ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

ÜMMETİN İHTİLAFI VE ZARARLARI

Gökhan Musab Cantepe

24 Aralık 2014 Çarşamba 12:26
  • A
  • A

Asr-ı saadetten günümüze kadar geçmiş olan 14 asır içinde Müslümanlar tesbih taneleri gibi dağılmış, bölünmüş parçalanmış ve kafir dünyası nazarında kuvvetten ve takatten düşmüştür. Müslümanlar üzerinde küffarın yürüttüğü fitne planları günümüz itibariyle meyvelerini vermiş ve 1.5 milyar nüfusla dünyanın en kalabalık dinlerinden birini oluşturan Müslümanlar itibardan düşürülmüştür.

Bunun başlıca sebebi Müslümanların arasında vaki olan ihtilaflar sonucu Müslümanın Müslüman kardeşine düşman olmasıdır. Saltanat içindeki taht kavgalarının düşman devletlerin ekmeğine yağ sürmesi gibi Müslümanların arasındaki kavgalarda İslam düşmanlarının umduklarına nail olmalarına sebep olmuştur.

Müslümanlar arasındaki ihtilaflardan ve bunun zararlarından bahsetmeden önce ihtilaf kelimesini incelemek gerekir. Çünkü ihtilaf kelimesinin mahiyetine vakıf olmadan yapılacak bir yorum Peygamber Efendimizin “Ümmetimin ihtilafından rahmet vardır” hadisi şerifine zıt düşmektedir.

Kur’an-ı kerim’de ki eşsiz sanatlardan birisi de “vücûh ve nezâir”dir. Vücûh, aynı kelimenin farklı manalarda kullanılması, Nezâir ise farklı kelimelerin aynı manada kullanılmasıdır. Mukaddes kitabımız Kur’an-ı kerim’de de ihtilaf kelimesi üzerinde vücûh kaidesi uygulanmış ve farklı yerlerde farklı manalarda kullanılmıştır. Biz de Kur’an-ı Kerim’de zikredilen ihtilaf kelimeleri üzerinden bu kelimenin ihtiva ettiği manaları izah edeceğiz.

Kur’an-ı Kerim’de ihtilaf kelimesi “peşi sıra gelmek, birinin gidip diğerinin gelmesi, yer değiştirmek” manasında kullanılmıştır. Buna örnek olarak Âli İmran sûresinin 190. Âyetini gösterebiliriz.
اِنَّ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۚ ﴿١٩٠﴾
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.

Kur’an-ı Kerim’de ihtilaf kelimesi üzerine yüklenen bir diğer mana ise “değişik, birbirinden farklı, çeşitli” manasıdır. Nitekim Cenab-ı Zülcelal hazretleri şöyle buyurmuştur:
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفاً اَلْوَانُهَاۜ وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ ب۪يضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهَا وَغَرَاب۪يبُ سُودٌ
Görmüyor musun ki Allah gökten su indirdi. Biz onunla türlü türlü ürünler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı (birbirinden farklı) çeşitli renklerde yollar (katmanlar) var, simsiyah taşlar da var. ﴾27﴿

Bu âyetten açıkça anlaşılacağı üzere Allah-u Teala dağlardaki renkleri anlatırken bu renklerin birbirinden farklı ve çeşitli olduğu “ihtilaf” kelimesi ile ifade etmiştir. Peygamber Efendimizin “Ümmetimin ihtilafında rahmet vardır” hadisi şerifindeki ihtilaf kelimesi de bu manada kullanılmıştır.

Buna göre bu hadisin manası ”ümmetimin birbirinden farklı ve çeşitli olmasında rahmet vardır” demektir. Yoksa bazı kimselerin iddia ettikleri gibi “ümmetimin zıtlaşmasında, tersleşmesinde rahmet vardır” demek değildir. O kimseler ihtilaf kelimesini böyle yorumlayıp “bu hadis Kur’an’a terstir” diyerek reddetmektedir. Oysa hadisler ayetlerin tefsiri mesabesindedir. Kimi zaman arada bir zıtlık var gibi görünse de iyi araştırmalar ve tefekkürler sonucu arada bir zıtlık olmadığı zahir olacaktır.

Ümmetin farklı ve çeşitli olmasındaki rahmet hususunda ise âlimler birkaç farklı görüş belirtmişlerdir. Onlardan ilki ve zayıf olan görüş ümmettin farklı milletlerden, farklı coğrafyalardan, farklı kültür birikimlerinden bir araya gelmesidir. Nitekim bu görüşlerini şu âyet ile desteklemişlerdir.
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَـبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ ﴿١٣﴾
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır. ﴾13﴿

Yukarıda zikrettiğimiz görüşü savunan alimler, âyetteki “birbirinizi tanımanız için” kısmına, “birbirinizle tanışarak kültür, medeniyet ve teknoloji gibi birikimlerinizden karşılıklı istifade etmeniz için” şeklinde mana vermişlerdir. Müslüman devletlerin bilgi ve birikimlerini birbirleriyle paylaşmalarının bir rahmet olacağı aşikardır. Ancak bu hususta asıl tercih edilen görüş bu farklılıkların ümmetin tamamına şamil olmayıp, sadece müctehidleri kapsadığıdır. Nitekim müctehidlerin birbirinden farklı hükümler vermesi insanların İslam’ı daha kolay yaşaması için büyük bir rahmettir. Buna bir misal verecek olursak, Hanefi mezhebinde vücudun herhangi bir yerinin kanaması abdesti bozar. Şafii mezhebinde ise kanama abdesti bozmaz fakat erkeğin kadına, kadının erkeğe dokunması abdesti bozar. Hanefi mezhebi için ise böyle bir durum söz konusu değildir ve karşı cinse dokunmak abdesti bozan bir unsur olarak kabul edilmez. Bunların gündelik hayattaki uygulamasına baktığımızda nasıl bir rahmet olduğunu daha iyi kavrayabiliriz. Hanefi mezhebi mensupları daha çok şehirlerde yaşamaktadır ve şehrin kalabalığında karşı cinse dokunma ile abdest bozulsaydı, Hanefilerin abdestlerini muhafaza etmeleri çok zor olabilirdi. Şafiiler ise daha çok kırsal kesimde yaşamaktadır ve tarım ile uğraşmaktadır. Tarım ile uğraşan birinin eline diken batması gibi en ufak şeylerden sebep dahi vücudundan kan akması pek muhtemeldir. Şayet Şafii mezhebinde kan akması abdesti bozsaydı bu şartlar altında şafiilerin abdest tutması gayet zor olacaktı.

İhtilaf kelimesinin manalarına dönecek olursak, bu kelime birincil mana olarak yani en yaygın kullanılan, ilk akla gelen mana olarak “ayrılığa düşmek, zıtlaşmak, parçalanıp bölünmek” manalarında kullanılmıştır.
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعاً وَلَا تَفَرَّقُواۖ … ﴿١٠٣﴾
Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin... ﴾103﴿

Nitekim mevzu bahsimiz olan ümmetin ihtilafındaki ihtilaf kelimesi bu manada kullanılmıştır. Ümmet parçalanıp bölünmüş ve her bir taife bir diğerini düşman bellemiştir. İşin aslına bakıldığında her bir taife İslam’dan fersah fersah uzaklaşmış olmasına rağmen kendilerinin en iyi Müslümanlar olduğunu iddia etmektedirler. Müslümanların bu tefrikaya düşeceği yüz yıllar öncesinden mukaddes kitabımızda haber verilmişti.
… وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ ﴿٣١﴾ مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ ﴿٣٢﴾
Müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir. ﴾31-32﴿

Müslümanların parçalanması ve bölünmesi dünya nazarında onları güçten ve kuvvetten düşürmüştür. Böyle küffar devletlerin emirlerini dinlemeye ve onları çizmeleri altında ezilmeye mahkum olmuşlardır. Her türlü zulme maruz kalmalarına rağmen yine suçla itham edilenlerin yine Müslümanlar olmaları ihtilafa düşmelerinden ve birlikten doğan güçlerini kaybetmelerinden kaynaklanmaktadır. Her bir taifenin kendini haklı ve sırat-ı müstakim üzere görerek diğer taifelere düşmanlık etmesiyle ortaya çıkan çekişmeler netice olarak Müslümanları çil yavrusu gibi dağıtmıştır.
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ ﴿٤٦﴾
Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. ﴾46﴿

Dünyanın birçok yerinde Müslümanlar zulüm altındadır. Müslüman kardeşinin gördüğü zulme Müslümanların birçoğu göz yummakta ve göz ardı etmektedir. Bir takım Müslümanlar ise sadece kınamak ile yetinmektedir. Müslümanların elinden gelen ancak bu kadardır. Suriye’de soğukla, açlıkla, bombalarla ve silahlarla karşı karşıya kalan, Arakan’da yakılarak şehit edilen, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde sığındıkları camide kurşuna dizilen, Filistin’de Yahudi zulmü altında inleyen Müslüman kardeşlerimiz, Müslüman aleminin toplanıp kendilerine sahip çıkmalarını beklemektedirler. Bir Müslümanın hakkı için bir ülkeye savaş açan Osmanlı’yı özlemektedirler. fakat elleri hep havada kalmış, bir uzanan bir tutan olmamıştır. Bir şiirde denildiği gibi;

Herşeyin sonunda hatırladığınız düşmanlarınızın sözleri değil dostlarınızın sessizliğidir.

Müslümanların bu kadar ihtilaflar içinde olmalarında elbette ki başlarında bir halife olmamasının büyük etkisi vardır. Nasıl her tesbihe bir imame lazımdır, imamesi olmayan tesbihin başı sonu belli olmaz, aynı şekilde bu ümmetin başına da bir halife lazımdır yoksa bu ümmette de kim baş kim son belli olmaz ve çekişmeler kıyamete kadar sürer.

Şayet bir hilafet sancağı altında toplanmış ve gücümüze tekrar kavuşmuş olsaydık, bütün dünyanın gözü önünde Molla Abdulkadir’in idam edilmesine göz yumar mıydık? Suçsuz yere Amerika’nın Guantanamo hapishanesine atılan Müslümanların hesabını sormaz mıydık?

Bütün bu ihtilaflar içinde Müslümanların tek kurtuluş yolu Allah’ın kitabına dönmek ve ona sımsıkı sarılmaktır. Kur’an çerçevesinde toplanıp İslam’ı, İslam olmayandan ayırmaktır. Böylece eskiden düşman olup İslam’ın gelmesiyle kardeşten öte bir bağ ile bağlanan Ensardan Evs ve Hazrec kabileleri gibi olabiliriz. Bir âyete ittiba ile bu büyük kördüğümün ilk düğümünü çözmüş olacağız.

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعاً وَلَا تَفَرَّقُواۖ … ﴿١٠٣﴾
Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin...…

YORUM YAZ
TOPLAM 1 YORUM

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.

  • - ali ihsan aramaz:25 Aralık 2014, Perşembe 10:52

    çok güzel bir yazıydı baştan sonra okudum