ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Laiklik, Kapitalizm, Komünizm ve Milliyetçilik: Çıkmaz Sokak

Mehmet Ali Özer

22 Eylül 2013 Pazar 23:34
  • A
  • A

Tabiat, sosyal, siyasal veya iktisadi kanunlar; sıfırdan icat edilebilir mi? Aydınlanma Felsefesi’ne göre bu mümkündür. Teknolojinin ilerlemesi insanlığın başını döndürmüş ve bilgi üretmede insanı merkeze alan Hümanizm İdeolojisi ortaya çıkmıştır. Bazı yazarlara göre insanlığa ibadet etme mezhebi olarak kabul edilen Hümanizm’e göre insanlığın ihtiyacı olan kanunlar yine insan tarafından icat edilebilir. Kur’an-ı Kerim’de: “Allahü Teâlâ (cc) buyurdu: “Sana emrettiğim zaman, seni (Âdem’e) secde etmekten alıkoyan nedir?” İblis: “Ben, O (Âdem)’den hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” (Araf Suresi: 12) buyrulmuştur. Şeytanın da iddiası, “ben de kanun icat edebilirim” iddiasıdır. Onun ilk kanunu; “Ben Âdem’den daha üstünüm” kanunudur. Kendi kanunu kendisi yapan veya böyle bir iddia da bulunan kimse de zımnen “ben, Allah’tan daha üstünüm” demektedir. Laiklik, Kemalizm, Kapitalizm, Komünizm ve Milliyetçilik gibi ideolojileri icat edenlerin ve meclislerde (Vahy’den) bağımsız kanun çıkartanlar, Allahü Teala (cc)’dan daha üstün olduklarını iddia etmektedirler.

Bilginin kaynağı konusunda değişik tezler ortaya atılmıştır. İslam Dini’ne göre ilmin kaynağı Allahü Teala (cc)’dır. Nitekim: “O, (Allahü Teâlâ) kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O’nun dilediği kadarından başka ilimden hiçbir şey kavrayamazlar” (Bakara Suresi: 255) buyrulmuştur. İnsanın elinde olan bilgiler, Allahü Teâlâ (cc)’nın izin verdiği kadardır. Bir başka ayet-i kerime’de de şöyle buyrulmuştur: “De ki; “Ortak koştuklarınızdan hakka hidayet edecek olan var mıdır? De ki: Allah, hakka hidayet eder. O halde hakka hidayet eden mi kendisine itaat edilmeye layıktır, yoksa kendisine yol gösterilmeyince onu bulamayan mı daha layıktır. O halde ne oluyorsunuz? Nasıl hükmediyorsunuz?” Onların çoğu zandan başka bir şeye tabi olmaz. Zan ise haktan hiçbir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki, Allah onların ne yaptıklarını bilir.” (Yunus Suresi: 35-36)

Sadrüddin Taftazani (rh.a); “Allahü Teala (cc) dünya ve din işleriyle ilgili olarak ihtiyaç duydukları hususları açıklasınlar diye insanlara peygamberler göndermiştir” tespitini yapmıştır. Allahü Teâlâ (cc) insanı bilgiden mahrum etmemiş ve hidayeti bulmaları için peygamberler göndermiştir. Bir ayet-i kerime’de şöyle buyrulmuştur: “Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. O size ayetlerimizi okuyor, sizi temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.” (Bakara Suresi: 151)

Aydınlanma Felsefesine iman edenler, üniversiteleri ve bilim adamlarını bilgi üretici olarak tayin etmişlerdir. Politikacılar; bilime, çevre şartlarına ve akıllarına göre siyasal, sosyal ve ekonomik kanunlar icat ederler. Teorik olarak meclisin üstünde bir üst otorite yoktur. Hâlbuki “ilim”; malumu olduğu hal üzere bilinmesidir. İlim icat edilmez keşfedilir.

İslam âlimlerine göre ilim öğrenme vasıtaları; doğru haber, duyu organlarının faaliyetleri ve akıl yürütmedir. Haberden bağımsız akıl yürütme ve duyu organlarının faaliyetleriyle ilim öğrenmek; ilmi yeryüzü kaynaklı, içerisinde şüphe barındıran ama buna rağmen mutlakıyetçi ve deneme yanılmaya açık hale getirir. Haber (vahy); hem elimizdeki verilerin doğruluğunu test imkânı sağlar hem de “mutlak hakikati” bizlere sunar. Zira insanların tamamı birleşse bile bir tek meselede bile ittifak sağlayamamaktadır. Buna rağmen insanlar emir ve yasakları Allahü Teala (cc)’dan değil kendisi gibi insan olan siyasetçi, filozof, gazeteci vs.den almaya başlamışlardır.

İnsanlığın bu noktaya gelmesi yani şeytanlaşması kolay olmamıştır. Tarihi kurgulayan aydınlanmacılar, insanın maymundan geldiğini iddia etmişleridir. Maymun hikâyesi, insanın mükellef olduğu hakikatini perdelemek için uydurulmuştur. Bu iskelete, üniversiteler ve ideolojiler kan vermeye gayret etmişlerdir. Aslında maymundan gelen bir varlığın ilah olması bir çelişkidir ama aydınlanmacılar insanın ilahlığının tekâmül sayesinde mümkün olduğunu iddia etmişlerdir. “İlerleme” kavramı burada anahtar kavramdır. Laikler, Komünistler, Kapitalistler vs. secde etmeme sebeplerinin Allahü Teala (cc)’dan üstün olduklarını ve ileri görüşlü olduklarını ifade etmektedir. Çağdaş Kanunlar adına İslam Şer’iatı’nı eleştiren ve O’nu irtica olarak mahkûm eden herkes İblisleşme hastalığına kapılmışlardır.

17. yüzyılla birlikte felsefe toplumu dizayn eden bir disiplin haline gelmiş ve ideoloji kavramıyla ifade edilmeye başlanmıştır. Toplum ve insanlara karşı olan duygu, düşünüş ve davranışların toplamına ideoloji denilmiştir. Dünyayı cennet haline getirmeye çalışan ideolojiler; tekliflerini dogmalaştırmış ve insan zihnine din gibi kazınmıştır. Netice de kitlesel delilik ve soykırıma varan savaşlar ideolojiler vesilesiyle ortaya çıkmıştır.

Bilimi beslendikleri kaynak olarak sunan ideolojiler bütün sorunları çözme iddiasına sahiptirler. Henri Poincare oldukça iddialı bir sözü naklederek şöyle demektedir: “Bilimin mantığı şaşmaz; şayet bilginler bazen yanılıyorlarsa bu, onların bilim kurallarını bilememelerinden ileri gelir.“ Fakat izafiyet teorisi ve atomun parçalanarak maddenin aslının ışınlardan oluştuğunun tespiti bütün (mekanik bilimsel dogmaları ve) kuramları altüst etmiştir. Artık kesin kurallar değil genel kurallar devri başlamıştır. Ortaya çıktı ki; bilim ve ideolojinin ilahlığı gerçek değil sanaldır.

Bu konuda J. Robert Nelson şu tespitleri yapmaktadır: “Moleküler biyolojinin insan hayatının geleneksel insani ve dini kavramlarına yönelttiği tehdit çok ciddiye alınmalıdır. DNA ve hücre gelişimi ile ilgili bilgiler hızla arttıkça yalnızca hayatın tabiatı değil, gayesi ve değeri de sorgulanmaya başlanmaktadır. Eğer insan organizması görünür bir şekilde bir protein ve aminoasit kümesine indirgenirse ve moleküler seviyede diğer organizmalardan ayırt edilemez bir hal alırsa, insan hayatının ayrıcalığı nerede bulunacaktır? Ve bulunursa, nasıl açıklanacaktır?” Burası çok önemli… Yeniden şeytanın sözlerine dönelim:

“Sana emrettiğim zaman, seni (Âdem’e) secde etmekten alıkoyan nedir?” İblis: “Ben, O (Âdem)’den hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.” (Araf Suresi: 12)

Şeytan; üstünlük sebebini maddiyata bağlamaktadır: Ateş ve toprak!.. Maddiyata indirgediğimizde organizma diğer organizmalardan ayırt edilemiyor. İnsanın ilahlığını ilan etmesi kendini rezil etmesinden öte bir anlamı yok!.. Netice de Allahü Teâlâ (cc)’nın hükümlerine boyun eğmeyenler arkadaşı şeytanla beraber ateşe girecektir. Bütün insanlar dünya ve ahiretlerini korumak için bütün ideolojileri ayakları altına almalıdır. Yok, eğer Laiklik, Kapitalizm, Komünizm, Milliyetçilik ve Kemalizm gibi ideolojiler öldükten sonra sizi kurtaracaksa ve “Allah’ım biz senin kanunlarından daha iyi bulduk bu ideolojileri onun için uyduk” demekle ateşten çıkacağınıza inanıyorsanız devam edin. Ama bilin ki hiçbir ideolojinin ölümden sonraya hükmetme gücü yoktur.

“Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını asla affetmez. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Allah’a ortak koşan (ideologlar ve ideolojileri benimseyenler) muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür.” (Nisa Suresi: 116)

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.