ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Başkasının Hikayesine Sarılanlar Kendi Gerçeğini Kaybederler

A.Hakan KARA

02 Ağustos 2014 Cumartesi 17:54
  • A
  • A

1997 yılı idi. Murat İmam hatip okulunun orta kısmını bitirdi. O yaz babası Kasım Bey, annesi Şengül Hanım ve kardeşi Turgut ile yaz tatillerini geçirmek üzere köylerine gitmişlerdi. Köyleri adeta cennetten bir bahçe olan, hemen hemen her meyvenin yetiştiği şirin bir Anadolu köyü idi. Hayatın birçok gerçeği ile daha yüzleşmemiş olan Murat, gününü gün ediyor, kırlarda geziyor, meyveler topluyor, meralarda dedesinin koyunlarını otlatıyordu.

Bir gün o köye misafir olarak gelmiş bir adam ile tanıştı. Adamın adı Kemal Bey idi. Murat’ın sevecenliği ve hazır cevap zekası Kemal beyin hayli dikkatini çekti. Murat’ın meraya hayvanları otlatmaya gittiği zamanlarda sohbet etmeye başladılar. Kemal Bey Murat’a; ‘’Söyle bakalım büyüğünce ne olacaksın?’’ diye sordu. Murat: ‘’Subay olacağım’’ diye cevap verdi. Kemal bey, ‘’Oo çok güzel.. Hangi okula gidiyorsun? dedi. Murat, İmam hatip okuluna gidiyorum bu yıl liseye geçtim’’ dedi, biraz da büyüdüm artık der gibi. Kemal bey Murat’a baktı biraz yüzü asık ciddi bir şekilde;
‘’Bak Murat, İmam hatip okuluna gidenler imam olurlar eğer Subay olmak istiyorsan normal bir liseye gitmelisin, hem sen İmam olup da ölü mü yıkayacaksın?’’ diye de ekledi. Murat haliyle ölü yıkama sözünü duyduğunda biraz irkildi.

O akşam Murat ‘ın ailesi bir arada bütün köyü gören evlerinin çardağında yemek yiyorlar bir yandan da Murat’ın babası Kasım Bey ve amcası Ertuğrul Bey siyasi sohbetler ediyorlardı. Murat haberler de de istemeden kulak aşinası olduğu bazı kelimelere anlam vermeye çalışıyordu. Mesela, 28 Şubat, post modern darbe, Sincan’da yürüyen tanklar vs. Murat bir ara sohbeti bölerek ,’’Baba 28 Şubat ne demek? Dedi. Kasım Bey şöyle iç çekerek ‘’ oğlum bir neslin geleceğinin karartılması’’ dedi.
Amcası Ertuğrul Bey araya girdi’’ yeğenim,maalesef sizin gibi pırıl pırıl yetişmekte olan gençler birilerini korkuttu’’ diye ekledi.
Murat’ın kafası iyice karışmış, nasıl yani? diye sordu.
Kasım Bey, ‘’oğlum, diğer liseden mezun olan bir arkadaşınla aynı puanı alsan dahi üniversite yerleştirmelerinde o senin önüne geçecek ve sen kendi okul programın dışına çıkamayacaksın’’ dedi.
Murat’ın aklına hemen Kemal Beyle yaptığı sohbet geldi’’ yani sadece imam mı olabileceğim baba'' Dedi.
Maalesef dedi Kasım Bey. Murat ayağa kalktı ve ağlamaklı bir eda ile;‘’baba ben ölüden çok korkarım ölü yıkayamam imam olmak istemiyorum’’ diyerek odasına kapattı kendini.

Şengül Hanım Kasım Beye ve diğer aile üyelerine nazaran takva ehli insanlarla arkadaşlık ediyor ve konuya o arkadaşlarının telkin ettiği çerçevede müdahil oluyordu. Şengül Hanım, Kasım Beye;’’ bey elbet böyle gitmez, en küçük badirede pes edip teslim olanlardan olmayalım, mücadele edelim, Murat İmam hatibe devam etsin, rızkı veren Allah’ tır dedi ise de Murat’ın ölü fobisini ve Kasım Beyin gelecek endişesini yıkamadı. Şengül Hanım son olarak yarı yolda bırakılan bu davanın ahı tutacak bu çocuk orada da başarılı olamayacak dedi ve ağladı Allah’a sığındı..


Düz lisede eğitimine devam eden Murat, İmam Hatip de edindiği birçok değeri unutarak çehresine büründüğü suretin benliğinde oluşturduğu tamiri zor tahriplerle girdaba kapılıp gitti.

Murat, kaderin bir cilvesidir bitirdiği düz lise diploması ile de istediği, hayalini kurduğu Harp okuluna gidememişti. O zaman Murat’ın hala farkına varamadığı ancak bu denklemi çözebileceği bir döneme gebe gelişmeleri yaşayacağı günlerdi.
Tanıştığı kız arkadaşı Hale, bir İmam hatip mezunu idi. Çok çalışkan bir öğrenci olmasına rağmen 28 Şubat’ın adaletsiz katsayı hesaplamalarına takılmıştı. Murat bir şeyi yavaş yavaş idrak ediyordu. Mesele hedefe varmaktan ziyade bu yolda mücadele vermekti. Hale ve diğer İmam hatipli arkadaşlarında gördüğü ortak nokta, doğru yolda verilen bu mücadelenin bu insanlara kazandırdıkları dünyanın en iyi üniversiteleri ile ölçülemezdi. Öyle de oldu.

28 Şubat girdabında gelgitler yaşayan Murat çok istediği harp okuluna gidememiş subay olamamıştı, ancak uzman çavuş olabilmişti. Hale’ ye evlenme teklif etti. Hale Murat’ın asker oluşu ve malum 28 Şubat uygulamalarından mütevellit bu duruma sıcak bakmasa da Murat’ı çok seviyordu ve kabul etti. Sorunlar bir anlamda yeni başlıyordu aslında. Hale’nin tesettürlü birisi olması Murat’ı bir hayli zora sokuyordu. Hatta bununla ilgili eften püften bir sebeple Murat’a disiplin cezası dahi vermişler, bu durumun devam etmesi halinde Murat’ı ordudan atacakları tehdidini yapmışlardı. Bağırlarına taş basarak evlerini memlekete taşıdılar.

Zaman akıp gidiyordu..

Murat Güneydoğu illerinden birine tayin oldu. O sıralar terör olayları ayyuka çıktığı bir dönemdi. Hale, aldığı İmam Hatip ahlakı gereği tam bir teslimiyet içerisinde Murat ‘a destek oluyordu. Murat da ölümlerin en şereflisinin şehitlik mertebesi olduğunun bilinci ile görevini en iyi şekilde yapıyordu.

Murat bir gün operasyon dönüşü, oğlunun dünyaya geldiği haberini aldı. Uzakta olmanın ve imkansızlıkların verdiği hal ile buruk bir sevinç yaşadı. Karakol Komutanı Üsteğmen Engin, Murat’a 1 hafta izin vererek ikmal helikopteri ile çatışma bölgesinden gönderdi. Murat ertesi gün yeni doğmuş olan yavrusuna çok sevdiği ve imrendiği Komutanı Üsteğmen Engin’in ismini verdi. Sayılı zaman çabuk geçti. Murat birliğine döndü.

Murat için zor zamanlardı.

Nihayet Murat’ın aslına tam manada tecelli edeceği o talihsiz olay yaşandı.

Bir yaz gecesiydi saat gece yarısını geçmişti, etrafta ölüm sessizliği hakimdi. O gün nöbetçi subay kolluğu vardı Murat da. Sessizlik karakolun yatakhane bölümüne isabet eden Rpg mühimmatı ile bozuldu. Ardından çapraz tepelere konuşlanmış Bixi ateşi başladı. Murat bir yandan askerlerini toparlamaya çalışıyor bir yandan da karşı ateş açıyordu. Murat, isabet alan yatakhane bölümüne yöneldi. Orada yaralı ve şehitler vardı. Karakol Komutanı Üsteğmen Engin yaralılar arasındaydı. Üsteğmen Engin yaralı hali ile yatakhane girişindeki silahlığa yöneldi. Eline geçen tüfekleri askerlerine dağıtıyor bir yandan da Murat’tan dışarı ile ilgili bilgi alıyordu. Murat; ‘’Komutanım bir an önce acil çıkış tünellerinden çıkalım, dışarıda çatışalım, zira Rpg ateşleri bizi yangın içinde bırakacak’’ dedi. Üsteğmen Engin muhabere erine durumu yakın birliklere bildirmesi talimatını vererek Murat’ı iki askeri ile acil çıkış tünellerinden çıkarak bixi ateşlerinin geldiği tepeleri etkisiz hale getirmelerini söyledi.
Ancak teröristler çok kalabalık bir baskın vermişlerdi.
Murat karşıdan gelen Rpg mühimmatını gördü.
Komutanım diye bağırdı .!
ancak Engin Üsteğmenin bulunduğu mevzii paramparça olmuştu.

Emir Komuta Murat’ta idi artık. Sıcak çatışma 2 saat sürmesine rağmen yardım hala gelememişti. Murat ve askerleri kahramanca çatışıyor, teröristlere ağır kayıplar verdiriyorlardı. Teröristler karakola bağlanan yollara mayın tuzakları kurmuşlar, bu da yardıma gelen birliklerin hareket kabiliyetini zayıflatıyordu. Gün ağarmaya yakındı. Yardıma gelen Sikorsky helikopterlerinin sesleri duyuldu. Teröristler çatışmayı kesmiş, sınırın diğer tarafına doğru kaçıyordu.
Murat ve birkaç askeri hariç tüm karakol da şehit olmuştu.

Murat şehitleri bir bir kaldırdı kucakladı ve karakolun önüne getirdi.
Hepsinin yüzlerinde şehitliğin verdiği nur vardı. Murat onlara baktı ve imrendi.
Akif’in mısralarını hatırladı, zira onları Hz. Peygamber ayakta karşılayacaktı.
Allah’ım ne büyük bir onur diye içlendi.

Aklına köyde sohbet ettiği Kemal Bey geldi. Onlara bir daha baktı ve şehit cenazelerinden korkmadığını hissetti.
İmam hatip döneminde kıldırmayı öğrendiği cenaze namazını hatırladı. Diğer askerler ile birlikte şehitlerin cenaze namazını kıldırdı. Sesli olarak Kuran okudu.

Yardıma gelen birliğin başında Alay Komutanı Levent Albay vardı,
Murat’a dönerek,’’ evlat nerede öğrendin bunları? Dedi. Murat o güne kadar İmam hatipli kimliğini hep gizlemişti. Murat kafasını kaldırdı gururla ‘’İmam Hatip de öğrendim Komutanım’’ dedi.
Levent Albay Murat’a sarıldı ve dedi ki ‘’evlat başkasının hikayesine sarılanlar kendi gerçeklerini kaybeder, biz modernlik batılılık adına kendi gerçeğimizi unutmuşuz.

Allah sizlerden razı olsun’’ dedi Levent Albay.

Murat’ın hikayesi o dönem yaşananlardan bir tanesi sadece. Zira çok daha ağır kayıplar veren hikayeler mevcut.
28 Şubatta yapılan haksız uygulamalar, mesleğinden atılan subaylar, başörtüsünden dolayı üniversitenden atılan kızlar, katsayı zulmü ile üniversiteye gidemeyen meslek liseliler, sahneye koydukları uydurma tarikat masalları ile terörist ilan edilen gerçek takva ehilleri, akademik çevreden dışlanan bilim adamları, aydınlar ..

Aslında çok az bir azgın azınlık dışında zulme uğrayan top yekun bir milletti.

Tabi bu uygulamaları yapan ahlaksızların sosyal hayatta olduğu kadar ekonomik alanda da yaptığı tahribatlar ile milletin kuru ekmeğine de göz diktiler.

Nihayet bugün bütün dünya zalimlerinin potansiyel tehlike olarak göreceği korkmayan yürekli bir adam çıktı o günlerde.

Birileri muhtar bile olamaz diye manşet atmıştı. İmam hatip ’li idi, dertliydi Uzun Adam. Hakkın ve Halkın yardımı ile bu zulme son verdi.

Lakin 28 Şubat zulmün mimarlarının tezgahı sadece bunlardan ibaret de değildi. Öldürücü tuzaklarını kendi içimizden devşirdikleri, tesettüre füruat yakıştırması yapan zevat ile yedekte tutacaklardı.

Başardılar da.

Ta ki 2012 deki Mit krizinden 17 ve 25 Aralık operasyonlarına kadar. O oyunlar da boşa çıktı.

Bu ülkenin çelik gibi iradeye sahip İmam hatip gençliği var oldukça hiçbir oyun hayat bulamayacak bu topraklarda,
zira aziz Milletimiz kendi gerçeklerinin farkında artık.

10 Ağustos da temeline son demirin bağlanacağı bu bina Milletimizin Kurtuluş savaşı sonrası verilen mücadelede kazandığı en büyük mevzi olacak…

YORUM YAZ
TOPLAM 1 YORUM

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.

  • - Harun Gözütok:03 Ağustos 2014, Pazar 22:17

    Çok güzel bir yazı olmuş teşekkür ederiz Hakan bey.