ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Kız Kulesi'nden Galata'ya Mektuplar

Merve Yüksel

22 Ocak 2014 Çarşamba 12:33
  • A
  • A
"Demek sen Galata! " Ben de Kız Kulesi, memnun oldum tanıştığımıza! Doğru söylüyorsun ! Sen de ben de çok yakışırız bu masala. Bu şehrin efsunlu güzelleriyiz biz. Bin bir ses çarptı asırlık duvarlarımıza. Nasıl yani? Sen ve ben mi diyorsun ? Bir de bu şehir! İkimiz bir aşkın yüzünü İstanbul yaparız öyle mi? Deli olma !" (Syf,13)

Tan yeri yeni ağarıyordu. Pırıl pırıl bir hava, güneşin şiddetini ayarlamakla kararsız ışıltısı... Ve karşımda göz alabildiğine uzanan Marmara Denizi'nin eşsiz manzarası... Havada yine o büyüleyici koku vardı. İçimi sonsuz huzurla dolduran o koku.

Sakın "Bir şehrin kendisine has kokusu da olur muymuş?" demeyin! Nasıl ki annemin içtiği bir çaydan aldığı şeftali lezzeti, çocukluğunun hatıralarına götürüyorsa zaman zaman, beni de alakasız bir koku birdenbire bir şehrin büyüsüne çekiverir.

Hüdai Dergahı'nın minaresinin şerefesinden seyre daldığım Üsküdar ve onun gözbebeği Kız Kulesi. Bir yanda Dolmabahçe'den Kandilli'ye kadar Boğaziçi, öte yanda Sultantepesi'nden Fethipaşa Korusu'nun çamlarına ve Büyük Çamlıca Tepesi'nin servilerine kadar vâsi ve yüksek bir ufka nazır bir şerefe. Bir yanda tarihin nazlı gelini İstanbul, martı sesleri, kitap bereketi diğer yanda Kız Kulesi'nden Galata'ya uzanan bakışlarım...

Güneş, merdivenleri yavaş yavaş çıkan bir hanımefendi edasıyla yükseliyordu mavi göğe. Sessizdi, ama görkemliydi. Ezan sesleriyle bütünleşen bir şaheserdi gördüklerim. Gece uykusundan yeni uyanan birkaç martı sesi, arada bu sese eşlik eden vapur sesi, masmavi deniz, tramvay çanları, sabah namazından evlerine dönen kişilerin ayak sesleri… Sanki her şey, icra edilecek müthiş eserin notaları önünde duran orkestra şefiydi.

"Martılar uçuşuyor kıyılarıma yine. Vapurlar bir hüzün serenadı yapıyor gözlerimde. Yeni Camii'nin güvercinleri havalanıyor yüreğimin meydanlarından, minareler yükseliyor yokluğuna, tramvaylar geçiyor üstümden. Mihrabat'ta kalbi kırık bir ağaç duruyor. Üstünde adımın beş harfi kazılı! O da ben gibi senli bir zamanda durdurmuş yılları. Üsküdar'ın penceresinde ay ışığı ve İstanbul özlemiş beni. Benim onu özlediğim gibi. Yüzü İstanbul olmuş bir masal uyanıyor. Gökten elmaları dökülmüştü halbuki." (syf, 51- 52)

Sabaha aşık, özlediği sessizliği bekleyen gün, sevdasını bakışlarıyla ruhuma ilmek ilmek işlemeye başlamıştı. Böyle başlıyordu bugünüm. Ötekilerden pek farklı değildi ama, hergünkünden farklı hazlar vardı. Masamda Eda Tezcan Hanımefendi'nin Kız Kulesi'nden Galata'ya Mektuplar'ı, gözlerimde kartpostallardan hapsolmuş zamandan kalma bir İstanbul hayali. Bugünü yaşama vaktim gelmişti artık.

"Elimde bir resim... Resimde sen... Parmaklarına sıkıştırdığın sigaran... Masada bir bardak demli çay... Arkanda bir tablo... Tabloda Kız Kulesi... Gözlerinde gülerken ağlayan bakışların... Sanırım bu aşkın bir fotoğrafı çekilebilse bu fotoğraf olurdu. Çünkü ben tıpkı o resimdeki gibi hep arkandaydım senin. Her gün geçtiğin sokakta fark etmediğin, sana vurgun bir serçeydi yüreğim. Sen Galata'ydın bu masalda, ben Kız Kulesi'ydim." (syf, 55)

Hüdai Dergahı'nın şerefesinde duran küçük masama, bugünü doldurmak için bir dosya dolusu saman sarısı kağıt bıraktım. Bugünün içinde yaşayacaktım, günün her anını hissederek, Kız Kulesi'nden Galata'ya yazılan Mektuplar'ı hissederek, hissettiklerimi bu kağıtlara yazarak yaşayacaktım. Birden bire bir rüzgar çıktı. Çok uzaklardan gelen bu rüzgar esmek istiyordu. Esmek istiyordu ama hangi yöne, nereye gideceğini bilmiyordu. Martılar eşlik ediyordu lodosa. Martıların iri dalgalı sakin bir lodosta, kendileri hareket etmeksizin, geniş dalgaların hareketiyle bir aşağıya bir yukarıya çıktıklarını, Kız Kulesi'nin ve Galata'nın rıhtımının açıklarında görmek insana, nedense, derin bir sükûnet hissi telkin ettiriyordu. Nereden geldiğini ve ne yapmaya çalıştığını anlamadığım bu rüzgar masamın üzerinde duran saman sarısı kağıtlarımı, Kız Kulesi'nden Galata'ya yazılan Mektuplar'ı alıp oradan oraya savurmaya başladı. Artık yaşadıklarım kağıtların üzerinde değildi. Bir rüzgar yaşayacaklarımı belirliyordu.

Benim mavi göğe uzanan bakışlarım var. Yeditepe'ye yükselen ezan seslerim, dualarımın yazgısına bürünen ismin, yıldızlarla göğü süsleyen Rabbim var. Çöl sıcağından öte ateşlerde yanıp kavrulan ceylan bakışlı Kız Kulesi ve Galata var. Tarifi imkansız duygular var yüreğimde. Takılıyor yüreğim denizlerin derinliğine. Alıp götürüyor beni güzelliklerle örülü bir şehrin gizemli masalına.

"Yüzü İstanbul olmuş bir aşk masalı bu. Kız Kulesi'nden Galata'ya yazılan Mektuplar bunlar. " ( syf / 9)

"Aslında o bu aşkta yoktu. Hiçbir zaman da olmadı. Bu aşkta ben bile yokum artık. Bu iki kulenin iç burkan, tozlu kitaplar da unutulmuş hüzünlü masalı. Boğazı dantel gibi süsleyen bir kadındı Kız Kulesi. Herşeye tepeden bakan kibirli Galata'ya aşık oluyordu. Karşılığı olmayacağını bilerek... Sevmekten bir adım öteye geçemeyeceğini kabullenerek seriyordu yüreğini Boğaz'ın tam ortasına. Ne yapsın ? Kaderi böyle yazılmış. Bir şaheserin ortasında hüzünle kavrulmaya mahkum olmuş bir yazgısı vardı Kız Kulesi'nin. " ( syf 9/10)

Şimdilerde yeni hayaller kuruluyor yüreğimin kuytularında. Adını koyamadığım sancılar çekiyorum gönül mahpesimde. Birde hasret yüklü, özlem dokulu her satırını yüreğimde duyarak, yazarın hissettiklerinin lirik yansımasını yudumlaya yudumlaya keyifle okuduğum Kız Kulesi'nden Galata'ya yazılan mektuplar ekleniyor hayallerime. Bekleyiş dolu, hasret yüklü, özlem dokulu mektuplar... Nice hatıralar, nice anılar gizli. Nice gözyaşları, nice inilti sinmiş satırlara... His ve heyecan yüklü, bir özlem çığlığı gibi desen desen örülmüş bu mektupları Yazar Eda Tezcan Hanımefendi berrak üslubuyla, içerik yoğunluğu taşıyan satırlarıyla sevgi dolu sıcak bir söyleyişin terennümünü okuyucusuna sunmuş. Adeta her satır o masala çevirmiş yüzünü ve o hasreti terennüm etmekte...

Bir sabah ezan ve vapur sesine kendini teslim eden Boğaz'ın serin rüzgarı, Eminönü'nün güvercinleri eşliğinde semaya yollanan dualar, Haydarpaşa'dan çığlık çığlığa kalkan trenin sesi, Mihrabat Korusu'ndan Boğaz'a uzanan bakışlar, Kız Kulesi'ne gömülen umutlar, Galata'da yarım kalan sevdalı bir yürek, Üsküdar'ın pencerelerinden yansıyan ay ışığı ve bütün bunları özleyen Istanbul. Vapurların, martıların ve ezan seslerinin dilinden Yeditepeli şehre selam eden Yazar Eda Tezcan Kız Kulesi'nden Galata'ya yazılan Mektuplar'ı ile berrak bir dünyaya, yaşanılası masallar diyarına çekiyor okuyucusunu. Bir şehrin panoramasını çizerek samimi ve içten bir yürekle sevda yüklü mektuplarla sunuyor duygularını.

Bu hasreti kimbilir ne kadar insan,yüreğinde bir kor gibi taşıyabilir?

İşte şimdi sevda yüklü kervanlar geçiyor kalbimizin üzerinden... Ve siz başınızı kaldırmışsınız, haykırıyorsunuz duygularınızı masallar aleminden. Bu bir çağrı, bir özlem, bir " gel " feryadı... Bu yüreği İstanbul olmuş herkesin masalı.

Haydi dostum eğil sayfalara, koş gönüllere!
Ve kitapta beni derûnumdan vuran bir cümle ile bitiriyorum masalımı.
"Yolun açık olsun Galata, Kız Kulesi tek başına da yakışır bu masala !" (syf, 14)


Güzel kitaptı tavsiye ederim.

Keyifli Okumalar!


Merve Yüksel, Üsküdar / Aziz Mahmut Hüdai Dergahı

Kız Kulesi'nden Galata'ya Mektuplar
Eda Tezcan
İz Yayıncılık
112 sayfa
YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.