ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Cennetime dokunma

Muhammed İkbal Üstün

16 Nisan 2013 Salı 16:10
  • A
  • A

Henüz on üç yaşında, okul çağında, her çocuk gibi doyamadığı o mahalle maçlarını akşam ezanının okunması ile mecburen bitiren yakışıklı bir çocuktu Bilâl. Sınıfında örnek gösterilen, öğretmeninin gözdesi, başarılı bir çocuktu. Yokluk içinde köşeye attığı üç beş kuruş ile aldığı dikişli topu, bir de annesi vardı çok sevdiği. Peki ya babası? Babası da vardı elbette. Haftanın iki gün inşaatta yevmiye ile çalışır, üç günü aldığı yevmiyeyi içki ve mahallenin kahvehanesinde batak oynayarak bitirirdi. Bir oğlu olduğunu ara sıra hatırlar, büyüyünce kendisi gibi olmasını isterdi.

Bilâl sabah erkenden kalkmış, hazırlığını yapmış ve okula doğru hareket ediyordu. Mahallenin bakkalına "acaba borcumuz var mı?" korkusu içinde ürkek ürkek selam verdi. Bakkal amcasının gülümseyerek bakışları karşısında derin bir ohh çekerek yoluna devam etti. Okula girdi. İçinde tuhaf bir duygu vardı bugün. Kendinden emin adımlarla sınıfına girdi ve öğretmen masasının en önündeki her zaman oturduğu sırasına oturdu. Tuhaf bir duygu vardı içinde. Kendini iyi hissetmiyordu. Ders başladı. Bilal dersi dinlemek için çaba gösterse de kafası hep başka yerlere gidiyordu. Tam o sırasında öğretmenin bir cümlesi beyninde yankılandı. "Cennet annelerinizin ayağı altındadır." Önce cümleyi tam olarak anlamaya çalıştı. Sonra bir heyecanla söz hakkı bile almadan ayağa kalktı ve öğretmenine annesinin ayağının altını öpünce cenneti öpmüş olup olamayacağını sordu. Öğretmen hafif bir gülümseme ile "evet öpmüş olursun" cevabını verince yerinde duramadı Bilâl. Teneffüs zili çaldı. Çantasını bile toplamadı. Hemen dışarı fırladı. Çalan teneffüs ziliydi ama Bilâl eve gidiyordu. İlk defa okul dağılmadan okulu terk ediyordu. Ama cenneti öpecekti. Hem dedesi söylemişti on cnneti kazanmak için elinden gelen her şeyi yapması gerektiğini. Hiçbir şeyi gözü görmüyordu Bilâl'in. Ara sıra koşmaktan nefesi kesiliyor, dili damağı kuruyordu. Ama cenneti öpmek pahasına bir saniye bile durmuyordu. Sokağına geldiğinde içini müthiş bir heyecan kapladı. Sevinçten gözleri dolmuştu bile. Dedesinin hep anlattığı cenneti öpecekti. Evinin önüne geldiğinde o minicik kalbi duracak gibi olmuştu neredeyse. Kapının aralıklı olduğunu gördü. Ayakkabılarını bile çıkarmadan daldı içeriye. Adımları yavaşlamıştı artık. Çünkü o kırk yılda bir alabildiği o çok sevdiği çikolatanın paketini yavaş yavaş açardı. Annesinin odasına yaklaştı. Kapının eşiğine kadar sakin adımlarla geldi. Geldi ama içeride anlam veremediği garip bir ses vardı. Korkudan açmak istemedi önce. Fakat cenneti öpecekti. Neden korkacaktı ki. Cenneti öpme uğruna neden korkabilirdi? Kapının koluna uzandı küçücük ama hafta sonu otomobil tamircisinde tornavida tutan uçları kararmış elleri. Yavaşça açtı kapıyı. Heyecandan dolan gözleri, dehşetten dolmuştu bu sefer. Babası artık ne yaptığını bilmiyor, biricik annesini falakaya yatırmış, hem de ayaklarının altına vuruyordu. Derin bir üzüntü sardı Bilâl'in tertemiz yüreğini. Cenneti öpecekti o. Ama onun cenneti, dayaktan mosmor olmuştu bile. Kapattı kapıyı. Kendini sokağa attı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor, nereye gittiğini bilmeden ilerliyordu...
Aradan yıllar geçmişti. Annesi çoktan evi terk etmiş, babası hayatını kaybetmişti. Yıllarca cennetinin özlemini yaşadı Bilâl. Büyüdü. Kocaman adam oldu. Ama ağlamayı bırakamadı. Her gece cennetinin dayaktan mosmor olmuş hâli geldi gözlerinin önüne. Acısını yazmakla dindirmeyi düşündü Bilâl. Uzun uykusuz geceler oturdu ve kitap yazdı. "Cennetime Dokunma" isimini verdi yazdığı kitaba. Kitabın ilk sayfası mı? Elbette şunlar yazıyordu:

"Ayaklarının altında benim hiç uzanamadığım cenneti bulunduran biricik annem ve yanı başında bulundurduğu cennetin kıymetini bilmesi gereken bir nesile ithafen..."

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.