ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Paradigma üzerine bir düşünüş

Mahmut Akyokuş

05 Mayıs 2013 Pazar 18:59
  • A
  • A

Sözlerime Herakletios’un ‘değişmeyen tek şey değişikliğin kendisidir’ sözüyle başlayarak, bilim diye nitelendirdiğimiz olguların doğruluğu, gerçekliği ve değişimi üzerine konuşmak istiyorum. Öznenin, ki daha çok insanların nesnelere yönelmesi sonucu özne ile nesne arasındaki ilişkiden doğan bir ürün vardır ki, biz buna bilgi diyoruz. Bilim ise insan aklının çalışması sonucu oluşan zihinsel üründür. Bu ürün ise zamanla yerini yeni bilgilerin tezahürüne bırakmaktadır. Buda bilimin ilerleme yönü ile birlikte bilginin yanlış ya da eksik olduğu hissini uyandırmaktadır. Yani eğer gerçekten doğru bir bilgi varsa niye belli bir noktadan sonra kotaya takılıyor.

Gerçekler bilimin kendisi ise niye muğlak ifadelere takılıyor?

Güneş dünya etrafında dönüyor tezi niye dünya güneş etrafında dönüyor şeklinde değişti?

Bu bizim acziyetimizin bir göstergesi mi, yoksa kontrolsüzlüğün parodileri mi?

Bilimin mi bize hükmettiği yoksa bizim mi bilime hükmettiğimiz biraz şaibeli. Bu müphemliği belki de postmodernizme yükleyip onun içinde aramak yerindedir. Yani trendler görmek istediklerimizi mi gösteriyor yoksa gerçekleri gün yüzüne çıkarmanın vaktinin geldiğine mi işaret ediyor ?

Doğruların gözle görülemeyen orduları vardır kaidesi gereği birden çok doğrunun olduğu bariz. Her bir doğrunun içinde sürünerek diğer doğruları reddetmektense gerçeği arama çabasına girmek en doğru yaklaşım olurdu. Ama ne yazık ki gerçek hiçbir zaman bulunamayacak. Hal böyle olunca kendimize bir doğru çizip üzerinde yürümekten başka alternatifin kalmadığı yadsınamaz bir durum oldu. Siyah olmak ya da beyaz olmak teşebbüsü balçıkta çırpınan bir canlı misali bizi griliğin içine sürüklüyor.

Fuzzy üzerine kurulu bu mantığın reddedilmesi hayata ne kadar müspet yönde aksedebilir ki ?

Sarı ışık yandığında kırmızının yanmasına ramak kala durmalı mıyım ya da geçmeli miyim sorusunu ahlaki erdem mi belirleyecek yoksa hukuk mu bilinmez. Şu kesindir ki her kuralı belirleyecek olan normatif değerlerdir. Lakin duygular ile bilimlerin çelişmesi yaradılışımızın gereği sol beyin ile sağ beyinin bir rekabet içerisinde olmasa da farklı veriler elde etmesi doğruya ya da gerçeğe ulaşmayı etkiler. Bunları bir tarafa bırakıp paradigmasal değişiklere bakmak belki de sorumuz ya da sorunumuza biraz açıklık getirecektir. Dünya savaşlarından sonra insanların bilime olan perspektifleri şu anki bizimkilerden ne kadar farklıdır bilinmez ama; o zamanki Nagazaki ve Hiroşima’nın etkisi bilimin insanlığa düşmanlığı zihniyetini uyandırıyordu. 1950’de nükleer silahsızlanma kampanyası düzenlendi. Bilim gerçekten kapitalizme, silaha, savaşa, canilere mi hizmet ediyordu? Snow’un ‘’bilim adamları edebi entelektüellere göre ahlaken daha sağlıklıdır.’’ Sözü biraz yumuşattı ortalığı. Bilimle paradigma iç içeydi. Ama paradigmayı tehdit eden bir şey vardı: bulguların bir süre sonra reddedilmesi. Devrim de diyebileceğimiz bilimdeki yeni bulgu ve buluşlar paradigmayı çürütüyor ve yeni paradigmalar oluşarak bir döngüdür devam ediyor. Alan Sokal’ın bir dergiye postmodern algılı, içine bilerek yanlışlar serpiştirdiği bir makaleyi gönderip postmodernlere bir komplo kurup bilimi yükseltme girişimi nihayetine kavuşmuştur.

Toplumları belirleyen hiç kuşkusuz din, bilim bir de yan daldan alabileceğimiz batıl din vardır. Bizimle dış mihraplar arasındaki bilim uçurumu da bundan kaynaklanmaktadır. Hangisini arka plana atıp hangisini ön plana çıkardığımıza bağlıdır aslında her şey. Amerika lazer toplarını yaptı ki çeliği bile delebilen kemiyette. Kore LG katlanabilir ekran modeline geçme aşamasında. Dünyanın dijital saatte öne gelen Swiss firması yeni paradigmaya ayak uyduramadığından Pazar alanını Japonlar’a kaptırdı. Keza IBM’nin yerini Dell ve Microsoft gibi yazılımlar aldı.

Müspet ilimlerin başında Fizik, Kimya gibi fen alanları gelir. Fen alanında eğiticinin öğreniciye açık bir anlatımı, üretkenliği, düşünce analizini geliştirerek, yenilikçi, oluşturucu ve karşılaşacağı problemin üstesinden gelebilme niteliklerini kazandırmalıdır. Elbette ki bu safhaya gelmede dil, mantık, matematik bilinmemesi biraz abestir. Bunun için temeli sağlam beyinler yetiştirmek de üzerimize vazife gelmektedir.
Netice itibariyle bilim Kaf dağındaki gerçekliğe giden yoldur. Yükseliş için teknoloji, mantık, matematik hepsi lazımdır. Ama bunları kavrama tecellisi nerden gelmektedir? Bildiklerimizi, çuvallanmış kullanıma hazır buğdayların bir anda sele kapılması veya da kırk yılını eğitimine adamış bir bilimcinin ilk maaşını almaya giderken mefta olması misali kaybedersek ne olacak?

Anladıklarımı, öğrendiklerimi değil; idraki şuurumda olanları, hissettiklerimi yazdım.

Bir şairin de dediği gibi: edep yahu!

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.