ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Türk toplumunun sorunlara bakış açısı sorunu 1

Fatma ÇAKIR ÇALIŞKAN

12 Nisan 2013 Cuma 10:32
  • A
  • A

‘’Sorun’’un kelime anlamı fırsat olarak nitelendirilirken,bizim toplumumuzda çok farklı anlamları çağrışım yapmakta.Bu anlamlar daha çok olumsuzluk ve memnuniyetsizlik durumlarıyla örtüşerek hayatımızda yerini almaktadır.Dünya’da varoluş sebebimizin ‘imtihan’ olarak nitelendirildiği bir dini öğretiye sahip olmamıza rağmen,bu bilinç benimsenemediği ya da mahiyeti tam anlaşılamadığı için yaşantımızda sürekli sorundan kaçış reaksiyonu göstermekte ve hüznü,mutsuzluğu,acıyı ya da zorluğu kabullenememekte,hayatımızda yer almasını istememekteyiz.Modern hayatın da empoze ettiği bu yaklaşımla,hüzün ya da ruhsal çöküntü asla yaşamamız gereken bir ruh halini ifade etmektedir.Toplum içerisinde binlerce insanın yüzlerindeki yapmacık gülümseme ifadesinin altındaki gerçeklik de bundan ileri gelmektedir.İnsanlar iç dünyalarında sancı çekmekte ancak dış dünyalarına bunu yansıtmaktan çekinmektedirler.Bu da ilişkilerde yüzeyselliği,menfaati,çıkarcılığı,güven problemini ortaya çıkarmaktadır.Kendisine yabancılaşan insan dolayısıyla diğerlerine de yabancılaşmaktadır.

Peki neden istemiyor kabul etmiyoruz hayatımızda hiçbir sorunu,neden mutluluğa olan yaklaşımımızı mutsuzluğa,hüzne gösteremiyoruz.Ve kaçtıkça kovalanıyoruz sorunlar(korkularımız )tarafından.Sorunlarımızın hayatımızdaki fonksiyonu ne,ve neye göre imtihan ediliyor insan?

Evet en başta belirttiğimiz gibi hayata geliş sebebimiz ‘imtihan’,sınanma.Ve beşer sınandıkça insan olma yolunda ilerlemekte ve kemale ermekte.Yani aslında doğru okunabildiğinde sıkıntı ve sorunlarımız bizim ruhsal ve kişilik gelişimimizin vazgeçilmez unsuru haline gelmektedir.Her insan belli zaaflar ve belli potansiyellerle donatılmıştır.Benim zaaflarım bir diğerinin başarısı ya da yeteneği olabilmektedir,ve hayatta karşımıza çıkan bütün sorunlar zaaflarımızın yansımasıdır.Kimi zaman eşimizle,çocuklarımızla,anne-babamızla ,kimi zaman ölümle,hastalıklarla,kimi zaman maddi sıkıntılarla imtihan edilmekteyiz.Aslında en temelde hepimizin imtihanı kendimiziz,kendi zaafiyetlerimiz(zafiyetten kasıt hassasiyetlerimiz,eksiklik ve aşırılıklarımız).

İnsanlar bizim farklı yönlerimizi yansıtan birer ayna gibidir.Çoğu zaman baktıklarımızda kendimizi görürüz,kendimize kızar,kendimizi suçlar,kendimizi sever göklere çıkartırız.Ancak farkında değilizdir bu durumun, karşı tarafımızdakine atfettiklerimizin aslında kendimiz olduğunun.Bu yüzden hep hayal kırıklıkları ve sorunlar yaşarız.Çünkü karşımızdaki aslında bizim gördüğümüz değildir.

Örneğin,bir ailenin çocuğundan beklediği davranışı göremediğindeki yakınması aslında kendi bastırıp yok saydığı eksik yönlerinin dışavurumudur.Mesela kendisinin geçmişte yaptığı hataların faturasını çocuğuna keser çoğunlukla ebeveynler,farkında olmadan.Bunu tabii iyilik adına yaparlar istemezler aynı hataları çocuğunun yapmasını.Bu yüzden yargılarken bazen acımasız olabilirler,ayırt edemezler çocuklarını kendilerinden.Ayırt edememelerinin sebebi kendi benlikleriyle çocuğu özdeşleştirmeleri,onu farklı koşulları olan farklı bir birey olarak algılayamamalarından kaynaklanır.Bu yüzden bizim toplumumuzda çocuğa sevgi,merhamet aşırı gösterilirken Saygı kavramı göz ardı edilir.Bu durum özellikle ergenlikteki çocuklarımızı çileden çıkarak bir sıkıntıdır,Çünkü ergen fikir ve düşüncelerine, davranış ve tutumlarına saygı bekler, anlaşılmak ister.’’Anlaşılmamak’’olarak algılar ailesinin iyilik adına yaptığı bütün tutumlarını.Buradaki olumsuz faktörlerden en önemlisi de toplum kültürümüzü bize çok yabancı olan modern kültürün şekillendirmeye çalışmasıdır.Bugünkü nesil modern kültür kurbanıdır ve aileleriyle arasında uçurumlar vardır.Modern kültür özellikle iletişim araçlarıyla ( televizyondaki dizilerin çok büyük bir etken olduğu kanaatindeyim) gençlerin tutumlarını,hayat bakış açılarını ve amaçlarını şekillendirmektedir.Bu durumdan en muzdarip olan kesim ise muhafazakar aileler ve çocuklarıdır.
Aynı durumu eşler arası problemlerde de görebiliriz.Aynı yansıtma durumunu eşler birbirlerine yapar ve kendi eksikliklerini(zafiyet ve yanlış algı) karşı tarafa yansıtıp suçlayıcı olurlar.Benlik mücadelesidir tüm sorunların temelinde olan.Kendi ‘ben’ lerimizi tanıyamamak ve başkası üzerinden anlamaya çalışmak.Dolayısıyla Anlaşamamak.Eşler arası sorunların temelinde de yine anlaşamamak vardır.Çünkü anlaşılmak için önce karşı tarafı anlamanın şart olduğu gözden kaçırılmaktadır.Anlamak için dinlemenin rolü çok önemlidir,ve maalesef bu noktada da benliğimiz tahammül edemediği için dinleyemez karşıdakini,sadece anlaşılmak isteriz,çünkü herkes kendine göre haklıdır.Ancak Haklılık Mutluluk getirmez çoğu zaman.

Ne acıdır ki,haklı olmayı huzurlu ve mutlu olmaya tercih ederiz çoğu zaman.Oysa hayata ve olaylara baktığımız açıyla alakalıdır haklılığımız,yani hiçbirimiz bütünüyle göremeyiz gerçeği,kısmi algılarız ve hemen kesin gerçekliğe ulaşmış gibi onu zihnimizde genelleyerek ifade ederiz.Bu da bizi bencilliğe götürür,diğerlerinin anlayışını kabul etmemeye.

Psikolog/Evlilik ve Aile Terapisti
Fatma ÇAKIR ÇALIŞKAN

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.