ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Çözüm Süreci PKK’nın İnsafına Bırakılamaz

İbrahim Tezcanlı

09 Aralık 2013 Pazartesi 04:29
  • A
  • A

Yavuz Sultan Selim (rh.a)’den bu yana Türkler ile Kürtlerin zaten dini ortaklıklarına idari ortaklıklarının da eklendiğini söylememiz mümkündür. Kürtler ile Türkler arasındaki ayrılık tohumları aydınlanma felsefesinin Türkiye’ye egemen olmasından sonra gündeme girdiğini söylememiz mümkündür. Aydınlanma Felsefesiyle Nazizm ve Faşizm gibi ideolojileri birbirinden ayırmamız mümkün değildir. PKK Terör Örgütü, aydınlanma felsefesine göre kurulan bir örgüttür. KCK Sözleşmesi’nde din ve Kürtlerin gelenekleri tehdit olarak görülmüştür. Kaldı ki, PKK sadece ideolojik bir örgütte değildir. Aynı zamanda istihbarat örgütü gibi çalışan bir örgüttür ve değişik istihbarat teşkilatların etkisi altındadır. İran ve Suriye’nin örgüt üzerinde belirleyici bir etkisi mevcuttur. Suriye’de Salih Müslim, Esed ile birlikte çalışmaktadır. İslam Şeriatı ile savaştığını gururla haykıran PYD, Suriye’deki Kürtleri de baskı altına almak istemektedir.

PKK Terör Örgütü’nün silah bırakması sadece kendisinin veya Öcalan’ın alabileceği bir karar değildir. Suriye, İran ve İsrail örgüt üzerinde sadece etkileyici değil aynı zamanda tetikleyici bir kuvvettir. Dolaysıyla sorunlarını çözmek zorunda olan Türkiye’nin kendi sorunlarını PKK’nın ipoteği altına almasına izin vermemesi lazımdır. Bu noktada sorunun çözülmesi ve Türkiye’nin doğuya uzanma noktasında engellerin aşılması için Türkiye çözüm sürecinin bütün risk ve kazanımlarını kendi üzerine almak zorundadır.

Bir savaşı kazanmak istiyorsanız öncelikle savaşmayı göze almanız lazımdır. Yani Türkiye öncelikle savaşa her an hazır olmak zorundadır. Çözüm Süreci’nde savaşı ve mücadeleyi tamamen unutmak aslında savaşı kaybettiğiniz anlamına gelir. Ama bir savaşı kazanmak için sosyal fay hatlarınızı temizlemeniz zaruridir. Türkiye gelinen bu noktada Aydınlanma Felsefesi’nin ürettiği Kürt Fobisinden kurtulmuştur. Bundan sonra yapacağı ilk adım PKK içerisindeki Türkiye yanlısı grubu kendi içerisine çekmesidir. Bu noktada biri isim diğeri grup olmak üzere iki isim ön plandadır. Bunlardan birisi Abdullah Öcalan diğeri ise KCK Sanıklarıdır. Özellikle KCK Sanıkları meselesi Kürt meselesinde birçok hususun aşılmasına rağmen Kürt Meselesini riskli bir fay hattı olarak tutmasına vesile olmuştur.

Devlet, Öcalan’ın durumunu sağlıklı bir şekilde masaya yatırmalıdır. Öcalan, yaşanan bunca olaydan sonra İdris-i Bitlisi (rh.a) gibi güvenilebilir bir insan mıdır? Yani PKK’nın Türkiye kanadında mıdır bu sorunun cevabını vermek zorundadır. Öcalan, bir gün hapishaneden ölüsü veya dirisi ile mutlaka hapisten çıkacaktır. Ama Türkiye yanlısı bir tutumu varsa ölüsüyle hapishaneden çıkması PKK noktasındaki inisiyatifi İran, Suriye ve İsrail’e kaydırabilir. Bu sebeple Öcalan’a af meselesinin ciddi bir şekilde değerlendirilmesi lazımdır.

Devletin değerlendirmesi gereken diğer bir hususta KCK Sanıkları meselesidir. Terörle Mücadele Kanunu ve diğer bazı etkenlerle eline silah almamış binlerce insan hem yargılanmış hem de mahkum olmuşlardır. Fethullah Gülen meselesinde elinde silah olmadığı için beraat kararı verenler, yine silahsız olan insanları terör örgütü üyeliğinden yargılaması dağ ile cezaevi arasında köprü oluşmasına vesile olmuştur. Hatta zindandakiler ile aileleri birbirine yaklaşmış ve dağ kadrosu adeta çelik çekirdeğe dönüşen muazzam bir kitlenin sahibi olmuştur. Bu sebeple derhal Terörle Mücadele Kanunu kaldırılmalıdır. Kaldı ki KCK Kadrolarından oluşan boşluğa bu sefer halktan insanlar yerleşmemiş istihbarat örgütleri değişik yerlere yerleşmiştir. Şu anki KCK Kadroları eskisine göre hem daha tehlikeli hem de birçok bağlantıları dolaysıyla çok daha gizemlidir. Hatta değişik istihbarat örgütleri ve ülke içindeki uzantıları Güneydoğu’da Kürtler arasında bile iç savaş çıkartacak bir potansiyele sahip olmuşlardır.

Devlet, çözüm sürecini hiçbir güce havale etmemelidir. Sorunu çözmek istiyorsa mutlaka kendi başını kendisi bağlamak zorundadır. “PKK Silah bırakırsa şunu yaparız, filan kanunu kaldırırız” gibi sözler söyleyen idareciler, ülkeyi yönetenin kendileri olduğunu ve PKK’nın danışman kadrosunda yer almadığını bilmeleri lazımdır. Barzani’nin Türkiye’ye gelmesi ve Güneydoğu’daki çoğu Kürdün Türkiye’yi sevmesi değerlendirilmesi gereken bir fırsattır.

Dünya ve Türkiye bundan on, on beş yıldan önceki durumdan çok farklıdır. Siyasi Kürt Devleti isteyenler veya değişik muhalefetlere girişecekler için insanları sonuna kadar köşeye sıkıştırmanız mümkün değildir. Mesela Şeriat Devleti isteyenler artık Suriye’ye veya Çeçenistan’a kolaylıkla gidebilmektedir. Aynı durum Kürt Meselesi içinde geçerlidir. Yapılması gereken insanları köşeye sıkıştırmak değil Türkiye’nin zihin odasını genişletmektir. Bu sebeple af ile bir adım atılmalı ve Sosyal Hareketleri aydınlanma felsefesinin pisliklerinden uzaklaştırmaya gayret edilmelidir. Kürtlerin üzerine oturduğu manevi bina bu pisliklerin yaşamasına izin vermez. PKK’yı büyüten 12 Eylül’ün köşeye sıkıştırma siyaseti olmuştur.

Meselenin son noktası da şurasıdır. Bugün PKK Silah bırakmaya kalksa birçok insan buna karşı çıkacaktır. Nedeni ise oldukça acıdır. Çünkü hapishanelerde sadece düşüncelerini açıkladığı için binlerce insan yatmaktadır. Aileleri de perişandır ve adeta PKK’nın insafına bırakılmışlardır. Bu insanlar, PKK Silah bırakmaya kalkarsa PKK’yı ihanetle suçlayacaklardır. Riskli bir tespit ama PKK Silah bırakırsa bazı Kürtler, şiddetli tepki göstereceklerdir. Aslında bu durum o kadar da kötü bir olay değildir. Zira tek başına bu durum Kürt Halkı’nın hala aile bağlarına önem verdiğini göstermektedir. Tersinden bir adımınız Kürt Halkı’nın PKK’nın silahlarına yönelik tepki duymasına vesile olabilir. Yani insanları hapisten çıkartırsanız bu sefer halk PKK’yı silahsızlanmaya mutlaka zorlayacaktır.

Bu konuda Hükümet son derece yanlış hareket etmektedir. PKK Silah bırakırsa “şunu yaparım” demek, insanları PKK’nın insafına terketmek demektir. Dağdakiler ve cezaevindeki insanlar sizin vatandaşlarınızdır. Ve vatandaşlarınız üzerinde son sözü siz söylemelisiniz. Aksi durumda şöyle bir duygu ister istemez oluşacaktır. PKK, silaha sarılsın da gerek dağdakiler gerekse zindandakiler dışarıdan çıksın. Bu durumda PKK çözülmez aksine daha da kuvvetlenir. Af çıkartacaksanız veya eve dönüş yasası çıkartacaksanız kendi inisiyatifinizle karar almak zorundasınız. Kararı kendiniz almazsanız PKK Silah bıraksa da bırakmasa da en nihayetinde hep PKK olacaktır.

Karşınızdaki muhatap PKK, hainliği kanıtlanmış bir örgüttür. Kürtlere kimlik bile vermeyen Esed gibi bir zalimle anlaşan bir örgütten her şey beklenir. Bu sebeple kendi başınızı kendiniz bağlamak zorundasınız. Ve içeride bu kadar kişi varken ve dağdakiler için geri dönüşün kapıları kapalıyken girişeceğiniz silahlı mücadelenin de anlamsız olduğunu bilmeniz lazımdır. Böyle ne savaş kazanılır ne de barışa ulaşılır. En ufak bir zaafınızda da Barzani dâhil bütün aktörlerin yüzü İran ve İsrail’e yönelir. Suriye’den gelecek risklerde bütün Türkiye’yi yangın yerine döndürebilir.

Başbakan Erdoğan, bütün meseleleri seçimler ekseninde düşünmemelidir. Çözüm Süreci için “seçimlere kadar ateşkes” gibi isteklerin zamanı bugün değildir. Belki bu talepler dün rasyoneldi ama Suriye bu durumda iken ve Barzani Merkezi Irak Yönetimi ve İran arasında sıkıştırılmışken ve de sosyal hadiseler dip dalga olarak ilerlerken seçimleri beklemeden PKK’nın çelik çekirdek haline getirdiği Kürt Halkını rahatlatmak için derhal eve dönüş gibi yasaların çıkması şarttır. Kaldı ki seçimlere kadar ateşkesin garantisini kimse garanti edemez. Türkiye’nin fay hatları o kadar dolmuştur ki, bu gerginliğin nerede boşalacağı asla belli olmaz. Belki bu yazı yazıldığı zaman bile geri dönülmez noktanın ilk kıvılcımları çakılmış olabilir.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.