ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

21 Temmuz 2013 Pazar 23:10
  • A
  • A

Hiç şüphesiz biz her şeyi kader ile yarattık. (Kamer Suresi 49)

Allah'ın her şeyi bir kader ile yaratması en büyük nimetlerden birisidir. Kader insanlar için çok büyük bir konfor, büyük bir rahatlıktır. Kadere iman eden, hayatındaki her şeyi, hayatı boyunca karşılaştığı ve karşılaşacağı her olayı Allah'ın kaderinde yarattığını bilen bir insan hayatı boyunca bunun rahatlığını, güvenini ve iç huzurunu yaşar.

Kadere inanan insan rahattır çünkü yarının endişesine kapılmaz. Yarın ne olacağını düşünüp endişe ve sıkıntılar içine girmez. Yarını Allah'ın, kendisi için mutlaka en hayırlı şekilde yaratacağını bilir.

Kadere inanan insan geçmişinde yaptığı hatalardan dolayı da mutsuz olmaz. Çünkü geçmişinde o hataları Allah'ın kendisi için yarattığı kader içinde yaptığını bilir, bunun hayır ve hikmetlerini düşünür. Pişmanlık duyup tevbe eder, aynı hataları tekrarlamamaya gayret eder. Kaderde Allah'ın hatayı da insanın vazgeçmesi, tevbe etmesi için birçok hikmet ve güzellikle yarattığının farkında olur.

Kadere inanan insan ölüm anının da kaderinde olduğunu, Allah'ın dilediği vakitte, yerde ve dilediği şekilde canını alacağını bilir. Allah'ın canını almak için takdir ettiği zaman geldiğinde, hiçkimsenin ve hiçbirşeyin kendisini koruyamayacağını bilir. Bunun için tevekküllüdür. Allah'a inanıp güvendiği için ahirette sonsuz güzel bir yaşam ümidindedir. Allah'ın rızasına uyarak ve kadere iman ederek yaşamış olmanın vicdan rahatlığı içindedir.

Bu yazımızda başımızdan geçen gerçek yaşanmış bir olayı ve kaderin değiştirilemeyeceğini yazmaya çalıştık. Tüm insanların bunun gibi hikayeleri muhakkak vardır. Önemli olan bunları yaşadıktan sonra tefekkür edip sonuca bakmaktır.

1992 yılında Keles’ten Bursa’ya öğretmen arkadaşım Selahattin’le birlikte gezmeye geldik. Ulu Camii heykel arasında gezerken Selahattin öğretmenin Ömer adlı arkadaşına rastladık. Ömer bey bizi evine davet etti gittik. Yemek sohbet muhabbet derken yatsı namazından sonra ben yattım. Onlar iki arkadaş sohbete devam ettiler eski günlerin muhabbetine dalmışlardı. Ertesi gün Ömer bey benim bekar olduğumdan bana uygun bir hanımla evlendirmek istediğini söyledi bende kabul ettim.

Keles’ten 112 Hızır Acil Servis gibi herkesin zor durumunda yardımına koşan, kimseden ücret almayan Erdem hocanın arabasıyla 3 saat uzaklıktaki yere kızı görmeye gittik. Gördük tanıştık herhangi bir sorun çıkmadı iki tarafta durumu kabul etti. Daha sonra Bursa’da görüştük.

Aracı arkadaşlarımızın hepsi dindar, memleket için canını ortaya koymuş Alperenlerdi. Fakat kız bizim İzmir Karşıyaka’lı olduğumuza aldanmıştı. Tabii ki onun düşündüğü gibi bir Karşıyaka’lıyı karşısında bulamadı. Daha sonra ki görüşmelerimizde her şeyi açık açık konuştuk ve dostça ayrıldık. Herşey başlamadan bitmişti.

Arada ki arkadaşlar olayı kabul edemediler, tabii ki çok kızdılar neticede olay bitti. Ama arkadaşlar için olay bitmemişti ve konunun üstüne gittiler. Kızın hayır demesinin sebebi beni aşırı dinci bulması imiş. Bu sebep üzere tekrar arkadaşlarla gittik. Bize Müslüman derler aşırı dinci ne demek. Yani biz beş vakit yerine yedi vakit mi namaz kılıyoruz ki aşırı dinci olalım. İçki sigara içmiyorsak namuslu isek bunun adına aşırı dinci denmez Müslüman denir. Netice yine sonuç alamadık.

Okullar yarı yıl tatiline girdi, ardından yaz tatiline girdik. Eylül ayında Bursa’ya gittim. Aradan sekiz ay geçmişti kızın kabul ettiğini söylediler. Gittik tekrar görüştük çok pişman olduğunu geçen zaman zarfı içinde kendisini bir öğretmen ve bir doktorun istediğini ancak onlardan günümüz tabiriyle elektrik alamadığını söyledi. Görüşmeden önce her konu aracılar tarafından a dan z ye konuşuldu. Ve netice olarak sorun yok her şeye tamam deniliyordu. Bu sefer benim tarafımdan bazı sorunlar çıktı. İçimden evet demek gelmiyordu. Fakat hayır da demedim. Gene sonuç alamadık. Aradaki arkadaşların teması devam etti. Bu durum bir yıl böyle sürdü gitti. Bir yıl sonra köye telefon açtılar ve sen istiyorsan bizde istiyoruz dendi. Tabii ki kabul etmedim.

Bu olayda ilginç olan şudur. Evlilik konuları konuşulunca İzmir’e gitmiştim. İzmir’de Ali Hoca lakaplı bir hoca vardı. Hocaya olayı anlattım ne diyorsunuz dedim. Oğlum 3 gün arka arkaya rüyaya yat dedi. Yattım gördüklerimi Ali Hoca’ya anlattım. Rüyamda İzmir fuarındaydım. Meşhur paraşüt kulesinde arkadaşlarım Selahattin, Erdem ve Ömer beni paraşüte bağladılar aşağıya attılar. Bir alttaki balkona takıldım. Arkadaşlar ve görevliler geldiler paraşütte bir sorun yoktu ve normal olarak inememiştim. Tekrar beni aşağı attılar bu seferde bir alttaki balkona takıldım. Yine bir sorun yoktu, bu defa kimse yanıma gelmemişti ve aşağıya inememiştim. Atlamaktan vazgeçtim paraşütü çözdüm yürüyerek aşağıya indim. Rüyayı Ali Hoca’ya anlattım. Şöyle dedi; “sen istersen bu iş olacak” dediği gibi de olmuştu.

Ne yerde ne de kendi canlarınızda meydana gelen hiçbir musibet afet, hastalık yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir Kitapta yazılmış ezeli bilgimizde tesbit edilmiş olmasın. Doğrusu bu ALLAH’a kolaydır. (Hadid Suresi 22).

Başınıza gelecek olayları, önceden bir Kitaba yazdık ki elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve ALLAH’ın size verdiğiyle sevinip şımarmayasınız. Çünkü ALLAH, kendini beğenip övünen kimseleri sevmez. . (Hadid Suresi 23).

Demek ki bu olayda yukarıdaki ayetleri okumak değil yaşamak gerekiyormuş anlamak için.
Demek ki Kur’anı Kerim sadece okumak için değil, insanın her ayeti yaşaması için inmiş.

Bir işi murad etme.
Olduysa inat etme.
Hak’tandır reddetme
Mevle görelim neyler.
Neylerse güzel eyler

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.

YORUM YAZ
TOPLAM 1 YORUM

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.

  • - samican:22 Temmuz 2013, Pazartesi 01:04

    harika bir yazı güzel insan eline ve kalemine sağlık.