ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Emanet, Ehliyet ve Ulusal Yükümlülükler

Mesut Karataş

12 Aralık 2013 Perşembe 01:29
  • A
  • A

Bundan önceki yazımızda dünyaya gelmeden önce ruhlar âleminde Allah’a söz verdiğimizi bu sözün MİSAK olduğunu söylemiştik. (1) Misak Ayeti olarak bilinen ayet-i kerime’de şöyle buyrulmuştur: “Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediği vakit, “pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz” dediler. Bunu kıyamet günü: “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz diye yapmıştık.” (2) Allahü Teâlâ (cc)’yı Rab olarak edinmek; Allah’ın gönderdiği dine hayatın her alanında uymaya çalışmayı ifade eder. Hüküm veya değer beyan etme hakkını sadece Allah’a verme durumudur. Peygamberler, ruhlar âleminde vermiş olduğumuz sözü bizlere hatırlatmak ve sözü nasıl yerine getireceğimizi öğretmek için gönderilmişlerdir. Dolaysıyla ruhlar âlemindeki söz, biz insanlara yükümlülükler getirmektedir. İşte bu yükümlülüklerin tamamına emanet diyoruz. Bir ayet-i kerime’de “emanet” meselesine şöyle değinilmiştir:

“Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O, gerçekten çok zalim ve çok cahildir.” (3)

Dikkat edilirse “emanetin” son derece ağır olduğu beyan edilmiştir. Hatta bu ağırlığı idrak edemeyen insanların, çok zalim ve çok cahil olduğu beyan edilmiştir. Bütün tefsir kitaplarında emanet; İslam Şer’iatı veya İslam Fıkhı olduğu söylenmiştir. İşte bu emaneti taşıyabilmek için ehliyet kavramına ihtiyacımız vardır. Çünkü hiç kimse ehil olmayan bir kimseye emanet teslim etmez.

Ehliyet; emaneti taşıyabilme kudretidir. Akıl-Baliğ olan her insan, emaneti taşıyabilecek potansiyeldedir. Bu ağır yükü taşıyabilmek için akıllı ve baliğ olmamız ilk şarttır. Ama yeterli değildir. Mesela Cum’a Namazı kılmak için Cuma Günü ve öğle vaktinin olması şarttır. Akil baliğ iseniz namaza gidersiniz. Ama İslami bir yönetimde askerde nöbette iken Cuma Namazı kılamazsınız. Cuma Namazı Allah’ın bir farzıdır ama İslam, bütün toplumu ilgilendiren Cuma Namazı’nda devlet başkanının iznini de şart kılmıştır. Bu sebeple nöbet yerinizi terk edip Cuma’ya giderseniz Allah’ın emrine karşı çıkmış olursunuz. Bu noktada bir parantez açıp “kadınlar Cuma Namazına gitmelidir” diyen çağdaş âlimlere de bir laf söyleyeyim. Kadınların evlerini basıp hayızlı mısınız diye soracak mısınız? Bu çağdaş âlimler sadece tahrifçi değil aynı zamanda ahlaksız bir soytarı… Neyse olayın bu kısmını geçerek konumuza devam edelim.

Askerde nöbette iken veya hastanede nöbette iken Cuma Namazı kılmanın İslami bir yönetimde devlet başkanının iznine bağlı olduğunu söylemiştik. Zaten Hanefi Mezhebi, Cuma Namazı’nın edasının şartı içerisinde İmamın yani devlet başkanının izninin şart olduğunu söylemiştir. Esasen Hanefi olmayan Suudi Arabistan gibi ülkelerde bile Cuma Namazı’nın bu şartı bütün ülkelerde mecburen uygulanır. Kaldı ki Cumhuriyet’in ilk devirlerinde Cuma Namazı tartışılmış ve Mustafa Kemal, Cuma Namazını kılma iznini vermiştir. Mustafa Kemal, laik bir devletin başkanı olarak adeta kendini İslam Devlet Reisi gibi görmüştür. Şu anda hepimiz Mustafa Kemal’in izniyle Camilerde Cuma Namazı kılıyoruz. Şimdi ehliyet meselesinde vurucu bir soru soralım:

Ya devlet, Cuma Namazını veya herhangi bir ibadeti İslam’dan kaynaklanmayan bir sebeple yasaklıyorsa ne olacak? Mesela başörtüsü yasaklanıyorsa veya mirasla ilgili İslami hükümler kanunen yasaklanıyorsa yine veya dörde kadar evlenmeniz yasaklanıyorsa vs. İmam Azam (rh.a)’e göre devletin koyduğu haksız yasaklar ikrah yerine geçer. Çünkü bu durumda zorba bir güç sizinle İslami bir hüküm arasına girmektedir. Adeta Allah’a kulluğunuza engel koymaktadır. İşte bu noktada ehliyet arızası sizin dışınızda kaynaklanmaktadır. Akıl ve baliğ olma noktasında ehilsiniz ama İslam’ı ferdi ve toplumsal hayatta yaşama noktasında ehil değilsiniz.

Bu durumda önünüzde iki durum vardır. Ya Ashab-ı Kehf gibi meydan okur ve otoriteyi terk eder gerekirse mağarada yaşarsınız ya da ehliyet arızasını değiştirmek için mücadele edersiniz. Ama mücadele ederken Ashab-ı Kehf çizgisinden ayrılmamak ana hedefimiz olmalıdır.

Müslümanların, yüklendiği emanet hem ağırdır hem de şanı oldukça yücedir. İnsanoğlu başkaca bir yük yüklenemez ve başka kutsalları sırtına alamaz. Ulusal Görevler, vatan senden bunu istiyor gibi sözlere dikkat edilmelidir. Ehliyet arızasının çok şiddetli yaşandığı bu dönemde mücadeleyi başka alanlara kaydırmak doğru da değildir İslam’a uygunda değildir.

1)- http://www.yazete.com/genc-kalemler/mesut-karatas/misak-beyat-ve-vatandaslik-sozlesmesi/4636/
2)- Araf Suresi: 172
3)- Ahzab Suresi: 72

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.