ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Mutluluk insana çok yakışıyor

Osman Atcı

17 Temmuz 2013 Çarşamba 11:54
  • A
  • A

İnsanın yaratılış gayesi nedir ki? İnançsal boyutta bu sorunun cevabı Tanrı’nın varlığına ve ilahiyetine hizmet edecek davranışlarda bulunmak olarak anlatılsa da, bu düşünce onca dünyevi meselelerce ışınlanmış bulunmaktadır.

Herkesin mutluluk yönünde çizdiği rotaların farklı olması, acaba insanların mı yoksa mutlulukların mı çeşitli türlerde olduğunu düşündürür. Elbette herkesin düşüncesi farklıdır. Ancak herkesin mutluluk duyacağı olgularda farklıdır. Bu içinden çıkılmaz durum da, insanı doğru gittiği yoldan saptırıp derin şarampollerde büyük evrimler geçirmesine neden oluyor. Bu yaşanılanların sonucu her şekilde tartışılabilir. Ancak yaşanılan bu evrimi görememek mümkün değildir. Örneğin son yıllarda, seslerini değiştirerek konuşan gençler, ya da kadınlar ve erkekler arasında dolaşan birbirlerine benzeme yarışları yakın geçmiş zamanda sonuç vermiştir. Çeşitli ağır ameliyatlarla cinsiyetlerinde saf değiştirenler gibi…
Mutlu olmak bir içtenlik harekatıdır. Ama bu ortamı bozacak olan insanlarda hayatınızda mutlaka yer edineceklerdir. Ancak bu insanlar için sınır belirlemek neredeyse imkansızdır. Bu sınırlar en sevdiğinizle en sevmediğiniz arasında değişen kişilerden oluşmaktadır. Şöyle ki, en sevdiğinizden beklemediğiniz davranışlar sizi çok üzerken, en sevmediklerinizden işittiğiniz bir kelime de sizi en az bunun kadar üzer. Ama hayatınıza bir yön vermek zorundasınız. Kimisi bu yönünü insan içine karışıp yabancılaşmaya, kimisi de bir mağarada tekil yaşamcılığa çevirir. Acaba hangisi mutluluk fideleri yeşertir? İnsanlardan kaçmak bir kurtuluş çaresi değildir, sadece bazı avuntuları gerçek sanıp yıllarca bunların sahte mutluluğuyla şeker ve tuzdan kurduğunuz evinizin, bir nisan yağmuruna kurban gitmesi misali kadar mutluluk sahibi olursunuz. Bir insanın çevresindeki onca olaya karşı duyarsız kalması mümkün değildir. O yüzden ilgi bölgemize giren olay sayısını azaltmak, olumsuz olaylardan uzaklaşmayı sağlayabilir. Bu da insanlarla belirli oranda mesafelenmek ile mümkün olur. Ancak çok üzücü hatta yıkıcı bir olay sonunda insan çevresindeki herkesi silmeyi göze alarak , sadece kendi etrafında cereyan edecek olaylarla baş başa kalır. Yani yalnız yaşamaya karar verir. Bu karar tekilciliğin en hat safhası değildir. Çünkü doğaya salınan bir kafes kuşu misali, tamamıyla doğal bir hayatın üyesi olan insanlar var. Acaba her şeyden soyutlanıp hayatının bir kısmını bir mağarada geçirmek nasıl bir bilinçaltı oluşturur? Aslında iç dünyamıza bir ferahat kazandıracak olan bu yaklaşım, bizi mutluluklardan haberdar eder.

İnsan illaki dünyadaki bazı görevlerini yerine getirmelidir. Bunlar arasında Tanrı’nın büyüklük potansiyellerini göz önünde bulundurarak boyun eğmek başta gelen görevlerden olmalıdır. Ancak farklı ideolojiler toplumlar arasında bir kavram karmaşası haline gelen dini kuralları yok saymakla yükümlenmişlerdir. Bu fikirlerin geleneklerimizden daha üstün bir noktaya sabitlenmesi, yaşantımızın her kısmına zarar veriyor. Bazen de toplumda burjuvalaşan insanların, blok bir hayat yaşayıp kendisiyle ilgilenecek fırsatı olmayan insanlar tarafından ilginç yorumlarla bazı kıstaslar eşliğinde eleştirilmesi, duygusal açıdan insanlar arasında soğuk savaşlar yaratıyor.

İnsan mutluluğa layık bir varlıktır. Sevgi ise mutluluğa öncülük edecek olan masum bir efsanedir. Tıpkı nisan yağmuru sonrası, hoş toprak kokusu gibi, mutlulukta sevgiden sonraki en tatlı anlardan ibarettir.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.