ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

HÂKİMİYET’TEN İTAAT’E: ORTADOĞU - [2/3]

A. HASAN TEKELİOĞULLARI

11 Ağustos 2014 Pazartesi 13:07
  • A
  • A

A) İKİNCİ PROJE: Ilımlı İslam’ın Hakim olduğu bir Mısır’ın tüm Arap Dünyasını ve mümkün oldukça diğer İslam bölgelerini de yönetmesi… Arap Baharı’nın ardında yatan gerçek budur…

Birinci Fayda: Böylece kendisine tehdit oluşturabilecek ve zarar verebilecek Arap ülkelerinin engellenmesi ve denetim altına alınması…

İkinci Fayda: Batı’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak ve sürdürmek…

Üçüncü Fayda: Bölgesel manada Türkiye’nin Arap ülkeleri ve halkları üzerinde etkisini kırmak yada etki kurmasını engellemek böylece Türkiye’nin Bölgede önünün kesilerek yalnızlaştırılması…

Dördüncü Fayda: Bölgede Çin’in girişini engellemek, Bölgede ve Küresel manada Batı’nın Çin ile rekabetinde Batı’nın yanında yer almak…

Burayı biraz daha açmak istersek, Mısır bölgesel bazda Türkiye ile işbirliği yapmayacak hatta onun bölgedeki girişimleri engellenecek… Bölgede Batı ile ittifak içinde olacak… Arap dünyasının lideri Mısır olacak… Hatta bir dönem Mursi’ye övgülerin düzülmesi ve Time dergisinde yayınlanan resminin altına büyük puntolarla “ORTADOĞUNUN EN ÖNEMLİ ADAMI” yazılması… Filistin sorununda ön plana çıkarılması hep bu planın ürünü ve sürecisidir… Ancak Mursi, Batı’nın planlarının aksine Bölgesel bazda Türkiye ile ekonomik ve askeri işbirlikleri kurmuş, Bölgesel sorunlarda birlikte hareket etmeye başlamış, hatta şunu söyleyebiliriz Osmanlı’nın son döneminde Mısır ile bağlarından daha güçlü bir bağ kurulmuş en azından kurulmanın alt yapısı yapılmıştır… Küresel bazda Çin ile ekonomik, siyasi ve askeri işbirliği yapmaya başlamış… Rusya ile ilişkileri geliştirmeye başlamış… BRİCS’e katılmayı önermiş hatta E-BRİCS olsun demiştir…

Mursi, aynı zamanda Ülke içindeki ekonomik, askeri, siyasi olarak Batı ile göbek bağını kesmeye girişmiştir… Aslında Batı, İhvan-ı Müslimin ve Arap Dünyasının başkenti olan Kahire’de iktidara Mursi’nin yani İhvan-ı Müslimin’in gelmesinin ardından tüm Arap ülkelerinde benzer bir halk hareketi ile iktidara İhvan-i Müslim üyeleri gelecek ve böylece Mısır’dan tüm Arap ülkeleri ve halkları yönetilecekti… Tabiki “Ilımlı İslam” ile… Bu şartlar ile iktidara İhvan-i Müslimin’in gelmesinin yolu açılmış lakin İhvan-ı Müslim “Aceleci” davranarak daha kendi kadrolarını oluşturmadan, ekonomik istikrarı sağlamadan ve gerekli önlemleri almadan yani yerini sağlamlaştırmadan “Başardık Rehavetine” kapılarak asıl niyetini ortaya koymuştur; bunun sonucunda Eski Kul’un Kul’una darbe yaptırılarak iktidardan uzaklaştırılmış ve diğer Arap ülkelerindeki İhvan-ı Müslim hareketinin önü kesilmiştir… [Bu oyunun bir benzeri Türkiye’de oynanmış lakin Türkiye şuanki Hükümet gerekli kadroları oluşturup, ekonomik istikrarı sağladıktan, yargıyı bir nebze güçlendirdikten ve halk tabanında yerini sağlamlaştırdıktan sonra yani konumunu sağlamlaştırdıktan sonra rehavete kapılmadan asıl niyetini ortaya koymuş ve ardından gelen süreçte yapılan Yargı Darbesi ve Sivil İtaatsizlik- Halk İsyanı girişimleri ile yıkılmak istenmesine rağmen şuanlık başarılamamıştır…]

Ancak Batı Türkiye’deki Sünni kesimde gördüğü bir gerçeği burada da bir kez daha görmüştür. Yani hiçbir zaman Sünni kesimin her ne maksatla olursa olsun biraz güçlenmesi halinde tekrar 1500 yıldır devam eden Batı ile savaşına kaldığı yerden devam etmeye yöneldiğini, Türkiye ile ittifaka yöneldiğini fark etmiştir… [Bunun sonucunda Diktatör kalıntılarının, Vahhabilerin, Selefilerin her zaman Kendilerine sadık birer dost olduklarını tekrar hatırlamışlar ve bu yöne eğilmek zorunda kalmışlardır…] Bu planın çökmesiyle 3. Projeye geçilmiştir…

1. Ortadoğu’nun Ehlileştirilmesinde 2. Perde


B) ÜÇÜNCÜ PROJE: Ortadoğu’nun Ehlileştirilmesinde 2. Perdenin Uygulanması… Yani sınırların daha da küçültülmesi…

Batı, 1914’de eğer Osmanlı yıkılır ve yerine küçük küçük dominyon devletler kurulursa Ortadoğu artık bizim için bir sorun olmaktan çıkar ve Ortadoğu’yu ehlileştirebiliriz diye hesap etmiştir… Lakin geçen yaklaşık bir asırda bunun yeterli olmadığını görmüş ve daha da sınırlarının küçültülmesine karar vermiştir… Sınırların küçültülmesinde en etkili unsur ne ise o kullanılacaktır; Tıpkı Irkçılığın-Ulusalcılığın Osmanlı ve İslam dünyasına uyguladıkları gibi… Bu Din olabilir, Mezhep olabilir, Irk olabilir, Kabile ve Aşiret olabilir, Coğrafya olabilir, Ekonomik kaynaklar olabilir…

Bugünkü Libya’daki İç Savaş, Yemendeki İç Savaş, Suriye’deki İç Savaş, Mısır Gelişmeleri, Tunus Gelişmeleri, Irak ve Suriye’deki IŞİD… [IŞID gibi bir yapıya Batı’nın ihtiyacı olduğunu ve böyle bir yapının alt yapısının yapıldığını “Şam, Kahire’ye Feda mı Edildi” adlı yazıda biraz bahsetmiştik…] Şunu da söyleyelim ki IŞİD, Batı’nın İslam Dünyasına Vahhabilik, Selefelik akımından olmak üzere El-Kaide örgütünden sonra kurduğu en büyük silahlı örgüt ve bunlardan sonra İslam Dünyasına vurduğu en büyük Darbe’dir… ve bu akımlar ve örgütler birbirinin Devamı’dır ve hepsi bir ağacın dalları gibidir… Bu iki örgüt “Sünni Kesime” Zarar verirken ve itibarını zedelerken “Şii Alemine” hiçbir Zarar vermiyor daha da onlara “İtibar” kazandırmaktadır… İşte IŞİD ve Mısırdaki Darbe, diğer iç savaşlar ve gelişmeler bu planın ve sürecin bir parçasıdır… IŞİD, bölgede haritaların değişmesinde ve mezhep savaşı çıkmasında büyük bir rol oynayacaktır… Biraz daha açarsak, Arabistan Yarımadasının orta ve yukarısında IŞİD, Vahhabiler, Şii’ler; Arabistan Yarımadası’nın Güneyinde Vahhabiler, Selefiler ve Şii’ler; Kuzey Afrika’da Selefiler, Kabileler-Aşiretler bölgenin bölünmesinde etkili rol oynayacaklardır…

2. Arap Baharının Arka Planı

Ortadoğu, İyi ve Kötü polis olan Sovyetler ile Amerika arasında gidip gelmeyi Sovyetlerin yıkılmasına kadar sürdürmüştür… Ortadoğu üzerinde mengene misali iki taraftan yapılan baskının bir kanadının kalkması yani Sovyetlerin yıkılması ile Ortadoğu’da yeni arayışlar başlamıştır… Yıllarca Batı ve Sovyetler arasında sıkışan, kimi zaman gel-git yapan diktatörler kendi sonlarının da geldiğini sezmişlerdir… ki bu diktatörlerin başa gelmesinde Batı’nın doğrudan yada dolaylı şekilde desteği ve etkisi vardır…

Diktatörlerin değişmez bir kuralı vardır… Bir diktatör iktidara Efendisinin desteğiyle gelir; geldikten sonra sahibine karşı Diyet Borcunu ödemeye başlar; bir vakit sonra artık ülke içinde kendi köklerini oluşturduktan, köklerini sağlamlaştırdıktan, kendine taraftar bulduktan sonra dış koşullarında etkisiyle bir zamanlar Efendisine “Ricanız Bizim için bir Emirdir”, “Başüstüne”, sözlerini ve “Fermanı Ayakta Dinleme” dönemlerini geride bırakarak Efendisine “Hayır” diyebilmeye başlar… Bir nevi kendi Monroe Doktrinlerini ilan ederler… Artık bu süreçten sonra Efendisi ile Kul’u arasında savaş başlar; Efendi Kul’unu devirmek için (Birinci Seçenek) ya Kul’unun Kul’una bir darbe yaptıracak yada (İkinci Seçenek) Kendisine Kul olmayı kabul etmeyen, Kul’unun düşmanı aynı zamanda kendi düşmanı olan “Hür”lere onu devirmenin yolunu kulağına fısıldayacak ve gerekli olan engelleri kaldıracaktır… Eğer yeni Hür’ler Kendisi ile işbirliği yapmazsa yani kendisine İtaat et(tire)mezse (Üçüncü Seçenek) Hür’lere karşı Kul’unun Kul’una “Darbe” yaptıracaktır… yani Birinci Kul’unun İntikamını ve İtaati bir kez daha reddedmesinin bedelini İkinci Kul’una yani yeni “Gözde Kul’una aldıracaktır…

Burada Birinci seçeneği yapmamış onun yerine İkinci Seçeneği yapmıştır yani Hür olanlara Kul’unu devirme yöntemini kulağına fısıldamış ve engelleri kaldırmıştır… ki bunu “İKİNCİ PROJE” kapsamında yapmıştır… Lakin İkinci Projenin çökmesi sonucu devreye Üçüncü Seçenek girmiş yani Hür’lere Kul’unun Kullarından birine darbe yaptırmıştır… ki buda “ÜÇÜNCÜ PROJE” kapsamındadır… Türkiye’de de 2002’de benzer bir oyun oynanmış yeni gelenleri yakın bir dönemde devirmek istenmiş ama şuanlık başarılı olunamamıştır…

Lakin şunu unutmamak ve gözden kaçırmamak gerekir; Ortadoğu’da Arap Halklarının Diktatörlere karşı isyanının bir sosyakültürel, sosyapolitik alt yapısı zaten vardı yani patlamaya hazırdı ancak bir türlü yolunu ve yöntemini bilmiyor yada fırsatını bulamıyordu… Bunun yanında her türlü sivil itaatsizlik ve siyasi örgütlenmeden, siyasi tecrübeden yoksun olan Arap Halklarının ve İhvan-ı Müslimin tek başına bu İsyan ateşini yakıp yönetmeye ne gücü vardır ne siyasi tecrübesi nede güçlü bir siyasi teşkilatı vardır… Batı, bu isyanın ateşlenmesine yardımcı olmuş ve Diktatörlerin gitmesinin önünü açmıştır… Deliller bunu ortaya koymaktadır… Aksi takdirde bir durum olsaydı bugün Diktatörler ayakta duramazdı… Aynı zamanda uygun bir dilde Diktatörlerin gitmesini söylemiş aksini yönde davrananlar yok edilmiştir…

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.