ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Hayatınızın adını aşk koyun

Osman Atcı

19 Temmuz 2013 Cuma 11:03
  • A
  • A

‘’Aşk; ince ruhların detaylarının dışa vurumlarıdır.’’

Bir bedene tutulmak, bir yüreğe büyülenmek ve hayatını bunların sahibi olan aşktan bir tene göre planlamak, insancıl yaşamın gölgesinde gelişen olaylardır.

Tanışmak, tutulmak ve gerçekten derin bir sevgi beslemenin ardından gelen aşk, günümüzde ender rastlanan mutluluk kuramının başlangıç hattıdır. İnsana duygusal bir pencereden bakılacak olursa, bedenin sadece kaporta görevi gördüğünü, ancak insanın özünü duygularının oluşturduğunu anlamak basittir. Bu ince tahlile müteakiben, insanın derin duygu kuyularında yalnız bırakılmaması gerektiği sonucu çıkar. Bu durumda her insanın bir hüzün ve sevinç bürokratı olduğu kanısına varılır.
Her fert çocukluk çağından itibaren duygularını taşıyamamaya başlar. Aslında iç güdüsel olarak gelişen bu durum sevgi kategorisindeki duygularını başka bir yüreğe transfer etmeye neden olur. İşte hayatındaki ilk göz ağrın, ilk sevdan, ilk hüznün, ilk sevincin ya da ilk aşkın… Adını ne koyarsanız koyun, her insan bu yoldan geçmek zorundadır. Belki de insanın insan olması için bu kural mutlaka gerekliydi.

Doğal bir yaşantının aşktan yana şanslı olan bireylerine tanınan bu ayrıcalık, belki de hayatın en büyük torpili ya da sıradan olmayan bir toleransıydı. Öyle ya; yaşamının neredeyse hepsini kocaman bir şehirde, kalabalıklar arasında ve kaldırımların kimsesizliğiyle geçiren insanların hayatlarında komplike olaylar sınır tanımıyor. Bunların en uç noktalarını uzun yıllar evli kalıp ayrılan eşler, gece hayatlarında içki komasından ölen gençler ve körelmiş duygularla karşımıza çıkan insan demeye bin şahit isteyen yaratıklar oluşturuyor.

Diğer taraftan tabii bir düzenin ürünü olan insanlar yaşam sürüyor. Sanırım mutluluğun da en kalıcı şekilde montajlandığı yerler buralar. Bu kesimin sürekli yenilenmekte olan aşk hukukundan da soyutlanmış olmaları, onlar için mutluluk kapılarını sonsuza dek açık bırakıyor. Acı kavramını, sadece çok sevdikleri yakınlarının vefatlarından duydukları derin üzüntü olarak biliyorlar. Aşkı en güzel şekilde temsil eden bu insanlar aşk acısından muaf tutulmuş durumdalar.

Böyle bir yaşam tarzını kim benimsemez ki? Demek ki, akli düşüncelerin her zaman doğru yola çıkmadığını, kalbi duyguların ise mutluluğu yakalayabilecek bir potansiyelde bulunduklarını, haklı bir yaşam felsefesi olarak görmek gerekiyor. Öyleyse insanlar arasındaki en büyük yarış olma yolunda ilerleyen alafranga zihniyetlerinin bir an önce parçalanması lazım. Batıya olan özenti en doğal ve saf duygularımızı köreltiyor ve insanı aşktan yana kalın zincirlere vuruyor. Bu gidişatın farkında olmak aklımızı başımıza toplama fırsatını bize karşılıksız bir şekilde sunar.

Geleneklerimizin tuhaf yaklaşımları da bazen yaşantımızın sevgisel noktalarına zarar veriyor. Örneğin aşktan duyulan utanç kavramı, geleneklerimizin bize ölüden kalan borç gibi bıraktığını düşünmek, bence haklı bir yaklaşımdır.

Sade bir hayatın en sade üyesi olmak için çabalayan her insan, mutluluğa bir adım daha yaklaşmış demektir. Bu da aşk merkezli bir yaşamın başlangıç kısmıdır.


OSMAN ATCI

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.