ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

“Acı Hayat” Yok!.. Hep Tatlıdır…

Nail Kaya

23 Ekim 2013 Çarşamba 03:45
  • A
  • A

Yunan ve Yahudi’nin tanrısı insan düşmanı… Tanrı insana komplo kurar insan tanrılaşmaya çalışır. Ama Allah Vedut’tur…

“(Allah) çok bağışlayandır, VEDUT’tur.” (Buruc Suresi: 14)

Vedut; çok seven ve sevilen… Ebu Hureyre (ra) âlemlerin Sultanı’ndan (sav) rivayet ediyor:

“Allahü Teâlâ (cc) kıskançtır, mü’min de kıskançtır. Allah’ın kıskanması, mü’minin Allah’ın haram ettiği şeyi yapmasıdır.” (Buhari)

Hadisteki “gayyur” yani kıskançlık; öfkenin kabarması ve kalbin gayrete gelme durumunu ifade eder. Çok zaman karı ile koca arasında meydana gelir. Allah hakkında bu manada kıskançlık mümkün olmadığından Allah’ın kıskanç olması hadiste de beyan edildiği gibi “Allah’ın kıskanması, mü’minin haram ettiği şeyi yapması”dır.

Ama Allah’ın “gazabı” neden “gayyur” kelimesiyle izah edilmiştir. Çünkü Allah ile kullar arasındaki irtibatın esasını “sevgi” oluşturur.

İlahımız; kendisinden daha çok başkasını sevmemizi azap sebebi saymıştır. Yürekleri titretecek ayeti okuyalım:

“İnsanlardan kimi de Allah’tan başka şeyleri O’na eş tutuyorlar da onları Allah’ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı.” (Bakara Suresi: 165)

Her şeyin başı sevgi… Her şeyin başı sevgi… Her şeyin başı sevgi…

Aşk, her şeyin başı…

Yüzünü başka yöne dönmen velev bir an için bile olsa ihanet… “Beni nefsimle bir an için bile baş başa bırakma” diye yalvarmış Resul (sav)!.. Kalbim bazen buğulanır ve bu sebeple günde 70 kere tevbe ederim buyurur.

İlk zamanlar, başına gelenlerden dolayı üzülürdü… Acaba? İşte bu “acaba”nın kendisini dağların eteklerine götürdüğü rivayet edilir. Bu acaba varsa yaşamak; çer çöp… Ama müjde gecikmedi:

“Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı.” (Duha Suresi: 3)

Müşriklerin hırlamaları, arkadaşlarına yapılan hücumlar, sevdiklerinin birer birer ölmesi, memleketini terk etmen Allah’ın seni bırakması anlamına gelmiyor… “Acaba” buharlaştı… Seni bırakmadı ve darılmadı… O da bunun üzerine şöyle yalvardı:

“Allah’ım!..

Kuvvetimin tükendiğini Sana arz ediyorum.

Gücümün azaldığını,

İnsanlar gözünde küçük düştüğümü Sana şikâyet ediyorum.

Ey Merhametlilerin en Merhametlisi!..

Sensin ezilmişlerin Rabbi!..

Sensin benim Rabbim!..

Beni kimlerin eline bıraktın?

Bana gaddarlık yapan yabancıların eline mi?

Yoksa davamı ipotek edecek bir düşmana mı?

EĞER SEN BANA GÜCENMEDİNSE,

KESİNLİKLE BUNLARA ALDIRMIYORUM.

Lakin iyiliğin beni rahatlatacaktır.

Senin nuruna sığınırım;

Karanlıkları aydınlatan nuruna,

Dünya ve ahiretimi kurtaracak nuruna…

GELECEK GAZABIN, BANA ULAŞACAK ÖFKENDEN

Kaçıp kurtulacak bir sığınak arıyorum.

Sana SIĞINDIM, YETER Kİ SEN RAZI OL.

Güç ve kuvvet Sen’dendir.

Yalnız Sen’den.”

Allah’ımız daha başlarken kendisiyle bizim arasındaki irtibatı Besmele ile izah buyurmuş. “Rahman ve Rahim…” Ama “besmelenin daha başına dönelim: “Ba”ya. Ba’nın yapıştırmak manasında olduğu söylenmiştir. Kendimizi ve işlerimizi Allah’a yapıştırıyoruz. Belki de bu yüzden Habibullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Besmele ile başlamayan her iş kesiktir.”

Allah’ımız kendisiyle biz arasına sevgi bağı koymuştur. Aşk düğümü…

Ya, bunca sıkıntılar, hapisler ve ölümler… Dehşet belalar…

Sevginin bedeli olmaz mı? İspat lazım. Bu sebeple;

“Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri.” (Bakara Suresi: 155)

Biraz; çok değil. Zaten dünya kaç günlük. Kaç paralık.

Ha, ister istemez… Geçim belası, korkularımız, yaralanmalarımız ve hastalıklarımız… Dağ gibi babamızın yerin altına girmesi, ayakları öpülesi analarımızdan ayrılmamız, tatlı dilli sevgililerimizi terk etmek zorunda kalmamız… Çocuklarımızın yani çiçeklerimizin bizden önce dünyayı terk etmesi… Oyalıyor, sevgi ile arama giriyor diyeceksin. Ama yıkılma!..

“Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman; “Biz Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz” derler.” (Bakara Suresi: 156)

Dünyada da Allah ile beraber değil miyiz; daha nereye döneceğiz? Öyle ama dünya, tabiatı icabı aşağılık hayat olduğundan Allah ile aramıza perde oluşturuyor. Başımıza gelenler kalbimizi meşgul ediyor. Bir de… Evet, bir de ayette şöyle dehşet bir mana var:

İlk ayette (Bakara; 155) korku, açlık, can ve mallarla deneneceğiz ifade ediliyor. Korku, açlık, can ve mallardan eksiltmek Allah’ın şanından değildir. Ama ne yaparsınız ki burası dünya… Sevgilerimizin sınandığı yer… Esas Allah’ı orada göreceğiz. Allah neymiş orada göreceğiz. Allah’ın musibet vermediğini daima sevdiğini ama daima sevdiğini orada göreceğiz.

Kulu, başkasını sevince tehdit eden bir Rabbe sahibiz… Sevgi ve muhabbet denizinde yüzüyoruz. Belki burada anlayamıyoruz ama orada göreceğiz. Burada sadece ipuçları var:

“İman edip salih amel işleyenlere, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele!.. Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandıklarında: “BU DAHA ÖNCE DE RIZIKLANDIĞIMIZ ŞEYDİR” derler ve o rızık birbirinin benzeri olmak üzere, kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevceler de onların. Hem onlar orada ebedi kalacaklar.” (Bakara Suresi: 25)

Buranın sivri sinek kadar değeri yok!.. Allah’ın şanı yücedir. Kendisinin ne kadar büyük olduğunu bir nebze ahirette anlayacağız. Verdikçe verecek… Verdikçe verecek… Hem de ebediyyen…

O’ndan başkasını O’nun gibi sevenler… Ebedi cehennem de soluklanacaklar. Sevginin de gazabında büyüklüğü orada… Bu gözlerle ve bu gönülle ancak bu kadar…

Dünyaya tatmin olmak manasız. Her nimeti büyük ama geçici. Gerçek orada görülecek… Ağızlar açık kalacak… Bu sebeple Resulullah (sav); “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanacaktır” buyurmuştur. Meseleyi biraz yaklaştıralım ve okuyalım:

“De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” De ki Allah’ındır. O merhameti kendi üzerine yazdı. Sizleri geleceği kuşkusuz olan Kıyamet Günü kesinlikle bir araya getirecektir. Kendilerine kıyanlar var ya, buna sadece onlar inanmazlar.” (Enam Suresi: 12)

“Merhameti kendi üzerine yazdı.” Anlamak zor. Bu sebeple Peygamberimiz (sav) bize şöyle izah buyurmuştur:

“Allah, gökleri ve yeri yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Bu rahmetlerden her biri gökle yer arası büyüklüğündedir. Bu rahmetlerden sadece bir tanesini yeryüzüne ayırdı. Bu tek rahmetten aldıkları pay sayesinde analar yavrularına, vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine karşı şefkatli ve sevecen davranmaktadırlar. Kıyamet günü gelince yüce Allah bu yüz bölümlü rahmetini tamamına erdirir.”

Meseleyi biraz daha iyi anlayabilmek için Hz. Ömer (ra) Efendimizin sözleriyle yazımızı noktalayalım:

“Bir keresinde Peygamberimizin huzuruna bir grup savaş tutsağı getirilmişti. O sırada memelerini ovalaya ovalaya bir yere doğru koşan bir esir kadın dikkatimizi çekti. Kadın esirler arasındaki bir çocuğu buldu, onu tutup bağrına bastı ve emzirmeye başladı. Bunu gören Peygamberimiz (sav) bize;

“Bu kadının çocuğunu ateşe atacağını düşünebiliyor musunuz?” diye sordu. Kendisine;

“Hayır, Allah’a yemin ederiz ki, onu ateşe atmamak elindeyken böyle bir şey yapmaz” diye cevap verdik. Bunun üzerine Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

“Allah’ın kullarına yönelik merhameti bu kadının yavrusuna karşı beslediği şefkatten daha güçlüdür.” (Buhari)

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.