ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Taksim ve uluslararası sırtlanlar

A.Hakan KARA

02 Haziran 2013 Pazar 00:23
  • A
  • A

Taksim’de Gezi Parkı protestolarını Türk baharı olarak okuyan Uluslararası insan hakları örgütleri ve bir takım yerli yabancı medya kuruluşları şunu iyi bilmelidirler ki Türk baharları seçim döneminde meydanlarda başlar ve sandık başında son bulur.

Taksim meydanında güya kesilecek ağaçları protesto etmeye yönelik başlatılan kampanya iyice çığırından çıkmış, illegal örgütlerin ve hükümeti demokratik yollarla indirme umudu kesilmiş bir takım marjinal zevatın hükümet karşıtı eylemlerine dönüşmüştür. Zira hükümet Taksim’ i yayalaştırarak tamamen halka açacağını, ''projenin içinde bir alış veriş merkezi planının olmadığını'' defalarca deklare etti.

Benim asıl dikkati çekmek istediğim, hiçbir zulme sesini çıkarmayan uluslararası insan hakları örgütlerinin meseleyi ele alış şekli olacak.

Bu sözde uluslararası örgütlerin ve medya kuruluşlarının, Suriye’de yönetimde bulunan Esad mezalimine karşı ayaklanan halkı terörist diye tanımlamaları, Esad’ın kimyasal silah kullandığı zamanlarda ise süt dökmüş kedi misali sessiz kalmaları zaten kamuoyu vicdanında onları mahkum etmişti.

Bu sırtlanların samimiyetsizliklerini yakın tarihte yaşanılan birkaç trajedi ile örneklemek gerekirse ;

Bugün bize insan hakları konusunda telkin veren Batının yakın tarihi, soğuk savaş sonrası dönemde, görülmemiş savaşlarla ve ırk ayrımı ya da ayrımcılık politikaları ile doludur. Irak, Yugoslavya, Afganistan, Filistin, Ruanda da yaşanılan soykırım ve halen Myanmar ve Suriye de süren mezalim ‘’Yeni Dünya Düzeni’ nin’’ yeni olmayan gerçekleridir. Amerika çoklu koalisyon güçleri ile 27 Eylül 1991 de ‘’Çöl Fırtınası’’ harekatını başlatarak 120 bin sortiyle 84 bin ton barut , 7,400 smart bombasının ışık saçıyormuş gibi büyük patlama seslerini dünya kamuoyuna ilk kez malum medya kuruluşları aracılığı ile canlı yayında izletti. O gün canlı yayınları bir haçlı gururu ile sunup Bush yönetimini aklamaya yönelik propaganda yapan medya kuruluşları bugün Türkiye’ nin anti demokratik bir ülke olduğu iftirasını servis etmeye çalışıyor. Ancak Baudrillard bu savaş için; ‘’Hepimiz televizyonların karşısında sanal bir savaş izledik, televizyonlar üstünden, bütün anlamından soyutlanmış, acısı, tozu, dumanı yoktu. İzlenen eğlencelik bir şeydi’’ diyerek bu savaşın kendi gerçekliğinden sıyrılarak eğlencelik bir seyre dönüştürüldüğünü, hatta bu anlamda savaşın olmadığını söyleyerek paradoksal bir tespitte bulunmuştu.

2003 te gerçekleşen İkinci Körfez Savaşında ise Irak, birincisinde olduğu kadar şanslı değildi. Çünkü savaş sonrasında, Irak parçalanmış, bir milyon sivil hayatını kaybetmiş, nüfusun \% 16 sı yer değiştirmek zorunda kalmış ve bugüne kadar devam eden travmalarıyla şiddet, terör, işkence ve acımasızca yaşanan ölümlerin merkezi haline gelmiştir. Savaşın nedeni ise, sonradan hiç kanıtlanamayacak olan kimyasal silahların varlığı idi. Tabii batının iki yüzlülüğüne örnek verebilmenin yeri sadece Ortadoğu değil elbet.

Diğer yandan Yugoslavya da yaşanan savaş, bunların en acımasızlarından olmuştur. Slovenya, Hırvatistan ve Makedonya 1991 de bağımsızlıklarını ilan edip ayrılırlar. Sırplar, Bosna topraklarının büyük kısmını ele geçirir. Hırvatlar da geri kalan toprakların yarısına el koyarlar. Ülke nüfusunun \% 40 na sahip olan Müslümanlara ise ancak toprakların \% 15 ni reva görürler. Ayrıca Müslüman Boşnaklar topraklarını savunmak için oldukça zayıftırlar. Bu durumu fırsat bilen Sırplar Bosnalı Müslümanlara yönelik etnik temizliğe yönelirler. Hem de Uluslararası sözde barış örgütlerinin bölgeye konuşlandırdığı sözde barış güçlerinin gözleri önünde. 1995 e kadar yüzbinlerce Müslüman Boşnak resmen katledilir, bir çoğu da hiç insani olmayan muamelelere maruz bırakılırlar. İşkence, tecavüz vs.
Sırp lider Slobadan Miloseviç, Lahey Adalet Divanında yargılanır ama yara derin ve unutulmazdır.

Maalesef yakın tarih saymakla bitmeyecek trajedilerle doludur. Hepsinin odağında ise zulüm gören müslüman halklar ve sessiz şeytanı oynayan sözde uluslararası insan hakları örgütleri vardır.

Bugün bu malum uluslararası örgütler çıkmış utanmadan Taksim de Gezi Parkı için yapılan protestoya sert müdahale edildiği gerekçesi ile bizi tenkit eder açıklamalar yapıyorlar. Bir takım uluslararası sermayelerin uşaklığını yapan medya kuruluşları ise Türk baharından bahsediyor. Efendiler ! Türkiye; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Hatta sizin ülkeleriniz de; en eskisi 30, 40 yıl önce yapılmış camilerin minarelerine dahi tahammül edilmezken bizim topraklarımız binlerce yıllık kilise, havra vs. ibadethanelerle doludur. Bu millet hoş görüyü sizden öğrenecek değil.

Devletimiz hiç yanlışta olduğu zaman olmadı mı ? Oldu elbet ! Ancak bugün o yanlışların da telafi edildiği, toplumsal barışın tesis edilmesi için adımların atıldığı zamandır. Demek ki aylardır gelmeyen şehit haberleri birilerinin çok canını sıkmış görünüyor. Biz Türkiye olarak onların canını sıkmaya devam edeceğiz inşallah.

Oluşturmaya çalıştığımız toplumsal barış sadece dış odakları değil, kendi içimizden siyasetçi, medya mensubu ve sözde sanatçıları da rahatsız etmiş olacak ki, kendisi siyasetçi hatta ana muhalefet lideri olacak kişi! nasıl olurda ülkenin seçimle iş başına gelmiş bir Başbakanına katil, diktatör, vs. yakıştırmalarda bulunur ! Demokratik yollarla yenişemediği bir hareketi antidemokratik olarak illegal örgütleri sahaya sürerek mi yenecek? Bir diğeri sözde sanatçı olacak nasıl olur da ‘‘mesele sadece gezi parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı Hadi gel’’ twitini atmak suretiyle insanları seçimle iş başına gelmiş iktidarı yıkmaya yönelik kıyama çağırır ! Türk Milleti soruyor, mesele ne anlama geliyor Mehmet Ali ALABORA? Bu sorumsuzluk acilen açıklanmalı ve Türk milletinden özür dilenmesi gereklidir.

Son olarak; Dünyadaki olmuş ve olmaya devam eden soy kırımlara ve katliamlara kayıtsız kalan uluslararası sözde insan hakları örgütleri, canileri aklamaya yönelik yayın yapan yerli uluslararası medya kuruluşları ve sandıkla iktidara gelme umutlarını tüketmiş gayri meşru yollar ile iktidara karşı kıyam tertipleyerek bir sonuca varacağını düşünen bir cümle zevat anlamalıdır ki ! En son Türk baharı 12 Haziran 2011 de yapıldı.

Geçmiş olsun !

Saygıyla.

YORUM YAZ
TOPLAM 1 YORUM

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.

  • - melikşah kara:12 Haziran 2013, Çarşamba 09:36

    babA ÇOK GÜZEL BİSİKLETİMİ İSTESRİM