ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

KISSADAN HİSSE

mehmet sümer

04 Haziran 2014 Çarşamba 00:52
  • A
  • A

Merhaba sevgili dostlar.....
Yine siz değerli dostlarlÇin'de bir adam, her gün omzuna koyduğu sopanın iki ucuna astığı büyükçe kovalarla, çalıştığı eve su taşırmış. Adamın su taşıdığı kovalardan biri çatlakmış. Sağlam kova içine doldurulan suyun tamamını eve ulaştırabilirken, çatlak kova yalnıca doldurulan suyun yarısını ulaştırabilirmiş. Bu durum aylarca devam etmiş. Adam her seferinde eve bir buçuk kova su taşıyabilmiş.a olmaktan mutluyum. saat şimdi 00:45 işlerimi bitirdim ve yazmaya başlıyorum. Yağmurlu bir geceden hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunarak kıssadan hise yazımın 2. sine devam ediyorum. Umarım bu yazydığımıda beğenirsiniz.


Çin'de yaşlı bir bige adam, varmış. Bu yaşlı adam zengin bir ailenin yanında hamalcılık ırgatlık yaparak geçimini sağlarmış Bu bilge adam her gün omzuna koyduğu sopanın iki ucuna astığı büyükçe kovalarla, çalıştığı eve su taşırmış. Adamın su taşıdığı kovalardan biri çatlakmış. Sağlam kova içine doldurulan suyun tamamını eve ulaştırabilirken, çatlak kova yalnıca doldurulan suyun yarısını ulaştırabilirmiş. Bu durum aylarca devam etmiş. Adam her seferinde eve bir buçuk kova su taşıyabilmiş. Çünki su kabının teki çatlak olduğu için su yolda dökülüp gitmekteymiş.
Kovalardan ise sağlam olanı görevini hakkıyla yerine getirmenin gururunu yaşarken, çatlak olan kova görevini yerine getiremediği için sürekli boynu bükük durmaktaymış.

Bir gün artık dayanamamış çatlak olan kova... Ve adama:

- Senden özür dilemek istiyorum! demiş.

"Neden?" diye sormuş adam. Kova:

- Aylardır gövdemde bulunan çatlak sebebiyle, görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Sen ise benim bu kusurumdan dolayı emeğinin tam karşılığını alamıyorsun.Ben bu konuda senden çok utanıyorum, seni iş verene karşı mahçup etmekteyim demiş.

Adam "Lütfen kendini suçlama!" demiş, "Lütfen eve dönerken yolun kenarındaki çiçeklere bir bakın!". Ne güzelde açmışlar renga renk her çeşit çiçek var dikkat et te bak demiş.

Kova yol boyunca, yol kenarındaki güzel çiçekleri izlemiş... Çiçeklere adeta hayran kalmış, hepside nede güzel renga renk ve mis gibide kokmaktaymış. Sonra da çiçeklerin sadece yolun bir kenarında olduğunu farketmiş... Eve varıldığında ise yine eksik getirdiği sudan dolayı üzülmekteymiş...

Eve vardıklarında adam:

- Gördün mü? demiş kovaya... Yolda sadece senin tarafında çiçekler vardı. Ben senin kusurunu bilmekteyim, o yol kenarındaki çiçekleri de ben ektim. Senin kusurundur o güzel çiçeklere hayat veren... Ben de o çiçeklerle her gün patronumun sofrasını süslemekteyim. Senin kusurun olmasaydı o güzel çiçekler yetişmezdi, patronum da evinde böyle bir güzelliği yaşayamazdı. Sen kendinde hiç kusur arama her işin bir kusuru varsa, bunun yanında güzelliği de vardır demiş.....

Kral Nemrud, İbrahim peygamber'in ateşte yakılması emrini verdikten sonra açıklık bir yere büyük bir odun yığını kurdurmuş. Sonra vermişler odunları ateşe. Alevler o kadar yükselmiş ki bulutların tutuşacağını sanmış çocuklar. Bütün hayvanlar da korkup kaçmışlar.

Askerler, İbrahim peygamber’i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış. Atacaklarmış ki Nemrud’un ne güçlü bir kral olduğunu görülsün, anlaşılsın, bir daha ona karşı gelmesin hiçkimseler.

Bu sırada bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile koşa koşa ateşe doğru gidiyormuş. Hem de boyu göklere varan cehennem ateşine doğru. Gökte uçan ve gagasında ateşe atmak üzere bir dal parçası taşıyan bir karga onun bu telaşını görüp sormuş hemen; "Bu acelen nedir karınca, nereye böyle?" Ağzında bir damla su taşıyan karınca o bir damlayı ellerinin arasına alıp; "Duymadın mı?" demiş. "Nemrud, İbrahim peygamber’i ateşe atacakmış. Ben de o ateşi söndürme çapasıyla su götürüyorum. Bu sözleri duyan karga kendini tutamayarak kahkahalara boğulmuş. Sonra karga sormuş "Peki karınca, sen şu ateşe dönüp baktın mı hiç? Ne kadar büyük. Senin bir damla suyun ona ne yapabilir ki?". Su taşıyan karınca; "Olsun" demiş. "Hiç olmazsa safım belli olur!"


Yaşlı kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine...

Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

- Onlar, dedi. Benim için iki simgedir evlat!

- Neyin simgesi? diye sordu çocuk.

- İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.

Çocuk, sözün burasında:

- Mücadele varsa, kazananı da olmalı, diye düşündü...

Ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:

- Peki, dedi. Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?

Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.

- Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem

Evet dostlar sizlere kıssadan hisseler yazılarımı ara dabir yazmaya devam edeceğim bu gecede bu kadar tekrar görüşünceye dek yüzünüzden gülücükler, sofranızdan bereket,yuvanızdan huzur ve mutluluk daim olsun tabiikide cebinizdende mangırlar eksilmesin HOŞÇAKALIN

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.