ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Gezi Parkı: Notlar...

Ömer F. Yıldız

10 Haziran 2013 Pazartesi 01:10
  • A
  • A

Bu Gezi Parkı eylemleri üzerine yaşanan hadiseler o kadar birikti ki, hangi birinden bahsedeceğini de şaşırıyor insan açıkçası. Onun için şu eylemler üzerine çok tartışılan meseleleri notlar halinde tartışmak daha iyidir sanırım.

EYLEMLERİN MEŞRUİYETİ

Eylemlerin ilk günlerinde, yani 31 Mayıs'tan 2 Haziran tarihine kadarki kısmında bana göre protestocuların eleştirilecek hiçbir tarafı yoktu. Hatta aksine polisin şedit ve acımasız müdahalesi ve emniyetin beceriksiz kriz yönetimi sonuna kadar tenkide layık vaziyetteydi. Ben de bugüne kadar birçok hususta polisi müdafaa etmiş, sağ görüşlü biri olarak ilk defa o eylemlerdeki müdahalesinde polisi suçlamıştım. Çünki yaptıkları iş değildi. Sabahın 5'inde güya kalabalık dağıtmak için yapılan baskın, oradaki gençlerin, kızların çadırlarının yakılması, kafasına göre biber gazı sıkan polisler... Kısacası ilk müdahalelerde oradaki insanları gururları kırılmış oldu. Zaten olayları büyüten en büyük hadise de buydu...

Cuma gününden Pazar'a kadar eylem gayet meşru ve tabii bir vakaydı. Polis ve emniyet tamamen haksızdı. Hükümet bu meseleyle ilgilenmemekte oldukça hatalıydı. Ama ne zaman? Eylemlerin ilk gününde....

Ta ki bu işin içine ambulansın arkasına takılan taksi misali fırsatçılar dadanana kadar... Eylemcilerin uzun müddetli direnişini fırsat bilen illegal yapılanmalar, vandalistler, fırsatçılar o samimi gençlerin başlattığı masum protestoyu kendilerine mal etmeye başladılar. Eylemi gençler yaptı, havasını illegal örgütler attı. Nihayet bu eylemler bir çevre müdafaası eylemleri olmaktan çıkıp, hükumet istifa, Tayyip istifa eylemleri haline geldi...

Amacı zaten sapmış eylemler bir de taşkınlık, şiddet, ahlaksızlık boyutuna varınca bu protestoların masumiyeti gittikçe azaldı. Polis arabaları, otobüsler, araçlar ateşe verilerek yollara barikat kuruldu. Polise çivili baseball topu fırlatıldı. Adana'da bir polis eylemcilere müdahale ederken şehid oldu! 12 yaşında kağıt toplayan zavallı bir çocuk şiddete maruz kaldı. İstanbul-Beşiktaş'daki Bezmi Alem Camii'nde bir cami adabına yakışmayan şeyler yapıldı. Ve son olarak Taksim'de biri yabancı uyruklu olmak üzere iki kadına TECAVÜZ EDİLDİ!!!

İşte eylemcilerin arasına sızan provokatör vandallar, Başbakan'ın deyimiyle "çapulcular", yaptıkları ihanetlerle demokratik bir eylemi çok farklı boyutlara sürüklediler. Eğer hürriyet adı altında başkasının canına, malına, ırzına hilaf getirecek şeyler yapılmışsa bir eylemde; o eylem artık benim nazarımda meşru değildir! Dolayısıyla kendini samimi eylemci olarak addedenler; bu haysiyetsizleri kendi bünyelerinden tasfiye etmedikçe veya lanetleyen açıklamalarda bulunmadıkça benim nazarımda katillerle, vandallarla, tecavüzcülerle aynı kefede olacaklardır. Çünki zulme rıza da zulümdür!!!

BEYNELMİLEL CAMİANIN DESTEĞİ

Soruyor insan kendine: Bugüne kadar "yeni Türkiye" olgusuna methiye düzen, hükümetin demokratik reformlarını anlata anlata bitiremeyen bir takım yabancı basın ne oldu da birden bir kaşık suda koparılan fırtınadan bu kadar hevesle bahseder oldu?

Bu nasıl bir medyacılık anlayışıdır, nasıl bir gazeteciliktir ki sosyal medya gruplarının yabancı dille gönderdiği mesajlardan yola çıkarak haber yapıyorlar? Bu olayları bir insan hakkı olarak gören BBC, CNN vs. olayların muhtevasını ne kadar biliyorlar da konuşuyorlar acaba? "Eziliyoruz, ölüyoruz, polis canımızı okuyor" tarzı pireyi deve yapan facebook mesajları böyle uluslararası itibar sahibi yayın kuruluşları için haber değeri taşıyabilmiş ise demek ki bu destek pek de sebepsiz olmamalı...

Zira Başbakan Erdoğan'ın son zamanlara IMF'e borcumuzu kapatması sebebiyle bazı karanlık mihrakları, bilhassa son zamanlarda çok zikredilen faiz lobisini zor duruma soktuğunu birçok kişi fark etmiş durumda. Başbakan'ın tavrından sadece ulusal değil, uluslararası bir rahatsızlığın da söz konusu olduğunu artık anlamış olduk bu destekler sayesinde. Bu olaylar turnusol kâğıdı vazifesi görmesi sebebiyle bir yönden iyi de oldu aslında... Keza yabancı basın desteği hususunda gazeteci Yiğit Bulut'a hakkını sonuna kadar teslim etmek lazım, çünki gezi parkı eylemlerinden bahsederken faiz lobisi kavramına değinen ilk şahıs kendisiydi...

BAŞBAKAN'IN HAVAALANINDA KARŞILANMASI

6 Haziran tarihi gezi parkı hadiseleri için büyük bir milat olmuştur. Zira yurtdışı seyahatinden dönen Başbakan'ı onbinlerce seveni karşılamış ve gezi parkı meselesine yeni bir boyut kazandırmıştır. Her ne kadar çapulcular oradaki kalabalığı "koyun" diye tahkir etmiş olsalar da o kalabalıktan mesajlarını fazlasıyla aldılar. Orada Başbakan'ı karşılayan kalabalık birilerine meydanın o kadar da boş olmadığını isbat etmiş oldu. Bu biriken kalabalık aynı zamanda eylemler başladığından bu yana her akşam tencere tava çalan laikçi teyzelere karşı biriken öfkenin de patlaması niteliğindeydi.

Tabi bu hususta mesajı alması gereken sözde aydın kesim ortamı yatıştırmaya çalışmak yerine suçu yine Başbakan'ın üslubuna atmayı yeğlediler. Yok Başbakan çok ayrıştırıcı konuşmuş, yok halk çok provokatif tezahüratlar yapmış vs... İyi ama bu sözde aydınlar eylemlerde günlerdir hükümete ve Başbakan'a küfredildiğinde acaba duyma kabiliyetlerini mi yitirmişlerdi? Bazı sanatçı müsveddeleri sosyal medyadan provokatif mesajlar attığında bunlar görme kabiliyetlerini mi kaybetmişlerdi yoksa? Eylemcilerin tarafında olanların istediğini yapması bir hak; ama Başbakan'ın buna haklı olarak tepki vermesi provokasyon öyle mi?

Kararı size bırakıyorum artık...

Evet, sanırım şimdilik bu kadar gezi parkı notları yeter. İlerleyen zamanlarda yeni atraksiyonlar meydana gelirse yine bazı notlarla burada olacağız inşallah. Özellikle bu eylemlerden yeni Türkiye çıkar mı, artık değişen bir takım şeyler olur mu, bunları konuşmak lazım...

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.