ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Büyük adam olmak

abdusselam güngörmez

09 Temmuz 2013 Salı 03:23
  • A
  • A

Aslında bu başlıkta ifade edilmiş olanı bir tek cümle ile anlatmak mümkün. Ama biz gene de yardımcı ve açıklayıcı cümleler kurmaktan çekinmeyelim. Çünkü yerli yerince kurulmuş cümlelerin fazla olması zarar vermez. Hiç değilse biz böyle düşünmekteyiz.

Burada parantez içinde ek bir açıklama yapmak kaçınılmaz oldu.
Parantez yazının görünümünde estetik bir olumsuzluk yansıttığı için ya da biz öyle düşündüğümüz için onun yerine cümle kurmak daha anlamlı geldi: “biz” denilen kelimeyle her zaman birinci çoğul şahıs kastedilmez, genellikle birinci tekil şahıs kastedilir. Bu yüzden bu yazıda geçen “biz” kelimesinin anlamı ille de birinci çoğul şahıs manasında alınmak zorunda değildir. Ya da en azından “biz” öyle düşünmekteyiz.

“Büyük adam olmak” cümlesi üç kelimeden oluşuyor. Ve her kelime bir önceki kelimeden başka anlamlar taşıyor. “adam olmak” “büyük olmak” ve “büyük adam olmak” şeklinde kombinasyonlar oluşturan bu cümle ile ne anlatılmaktadır? Tipik bir okuyucu hatta tipik olmak zorunda olmayan bir şahsiyet bu cümleden ne anlamaktadır?

Meşhur bir öykü vardır:
Adam oğluna “sen adam olamazsın” der ve oğlu bu söze fena halde içerler. Yıllarca emek verip tahsil hayatını bitirir ve babasının yaşadığı şehre vali olur. Sonra jandarmayı gönderip köyden babasını huzuruna apar topar getirtir. Sonrada gevrek bir sırıtma eşliğinde istihzai bir ses tonuyla “baba” der “hani sen bana adam olamazsın demiştin ya” burada hafif bir duruş yapar. Sonra aldığı nefesi sese dönüştürüp “bak vali oldum” diye cümlesini tamamlar. Kendisiyle gurur duymaktadır. Babasının uzun yıllar önce söylediği o cümleyi hat sanatı ile yazdırıp çerçeveleterek duvara asmış ve her gün okuyarak hırs ve öfke ile bu günü, bu büyük günü beklemiştir. Ve nihayet o büyük gün gelmiş ve babasının yüzüne özellikle gözlerinin içine bakarak zaferini ilan eden o muhteşem cümleyi kurmuştur. Ama babasının gözlerinde pişmanlık ve suçluluk hissinin yansımasını görmeyi beklerken yalnızca hayal kırıklığı acıma ve yazıklanış duygusunun yankısıyla karşılaştığında zafer duygusu garip bir merak ve korkuya dönüşmüştür. Babası kendine güven duyan ve haklı çıkan bir ses tonunun ritmiyle “oğlum” der “ben sana vali olamazsın demedim ki” burada kısa süreli durur her nedense, “adam olamazsın” dedim diye cümleyi bitirir.

Yani “vali olmak” “adam olmak” değildir. Hele “büyük adam olmak” hiç değildir.

Hani meşhur bir cümle vardır. Virgül ile anlamı değişir. Virgülün yerini değiştirdiğinde cümlenin anlamı bambaşka olur.

“Oku oku da adam ol baban gibi eşek olma”

Bu cümlede virgülü “adam ol” dan sonraya eklersek cümle“baban gibi eşek olma” şeklinde devam eder. Yani “baban eşektir, sen okumazsan onun gibi eşek olursun” denilmiş olmaktadır. Eğer virgülü “baban gibi” den sonrasına eklersek, o zaman cümle daha kibar ve nezih bir anlam kazanmaktadır. Şöyle ki “baban adamdır ve sende okuyarak onun gibi adam olabilirsin” denilmektedir.
İşte bu cümle “adam olmak” ile “okumak” arasında bir bağ kuran ender ve asil cümlelerden biridir. Aslında bu bağ yalnızca öylesine eklenen suni ve geçici bir bağ değildir. Deney ve gözlemle kanıtlanmış bilimsel cümlelerden çok daha kesin ve vazgeçilmez bir bağ vardır “okumak” ile “adam olmak” arasında.
İnsan annesinden “adam” olarak doğmaz. Adam kelimesi her ne kadar “âdem” kelimesiyle bazı yakınlıklar taşısa da dilimizde özel bir anlam ifade etmektedir. Biz bu kelimeyle daha çok olgun, efendi, kendini ve toplumu tanıyan, saygılı ve duyarlı bir insanı kastediyoruz. Ve elbette bu özellikler insana anne karnında verilmiyor. Tam da bu sebepten insan adam olarak doğmamaktadır. Eğer bir insan adam olacaksa, sonradan olmaya mecburdur. Peki, ama nasıl adam olunur?

Bu soruya bizim verebileceğimiz tek bir cevap vardır: okuyarak. Evet, biz adam olmanın yegâne yolunun okumak olduğunu düşünüyoruz ve hatta biliyoruz. Okumak insanı yontup şekillendirir, pişirir, lezzet ve kıvam katar ve en sonunda adam eder. Fakat burada bir zamane problemi, kılçık ya da çıban, hatta mesele diyelim karşımıza çıkmaktadır. Okumak artık kendi anlamından başka bir anlam içermektedir. Ya da daha açık ifade edelim; artık okumak kelimesini günümüz insanları okumak şeklinde anlamıyorlar. “ne iş yapıyorsun” sorusuna “okuyorum” diye cevap veren biri ne okuyordur sizce? “okul okuyordur” tabi, bildiniz! Okul okumak… Ne kadar da tuhaf bir iş. Biz eskiden bu soruya “kitap okuyorum” diye cevap verirdik. Artık okul adı verilen binalara gidip gelmek, okumak olarak anlaşılıyor. Ve o binalarda anlatılan teknik bilgileri ve kişinin günlük hayatında kullanmadığı son derece gereksiz bilgileri ezberlemeye çalışmak ve sınavda sorulunca cevaplamak okumak olarak anlaşılıyor. Artık okumak diploma almak ve para kazanmak şeklinde anlaşılıyor. Okumak böyle anlaşılınca adam olmak nasıl anlaşılır?

Elbette meşhur öyküdeki gibi.
Para kazandıran, daha çok para kazandıran bir mesleğe sahip olmak, ya da birçok insanı, daha çok insanı aşağılayarak ezen, onlara caka satan bir makama yükselmek olarak anlaşılır. Eğer insanlar seni gördüğünde ceketinin düğmelerini ilikliyorsa, hatta yerlere yatıp secde ediyorsa, ya da zenginliğinin karşısında kıskançlık ve nefret içeren gözlerle bakıp ağızlarının suyu akıyorsa sen adamsın! Buraya bir ünlem koyuyorum parantez içinde. Hani amerikan filmlerindeki o harlemin zenci sokaklarında kıvır saçlarıyla birbirlerine “hey adamım” diye seslenen üçüncü sınıf varoş insanlarının kullandığı manada diyorum ki “hey adamım bu senin sandığın adam olmak, adam olmak değil.
Biz adam olmanın okumakla mümkün olduğunu düşünüyoruz. Zengin olmanın ya da toplum tarafından önemsenen bir makama gelmenin değil. Okuyarak adam olunur ama zengin olunmayabilir. Makam ve mevki sahibi, şöhret ve ün sahibi olunmayabilir. Okuyarak kuvvetli, güçlü, zeki, şöhretli, zengin ve görkemli olamazsınız belki ama. Evet, ama adam olabilirsiniz.
Okumaktan kastımız; yazılı olan, içinde bir anlam taşıyan metinleri okumak. Bu bir kâğıt parçası olur, bir kitap olur ya da bir olay, hayatın bir yönü, kâinatın bir sayfası olur. Her ne olursa olsun, okumak bunlardaki anlamı alıp, onu yüreğine, ruhuna, aklına ve idrakine işlemek demektir.
Adam olmaktan kastımız ise yukarda da belirttiğimiz gibi saygın terbiyeli efendi merhametli çevresine duyarlı toplumsal ve bireysel sorumluluklarının ve konumunun farkında olan şerefli haysiyetli onurlu bir insan olmak.
Gelelim “adam olmak” tamlamasının sıfatı asliyesine. Yani “büyük” kısmına. Biz “büyük adam olmak” için önce “olmak” gerektiğine sonra “adam olmak” gerektiğine inanıyoruz. Her insan “olgun, olmuş” değildir. Bu, uzun ve zahmetli bir süreçtir. “olmak”; pişmek, yetişmek kelimeleriyle anlatılabilir. Yani bir masa yapacaksak, elde masa yapmaya uygun bir malzeme olması gerekir. Adam olmak için de önce adam olacak kabiliyette bir insan lazımdır. Biz her insandan adam olmayacağını düşünmekteyiz.
Konuyu uzatmadan belirtmemiz gerekirse her insan adam olmayacağı gibi her adam olmuşta büyük adam olamaz. Büyük adam olmak adam olmaktan daha zordur. Bunun için okumak yetmez. Yalnızca ilim ile adam olunur belki ama büyük adam olunmaz. Büyük adam olmak için irfan sahibi olmak gerekir. İrfan ise çarşıda satılmaz. Okulu da yoktur.
Biz büyük adam olmak için kişinin kendisinin küçüklüğünün farkında olmasının ve kibirlenmemesinin gerektiğini düşünmekteyiz. Yani “büyük adam” olmak için “en büyük olan” bilinmelidir. Çünkü insan kendini büyük gördüğü oranda küçülür. Büyümesinin tek yolu en büyük olan tanrı karşısında kendi acizliğinin farkında olması ve ona karşı büyüklenmemesidir. “Büyük adam olmak” için alçakgönüllü adam olmak gerekir. Yoksa büyüklenen adam, ancak “alçak adam” olacaktır. Ya da biz böyle düşünmekteyiz.

YORUM YAZ
TOPLAM 1 YORUM

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.

  • - Hüseyin Sığı:25 Eylül 2013, Çarşamba 20:48

    Değişik bir bakış açısı Abdusselam Bey , çoğunluğun yanlış bulacağı doğru bir görüş.