ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

DEJENERE TASAVVUF

Mustafa Hakkı Söyler

24 Şubat 2014 Pazartesi 13:40
  • A
  • A

Ne yazık ki günümüz toplumunda kendini Mürşid-i Kamil, İnsan-ı Kamil, Arif yada kendine ne isim takmış olurlarsa olsunlar bir takım insanlar peyda olmuşlardır. Amaçları sadece nefsani olup milletin DİN duygularıyla oynayıp peşlerinden sürüklemektir. Yâni, İslâmi olmaktan çıkmış, gayr-i İslâmi bir duruma manzaraya bürünmüştür. İçinde içki vardır, sigara vardır, haramlar vardır, itikadda bozukluklar vardır; bu da dejenere tasavvuftur. Dejenere tasavvuf, tasavvufun adını karartan bir çizgidir. Aslında tasavvuf değildir ama adı tasavvuf olduğu için yüz karası olmaktadır. Ve tasavvufa hücum edilmesine, tasavvufun dindarlar tarafından tenkid edilmesine sebep olmaktadır. Bazı ulema çıkıp aleyhinde konuşmaktadır: "Böyle tasavvuf mu olur?" diye. Çünkü bid'atlar vardır içinde, çünkü haramlar vardır, çünkü yalanlar yanlışlar, yanlışlıklar vardır. Bu gibi kişiler ağızları çok güzel laf yapmakta edebiyatı çok iyi kullanmakta lakin söyledikleriyle yaptıkları uyuşmamaktadır. Oysa unutmamalıdır ki kişinin söylediği üzerinde olmalıdır, yaşayışına yansımalıdır, anlattıklarıyla yaşantısı bir tezat oluşturmamalıdır. Ondan dolayı da haklı olarak tabii başta biz tenkid ederiz, ediyoruz zaten.

İçki Hakkında;
Hacı Bektâş-i Veli'nin hayatı hakkında bazı bilgiler paylaşacağım sizinle. Ondan sonra, görüşleri ve Makalât içindeki fikirleri hakkında iddialı şeyler söyleyeceğim. Mevcut bilgileri değiştirecek, altı kırmızı kalemle çizilecek şeyler söyleyeceğim.

Eserine bakıyoruz; eserinde Sahâbe-i Kirâm'in hepsine hürmet var, ayırım yok. Namaz var, oruç var, zekât var, hac var. Helâli helâl biliyor, haramı haram biliyor. Şeriatin emirlerine bağlı olduğunu açıkça ifade ediyor. "Bunlardan birisi eksik olursa, insan Allah'a ulaşamaz!" diye açıkça söylüyor. Daha başka şeyler de söylediğini biraz ilerde anlatacağız. "Demek ki, şimdi bilinen bazı şeyler doğru değil"!.. Bunun da altını çizerek, kesin olarak, patentli, isbatlı söyleyebilirsiniz ki, öyle değil. Şeriatin ahkâmına bağlı, saygılı, namazlı niyazlı bir kimse olarak görünüyor, eserinde.
Şimdi Hacı Bektâş-i Veli hakkında kimisi diyor ki: "Bu Hacı Bektâş-i Veli sarkık bıyıklı bir şamandı. İçki içerdi, şöyleydi, böyleydi. Tam orta Asya'nın şamanizmini getirmiş, Kırşehir'de uygulamıştır."
Kimisi de diyor ki:
"Hayır, o Hacı Bektâş-i Veli idi. Hakikaten evliyâdan bir kimseydi, namazlı niyazlı bir kimseydi." diyor.

Hacı Bektâş-i Veli hakkında, nasıl bir insandır, onu anlamak için bir Makalât'ı var elimizde. Makalât'ını iyice okursak, iyice tahlil edersek; Hacı Bektâş-i Veli'nin nasıl bir insan olduğu ortaya çıkar. Hacı Bektâş-i Veli, Sünnî inancını sergiliyor bu kitapta. Şii olduğunu, Alevi olduğunu gösteren bir şey yok. Namaza saygı var, hacca saygı var.
Yâni, şeriatçi.
Bazıları üzülecek ama, Hacı Bektâs-i Veli "Şeriatçi".
Yunus Emre nasılsa, Mevlânâ nasılsa, o da öyle bir kimse. Yâni üçü arasında bir fark yok. Hacı Bektâş-i Veli diyor ki: "Kul, Allaha 40 makamda erer.
Bu kırk makamın 10’u Şeriat’tadir. Yani ilkokul.
10’u Tarikat’tadır, yani ortaokul.
10’u Marifet’tedir, yâni lise. (Siz anlayasınız diye, onlar liseyi filân bilmezlerdi; siz biliyorsunuz.)
10’u da Hakikat’tedir, yâni üniversite, yüksek tahsil.
Diyor ki, "Bu kırk makamın birisi eksik olsa, iş tamam olmaz. Kırkının da eksiksiz, tam takım mevcut olması lâzım!" Buna bastırarak söylüyor Hacı Bektâş-i Veli. Ve misal veriyor: ''Bir insan bir farzı inkâr etse olmaz!'' diyor. "Haccı kabul etmese olmaz!" diyor. "Namaz kılmasa, oruç tutmasa olmaz!" diyor. Şimdi sen buna nasıl şaman diyebilirsin? Bu fikirleri böyle bastıra bastıra söyleyen bir insanı, nasıl başka bir yafta ile lekeleyebilirsin? Efendim, Bektâşiler içki içiyorlar. Hacı Bektâş-i Veli'yi anma gününde kupalar yetmiyor, kova ile şarap dağıtılıyor. Kırmızı şarap mı istersiniz, beyaz şarap mı istersiniz? Kova kova, maşrabayı daldır, küp küp. Hacı Bektâş-i Veli diyor ki bu kitabında, "Bir kuyunun içine bir damla süçi damlasa." Süçi ne demek? İçki demek, eski Türkçe. "Bir kuyunun içine bir damla içki damlasa, kuyunun bütün suyunu murdar eder; çünkü haramdır." diyor Hacı Bektâş-i Veli.
Ne yapmak lâzım? Kuyunun suyunu dışarıya çıkartmak lâzım! Kova kova dökeceksin dışarıya, kuyunun suyunu boşaltacaksın. "Ve..." diyor, bakın içki hakkındaki kanaatine: "Ve bu suların dışarıya döküldüğü yer yeşerse, çimen bitse ordan ıslak olduğu için. Ve o çimenden koyun yese, takva ehli insanlar o koyunun etini bile yemezler!" diyor. Ben demiyorum, Hacı Bektâş-i Veli diyor. "Çünkü,"diyor, misal veriyor okuyucuları anlasınlar diye: "Bir şisenin içine içki koysalar, ağzını sımsıkı kapatsalar, deryanın kenarına götürseler yıkasalar, yıkasalar, yıkasalar. İsterse on yıl yıkasınlar, yine temiz olmaz. Çünkü içi içkidir, murdardır." diyor. İçki hakkındaki görüşü bu. Yâni, en önemli şeylerden birisi.

Sigara Hakkında;
Sigaranın ne kadar zararlı olduğunu biliyoruz, peki niçin kimse resmen ve kesin olarak haram diyemiyor? Çünkü islam şeriatince resmen bir ictihat yapılması, haramdır diye büyük alimlerin onayıyla fetva verilmesi gerekiyor. Bu
ise şimdilik mümkün değil. Çok sebepleri var.

Yani kıssadan hisse; İnsanın kendisine zarar vermesi hem haramdır hem de büyük günahlardan biridir

İSMAİL HAKKI BURSEVİ HZ. NİN SİGARA FETVASI
Büyük alim ve mutasavvıflardan İsmail Hakkı Bursevi (K.S.) Hazretleri Ruhu-l Beyan Tefsiri'nin 1. cildinin sonunda kendisini anlatırken Türkçe olarak şöyle yazıyor; Şam'da (1700 ün ilk yılları) ikametim sırasında Muhyiddin-i Arabi k.s. Hz’leri birkaç kere adeta bizzat karşımda durdu ve bana tütün hakkında; öyle ki halk ona yaprak (tütün) der. O bizim yanımızda pis ve haramdır. Buyurdu. (İbni Arabi 1200, Bursevi Hz, 1700’lerde yaşadı) Ve şeyhim Abdulbaki Hz’lerinden de duydum ki; "Tütün içen nefsani ve şeytani bir davranış içindedir."

Yine İsmail Hakkı Hazretleri hazırladığı Hadisi Erbaiyn'in 6. Hadisi Şerifinin Şerhinde şöyle buyuruyor: "Bir şeyin zararı asli fıtrata ( yaratılışa) dokunuyorsa diğer zararlılardan daha çirkindir. Mesela tütün gibi ki bunun zararı doğrudan fıtrat-ı asliyedir. İbadetlere karşı bir ağırlık ve isteksizlik meydana getirir." Ruhul Beyan'da Vakıa suresinin 43. ayet-i kerimesinin tefsirinde ise "Diğer tefsirlerde tarif edildiği gibi bu tütün haramdır." buruluyor.

"Ve bir de kapkara dumandan bir gölge içindedirler. (Vakıa 43)" Alacasız, düz siyah yani kapkara dumandan bir gölge var. "yahmum" dumandır. Kamusta olduğu gibi: "Humme" den müştak yef'ulün vezninde, her şeyden siyah manasınadır ki bu da kömürdür. Nitekim Arap, siyahlık şiddetli olduğu zaman; "eşyede yahmumun" der. Fakir (İsmail Hakkı Bursevi Hz. k.s.) der ki: Bu ayette, şu asrımızda yayılmış olan tütün içmekten tahzir (sakındırma) vardır. Çünkü bu içildiğinde, dumanı yükselir ve içenin üzerinde gölge gibi olur. Bununla beraber içinde çokça gaileler yani sıkıntı verici şeyler meydana gelir. Biz müptela olana Allah (c.c.)'tan kurtuluş ve şifa dileriz. (Mevla o kişiyi ondan kurtarsın). Çünkü tütün sağlam bünye ve sağduyulu aklın pis ve çirkin gördüğü bir şeydir ki diğer tefsirlerde de inceden inceye anlatıldığı gibi haramdır.

SEYYİD MUHAMMED NUR-UL ARABİ HZ.
Seyyid Muhammed Nur-ul Arabi Hz. bu zamana kadar tütün içiyormuş. Hıfzı Paşa tütüne alışmasına sebep olmuş. Bunu kendisi anlatırken diyor ki! "Hıfzı Paşa tütün içmeme sebep oldu. 53 tarihinde keenne ma'nada Medine-i Münevvere'ye vardım. Mahmudiye medresesinde abdest alıp hareme girerken İmam Ömer (R.A) Babüsselam kapı eşiği sağ tarafında otururdu. "Abdest almadın geri abdest al" dedi. Fakir bir dahi geru abdest alıp sular azamdan akarken Babüsselam'dan girmeye şüru eyledim. "Yine abdestin yok geri abdest al". Abdest aldım dedim ise de gadap ile bizi yere yıkıp, arkama iki kere eliyle vurdu. Benden kay geldi. Babüsselam önündeki meydan tütün zifiriyle birçe birçe doldu. "Abdest al" diye tekrar emreyledi". Seyyid Muhammed Nur-ul Arabi Hz. bundan sonra Hareme girmiş, Mihrab'da sağında Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer solunda Hz. Osman ve Hz. Ali olduğu halde Resullah'ı oturur görmüş. Resulullah "çağırın otursun" demiş. Hz. Ebubekir'de gel diye işaret etmiş. Seyyid Muhammed Nur-ul Arabi " teeddüben Hazret'i Şah'ın Ali alt tarafına oturdum. Hz. Ebubekir (R.A): "Niye bu tarafa gelmedin?" deyince cevap vermeye haya eyledim. Hazret'i Şah bu mecliste taraf yoktur diye cevap verir, Resullullah tebessüm ettiler. Ve Hazret'i Şah hafiyyen mükamele ettik." diyor. Seyyid Muhammed Nurul Arabi Hz. bu rüyadan sonra tütünden vazgeçmiştir.

Ahmet Hulusi’ye göre Sigara;
Sigara kişinin hem kendisine hem de çevresine bilerek zulmetmesidir ki, bu zinâdan çok daha büyük günahtır!… Bir günahın büyüklüğü, kişinin âhıretine verdiği zararla ölçülür.
Sen, daha bir sigaradan vaz geçemiyorsan; bedenin bir alışkanlığı olan, bedenin biokimyasına bağlı bir özellik olan sigara alışkanlığından vazgeçemiyorsan; senin, “ben bu yolda çalışma yapıyorum ve nefsi sâfiyeye doğru yaklaşıyorum, ulaşmak çalışmaları içindeyim, tasavvuftayım”!.. deyip kendini aldatmaya hakkın var mı?. Sigarayı terkedemeyen, benliğini nasıl terkeder? İçki, sigara ve bu türden kişinin terkedemediği şeylerin hepsi de nefsin değil tabiatın bağlı olduğu şeylerdir. Vay hâline o arzu ve isteklerin peşinde koşup, onlara yönelenlere… Bedenin tabiatı istikametinde koşanlar…Yemek, içmek, seks, içki, sigara ve daha akla gelen bedenin dolasıyla bağlı olduğun…

YORUM YAZ
TOPLAM 1 YORUM

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.

  • - Recep AYDIN:24 Şubat 2014, Pazartesi 19:40

    TASAVVUF öğretme öğrenme yada felsefe değildir TASAVVUF olgudur olmadır HAL i yaşamdır TASAVVUF İlahi hakikatlerin özünün özüdür..HU