilerlemek gerekliliğinden gerçekten abartışlardan öte ciddi olay ve bu olayların gerçekleştiği zaman dilimlerini de es geçmeden meselemizin seyrini 70'li yıllara ve özellikle 80 öncesine dek getirdiğimizdeyse müşahade edeceklerimiz şöyle: 1978 Kürdistan İşçi Partisi'nin yani PKK diye bildiğimiz yapının kuruluşu... PKK'nın kafa takımının 80 İhtilali'nden önce yurt dışına çıkışı, tabi yine tarafımızca meselenin bu boyutu ayrıca ele alınmalıdır... 80 İhtilali'nden önceden haberdar olunup yurt dışına çıkışla birlikte PKK'nın Türkiye'deki ihtilal dönemini yurtdışında geçirerek dönemi lehine çevirişi ve örgütlenişi... Belki gözlerden kaçan ya da kaçırılmak istenen ihtilal sonrası Özal Döneminin meseleyi satıh üstü değerlendirişi ve bu değerlendiriş sebebiyle de çözümlerinin ya da ürettiklerini sandıkları çözüm önerilerinin basiretsizliği... 90'lı yıllara ilerlerken ilk ciddi PKK eylemi diye bilinen 1984 Eruh ve Şemdinli saldırısı...
PKK'nın oluşu ve yapılanması denilebilecek tarihin başlangıcı ve 90'lı yıllarda ivme kazanmasıyla devam edelim meselemize... 84 Eruh ve Şemdinli büyük ölçekli silahlı saldırısından sonra PKK yapılanmasını hızlandırmış ve 90'lı yıllarda eylemlerini sürdürmüş ve artırmıştır... Malümunuz üzere 1993 yılında PKK eylemleri had safhasına, doruk noktasın ulaşmıştır... 1999 "Bebek Katili" yakalanışı ve yargılanışı... 2002 Genel seçimleriyle AKP'nin iktidara gelişi ve ardından 2007'de tekrar iktidara gelişi...
İşte 84 sonrası, 99'da yakalanış ve 2002'de iktidar değişikliği ve 2007'de AKP'nin tekrar iktidara gelişi... Bu seyirde en doğru söylem "Güvenlikçi Politikalar" denilen söylemdir belki de... İzlerin birbirine karıştığı bu dönemde tek seçilebilir olan, kesin ve net olan "Güvenlikçi Politikalar"dır... Meseleye dair söyleyeceğimiz en ehemmiyetli noktaysa bu tarih ve bu tarihten sonra değişen politikaların tarihi seyirde iyi irdelenmesi üzerine olacaktır...
Yukarıda dedik ki bu meseleyi anlama ve algılamada belki de kilit rol oynayacak, düğümü çözmeye yarayacak, zihinlerdeki bulanıklığı gidermeye yarayacak şu isimler çok iyi bilinmelidir:
Henri J. BARKEY...
Profesör David PHİLLİPS...
Ve belki de birçoğumuzun aslında ismine aşina olduğu bir şahıs, Cengiz ÇANDAR...
Neden? Çünkü herkesin ittifakla kabul ettiği bir şey varsa o da şudur ki 2007 sonrası izlenilen politikanın "Güvenlikçi Politika" olmadığı ayan beyan ortadadır... Mesele "Açılım" olmuştur, "Süreç" olmuştur... Teker teker saymaya gerek duymadığımız meseleye dair türlü gelişmeler cereyan etmiştir...
İşte burada ilgilendiğim şeyse "Güvenlikçi Politikanın" terkedilip terkedilmemesi ya da bu politikanın doğru olup olmadığı değil, yerine izlenilen 2007 sonrası politikalardır...
2007 Sonrası politikalarının; "Açılım", "Süreç" ve dahi bugün gelinen noktada "Akil Adamlar" ve meclis komisyonları... Bütün bunların fikri temellerinin kökü bizde midir? Bu uygulamalar bizim öz irademizle mi gerçekleşmiştir? Bu uygulamaları kim, neye binaen, kimin ve neyin için ve ne amacıyla yapmaktadır?
İşte şimdi size bu üç ismin:
Henri J. BARKEY...
Profesör David PHİLLİPS...
Ve belki de birçoğumuzun aslında ismine aşina olduğu bir şahıs, Cengiz ÇANDAR...
Kimdir bu isimler? Türkiye'de bulunmuşlar mıdır? Ne işle iştigal eylerler? Meselemizle ilgili çalışma yahut da uğraşları var mıdır? Nerelidirler? ABD ile ilişkileri mevcut mudur? Mevcutsa Obama'yla temasları var mıdır? ABD ile ilişkiliyseler, ABD'de görevleri var mıdır? Dönüm noktamız olan 2007 tarihi ile ilgili nasıl bir bağları vardır? Cengiz ÇANDAR isminin bu isimlerle ne ilişkisi vardır da bu isimler arasında sayılmıştır? Türkiye'de ilk dikkate şayan 2007 dönemi "Kürt Raporu" kimindir? Bu rapor nereden esinlenerek hazırlanmıştır? Bu saydığımız isimlerden TRT'de bir dönemler birlikte çalışanlar var mıdır? 2007 Tarihli "Kürdistanda Çatışmayı Önlemek" raporu kime aittir, maddeleri nedir, 2007 sonrası Türkiye'deki gelişmelerle parelellik arz eder mi? Yine 2007 tarihli "PKK'nın Silahsızlandırılması" raporu kimindir?
Yazımı bu sorularla noktalandırıp, soruların cevabını bir sonraki yazımda kaleme alma ihtimaliyle birlikte şimdi size yeniden yazımın başındaki ilk satırlarımı hatırlatmak isterim: Kimsenin fikrini değiştirmek, kimsede algı oluşturmak derdinde değilim... Bu soruların cevabına çok basit bir şekilde ulaşılacağı gibi, soruların cevabına ulaşanların da yapbozun parçalarının zihinlerinde yerini…

YORUM YAZ
TOPLAM 2 YORUM

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.

  • - O.Kürşat YORGANCI:10 Mayıs 2013, Cuma 00:53

  • - O.Kürşat YORGANCI:10 Mayıs 2013, Cuma 00:47