Istırap ve acı çekme, geniş bir akla ve derin duygulara sahip olan insanlar için bir mecburiyettir. // Suç ve Ceza//
F. DOSTOYEVSKİ

Hayat bazı insanlar için sırtını etten bir duvara dayayıp zaman avcılığı yapmak kadar basit olsa da, biliyoruz ki kimsesi olmayıp sadece güneşin temas edilmemiş sıcaklığıyla idare eden insanların keskin duygularına paralel olarak bir yaşam stili planlamak, yaşam yolundaki başarı kaynağımız olacaktır. Kendisini hayatta değerli biri olarak hisseden insanlar, mutlaka meydana gelen olaylardan duygusal anlamda etkileneceklerdir. Aslında bu kendimize karşı geliştirdiğimiz sorumluluk bilincinin bir gereğidir. Olaylara mantıklı yaklaşmak beynimize, zihinsel bir terapi fonksiyonu kazandırmak gibi görünse de, bu yaşanılan aksiyona bir reklam arası vermektir. Uyanıp uyandığınızda aklınıza ilk o gelecektir. Evet o …
O kadar ülke var evrenin içinde küçük bir yer kaplayan dünya denen bu gezegende… Bütün ülkelerin de topraklarında yaşayan farklı ten renginde, farklı göz renginde ve farklı siyasi görüşte olan insanlar yaşam sürüyor. Aslında herkes aynı şeyin peşinde koşuyor ama bilinçaltı duygular birer fark kaldırımı sıkıştırıyor araya… Ve biz insanları bu şekilde değişik alt kategorilerde çeşitli sınıflara ayırıyoruz. Her gün istilalar tarzında doğumlar oluyor ve gerisini sadece inançsal olarak bildiğimiz haliyle kavimler göçünü aratmayan ölümler… Ağızlar tatsız, gönüller mutsuz ve göçen herkesin bıraktığı buruk hayalleri izleyen yorgun gözlerden akan yaşlar… Kimsesiz kalan hayaller kendilerini öksüz hissederlermiş ve yıkılmazlarmış asla… Tıpkı ahiret inancının yeniden dirilişi prensibine göre eski uygarlıklarda ölüleri eşyalarıyla birlikte gömmeleri örneği gibi, hayallerinizde sizin dirileceğiniz günlere gebe kalmanın onuruyla bekleyişin umudu olurlar… Dünyada bunlar yaşanırken doğasal olaylar olur, bir yandan ağlayan insanların diğer yanında gülen insanlarla yüz hatları nötrleşir. Bunların hepsi dünyada bir film şeridine kameralanırken siz sadece birini seversiniz, sadece birine aşık olursunuz… Sonra hayallerinizi süsleyen o insan, rüyalarınızda da sizinle beraber olur. Onu öpersiniz, kokusunu içinize teneffüs edersiniz ama uyandığınızda bir yorganın altında bir örümcek pozisyonu almış gibi kendinizi kasılmış hissedersiniz. O gününüzü hep onun rüyanızdaki gülümsemesinden aklınıza çektiğiniz o fotoğraf karesi ile gözlerinize ziyafet çekip, içinizde kabuklaşamayan bir yarayı kalbinizin üzerine tekrar kanatırsınız.
Bir sevgiliniz olsun… Uzunca ailenizi tanıtın ona, rüyalar tadında evlilik hayalleri kurun… Sonra bide çocuk planlayın. Hatta birbirinizden başkasının size haram olduğunu da mutlaka birbirinize söz verin. Bağlanın işte, aşık olun, öpün elini tutun, saçlarına dokunun ve kokusunu soluyun… Ve seni seviyorum deyin gözlerinizi onun gözleriyle perçinleştirerek… Sonra üşüyün birbirinize karşı. Soğuk davranın birkaç gün. Sonra birbirinize göre olmadığınızı anlayın ve o korkunç gerçeği hayatta yeniden güncelleyin. Şeytanlar ikinizden birine taraftar olmak için yazı tura atarken siz ayrılın… Gözyaşlarınızı tutamayın, sesiniz boğazınıza düğümlensin. Kimse bir şey sormadan konuşmayın. Kendinize sigara ikram edip, müsait bir zamanda da birkaç içecek karıştırın kırmızısından beyazına kadar ve ısmarlayın kendinize… Bir yandan da canınız nargile çeksin ve siz dumanıyla dertleşin. Hatta gözünüz havada anlamsız hareketlerle sizden uzaklaşan dumana takılırken, aklınıza bırakıp giden sevgililer gelsin. Kendinizi yetimhaneden atılmış bir çocuk gibi hissedin.

Hani her türlü sorununuzu paylaştığınız sizden başka bir canınız daha vardı ya işte o artık yok. Problemlerinizi ona anlatarak hafiflerdiniz. Ama o dönüp dolaşıp sizin başınıza en büyük problem oldu. Artık uykusuzsunuz ama yatağınız size düşman, karnınız aç ama her şey tatsız geliyor. Ve yine en anlamlı okunuyor şarkıların sözleri. Yüreğiniz ise gözlerinize yansıdığı kadarıyla kendisinden kopan bir parçanın derdinde…