ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

DARBECİ SİSİ’GİLLERİN KÖKENİ VE ZİHİNDAŞLARI

A. HASAN TEKELİOĞULLARI

28 Temmuz 2013 Pazar 17:55
  • A
  • A

Modern Mısır’ın darbelerle dolu tarihinin sona erdiği düşünülürken 21. Yüzyılda yapılan darbe ve arkasından özellikle birkaç gün önceki Mısır’daki katliam ve artan istibdat, bu emri verenlerin yani darbecilerin ve emri uygulayan kişilerin nasıl bir zihniyete ve bu zihniyetin köklerinin nereye dayandığı ile rehberlerinin kim olduğu insanda merak uyandırıyor... Tabi buna mukabil Hak, Hürriyet, İnanç ve Değerlerin serbestce ifade edilmesinden, eşitlikten yana ve Darbecilerin “öldürme” ve “istibdat” uygulamalarının tam tersi bir derecede “yaşatma-öldürmeme” ve “barış” yanlısı oan saygıdeğer Mısır Halkının bu asil ve takdire şayan duruşunun köklerinin nereye dayandığı insanda daha fazla merak uyandıyor doğrusu... İlk önce Darbeci Sisi’gillerin bu katliam ve istibdat zinhiyetinin nereye dayandığına bakalım.

Darbeci Sisi’gillerin katliam, istibdat, vahşet, taassub, azınlıkçı... tarihleri iki temele dayanmaktadır: Birincisi Eski Mısır’a, İkincisi Modern Mısır’ın Ecnebi Mimarları yani Avrupaya (Batı). İlk ve en eski temel olan Eski Mısırdaki Firavunlarda bugünkü Darbeci Sisi’giller gibi istibdatcı, taassub sahibi, katliamdan ve vahşetten çekinmeyen, azınlıkçı, meşveret ve şura’dan yoksun, kendilerini adeta tanrı gibi gören bir zihniyet mevcuttu. Bunun misallerini çeşitli birçok kaynakda görmekteyiz. Bu Zihniyet bölgeye İslam’ın hakim olmasıyla birlikte Eski Mısırdaki Firavunların sahip olduğu tüm bu olumsuz unsurlar, zihniyet yavaş yavaş olumlu bir hale dönmeye başlamıştır.

İkincisi yani Modern Mısır’ın Darbe’lerle ve istibdatlarla dolu olan tarihi ise ecnebilere yani ilk önce Avrupa’lılara sonra ABD’ya dayanmaktadır ki tüm bunlar Avrupa ve ABD’nin Mısır halkına bir hediyesidir. Daha önce kaybolan ve galebe çalınan Firavun zihniyeti, Mısır’ı ve bölgeyi işgal eden başta Fransa daha sonra İngiltere ve İngiltere’nin halefi ABD tarafından tekrar canlandırılmış ve üzerine kendi değerlerini hakim kılarak bugünkü İstibdat ve vaşhete teslim olmuş Mısır’ın ve Darbeci Sisi’gillerin müellif’leri olmaya hak kazanmışladır. Mısır’ın ilk Fransa tarafından işgali ile bu irticai düşünce ve uygulamaların tohumları ekilmiş; ardından bölgeyi işgal eden İngiltere, Fransanın ektiği bu irticai düşünce ve uygulamarı büyütüp çoğaltmakla kalmamış, kendilerine has olan kardeşi kardeşe kırdırma, böl-parçala doktrinini hakim kılmış ve halefi ABD’de aldığı bu İstibdat-Darbe-Vahşet mirasını korumak ve filizlendirmekle meşgul olmuştur.

Aslında Fransa, İngiltere ve bunların beslendiği Roma kültürüne ve Ortaçağ kültürel ve fikri yapılarına baktığımız zaman bügünkü Mısır’daki İstibdat, Taassub, Vahşet, Katliam, meşveret ve şura dışı uygulamaların gerek Papa’ların hakimiyetinde gerekse de Kıralların hakimiyetinde görmekteyiz. Burada Papa ve Kıralların yaptığı insanlık dışı uygulamaları, katliamları, vahşet, taassubları yazmaya kalksak köşede yer kalmaz. Ancak 1. ve 2. Dünya Savaşına, Sosyalizm ve Komünizm adına yapılan katliamlara ve uygulamalara, Soğuk Savaş dönemi ve sonrası katliamlara, günümüz Afrikasındaki ve Asyasındaki katliamlara ve uygulamalara baktığımız vakit Batı’nın eserini de, mirasını da, öz’ünü de kısacası herşeyini açıkça görmekteyiz. Burada birşeye dikkat çekmek istiyorum: Avrupalı büyük devletler ile Devlet-i Aliyye arasındaki farklardan bir unsuru izah etmek istiyorum. Avrupalı büyük devletler tüm tarihleri boyunca bir yeri işgal ettiği zaman o bölgede “azınlık” bir gurptan en “gayriadilane” bir kişiyi ve grubu yönetime geçirir ve aşağılık duygusu ve sendromu içerisinde her türlü vahşete ve uygulamaya aracı ve öncü olurlar. Devlet-i Aliyye ise talep üzerine fethettiği yerde çoğunluk olan ve en adilane olan bir kişiyi idareye geçirir; özellikle azınlığında hakkının korunmasına itina gösterir ve dikkat eder. Böylece Darbeci Sisi’gillerin İstibdat, Vahşet kısacası irtiacai tüm faaliyetlerinin kökeki, zihindaşları ve rehberleri ortadadır...

Darbeci Sisi’gillerin zihniyet ve rehberlerini biraz mevzu bahis ettikten sonra Hak ve hürriyet; Meşveret ve Şura, İnançların ve değerlerin serbestçe ifade edilmesinden (Demokrasi, İnsan Hakları...), barış ve yaşatma taraftarı olan Mısır Halkı’nın bu takdire şayan fikri ve insani amilleri iki esasa dayanmaktadır. Birincisi Mısır’ın İslam Orduları ile şereflenmesiyle başlar... Mısır’ın İslam orduları tarafından fethedilmesiyle bölgedeki Firavun zinhiyetine galebe çalarak Memlüklere kadar adalet ve nizam, müsavat... üzerine idare olunmuştur ve adalet, nizam, müsavat, hürriyet ve insani değerlerin tohumları ekilmiştir, ki bugünkü Adeviyye Meydanı da tarihin bir cilvesi olsa gerek. İkinci olarak ise Devlet-i Aliyye’nin bölgeye hakim olmasıyla başlar. Portekizlilerin ve diğer Avrupalı Denizcilerin gerek Kızıldeniz aracılığıyla gerek Akdeniz üzerinden Mısırı her iki koldan tacizleri hasıl olmuştur. Bu dönemde Avrupa’yı fethe doğru ilerleyen Devlet-i Aliyye, gerek Mısır’ı fetihleriyle gersek Kızıldenizde tersane kurup burada Portekizlilerle mücadele etmesi gereksede Akdenizde Hızır Reis ve Oruç Reisler sayesinde Portekizli ve diğer Avrupalı denizcilerin Mısır ve Kuzey Afrika’yı işgal, istila ve talanlarına mani olmuşlardır. Devlet-i Aliyye’nin İslam’ın doğuşundan sonra dünyanın en büyük ve üstün “insani amilleri” ve “yüksek insani değerleri” yanında hoşgörü, adalet, hak ve hürriyet değerleri ile Mısır ve çevresine hayatiyet vermiş; Mısır ve çevresine bir zamanlar İslam ordularının ektiği lakin daha sonra kaybolmaya yüz tumuş olan adalet, nizam, müsavat, hak ve hürriyet değerlerini, yüksek ve üstün insani amil ve değerleri tekrar ekerek Mısır’ı huzur ve barış içerinde kalmasına hizmet etmiştir, ki gerek ondan sonraki gerek günümüz ileri çağında olan hiçbir devlet ve medeniyet bu seviyeyi hayal dahi edememektedir.

İşte bugünkü darbe ve istibdat, tassub ve vahşet karşıtı olan Mısır halkı son olarak Devlet-i Aliyye’den arta kalan üstün ve yüksek vasıfları tekrar aksetmeye başlamış ve bugünkü demokrasi, barış, hak ve hürrüyet, insani amil ve değerleri tekrar istemeye ve tesis etmeye çalışmaktadır. Mursi’nin darbe öncesi canlı yayında her ne olursa olsun “orduya asla bir saldırada bulunmayın; ordu bizim ordumuz... yoksa düşmanlarımızın istediğini yapmış ve onlara hizmet etmiş oluruz” ifadesi ile şuan itibariye 200 kişinin öldüğü ve binlerce yaralının olduğu anda bile İhvan’ın “Öldürülsekte, Biz Öldürmeyeceğiz” açıklaması, Mısır halkının Darbeci Sisi’gillerin zihindaşları ve Rehberlerinden ne kadar üstün ve yüksek bir insani amil ve değerlere vede barışa, yaşatmaya yönelik bir düşünce içerisinde olduğu bir hakikattir...

Son olarak Mısır Halkı’nın bir 100 yıl daha beklemeye ne tahammülü nede zamanı vardır. Mısır Halkı, geçmişinde ve bügünde sahip olduğu üstün ve yüksek miras gereğince Hakkı olanı neye mal olursa olsun almalı ve asla geri adım atmamalıdır... Kurtuluş Savaşı’nın işgal edilmiş zulüm, vahşet ve irtica altında yaşayan diğer milletlere ve halklara nasıl örnek teşkil ettiyse Mısır Halkı’nın Darbeci Sisi’gillere ve Rehberlerine karşı bu onurlu ve şerefli direnişi tüm dünyada özellikle Arap Dünyasında hüküm süren Darbeci Sisi’gillerin Rehberleri ile Zihindaşlarının vahşeti, istibdadı, taassubu ve irticası altında yaşayanlara adeta bir umut ışığı olacaktır...

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.