Yaklaşık 72 sene önce bir kış günüydü… Hawaii kıyılarında demirlemiş halde bulunan Amerikan deniz filosu Japon kamikazeleri tarafından tarihinin en kanlı saldırısına maruz kaldı. Onlarca devasa boyutlardaki uçak gemileri, yüzlerce savaş uçağı ve binlerce hayatını kaybeden insan… Amerika’nın gördüğü en kanlı saldırılardan biri olan ve tarihe Pearl Harbour saldırısı olarak geçen bu olaydan sonra Amerikan hükümeti acil toplantı yaptı ve dünya tarihinin bir başka kanlı saldırısını planladı. Japonya’ya atılan atom bombaları…

Birçok komplo teorisyeni Japonların bu saldırısı üzerine çeşitli teoriler ürettiler. Saldırının olduğu dönemde Amerikan istihbaratının bunu önceden haber aldığı ancak komutanların muhtemel bir Hawaii adası baskınına ihtimal vermediği için bunu göz ardı ettikleri söylenir. Kimilerine göre de bilerek göz ardı edilmiş bir durumdu bu. Sonucunda da o dönemde problem yaşadığı ülkelerin başında gelen Japonya’ya saldırmak için tüm dünyadan izin otomatikman alınmış olacaktı. Japonya’ya saldırmak için kendi filosunu milyarca dolar zarara uğrattığı eleştirilerine maruz kaldı ABD yöneticileri. Ancak en azılı düşmanına saldırmak için bile insanın kendisine bu şekilde zarar verebileceği düşünülemez. Söz konusu Amerika olunca, “Ama” diye düşünmeden edemiyor insan. Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları olayın üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala izlerini günümüzde de korumaktadır.

Bu korkunç iki olayın ardından tarihler 11 Eylül 2001’i gösterdiğinde ise Afganistan kökenli terör örgütü El Kaide’nin militanları sabah saatlerinde Amerika’da 4 adet uçağı kaçırdı ve bunların iki tanesi New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne, bir tanesi ise Pentagon’a çarptırıldı. Sonuncu uçak ise Pensilvanya kırsalına düşürüldü. Dünyanın en uzun binalarından biri olan ikiz kuleler çarpmanın ardından dakikalar içinde çöktü. Sonuçta bu saldırılar sonunda 3000’e yakın insan hayatını kaybetti ve binlercesi de yaralandı.

Orta doğudaki etkinliğini artırmak isteyen ABD tıpkı Körfez Savaşı döneminde Irak’a uyguladığı politikayı Afganistan üzerinden orta doğuya da uygulamak istiyordu. El Kaide terör örgütünün bu saldırıları gerçekleştirdiği ortaya çıktıktan sonra ABD yıllar sürecek Afganistan işgali için kamuoyunda gereken haklılığı (!) elde etmişti. 1941’de şu anki Çin gibi dünyanın gelişen ve ilerde en büyük ekonomilerinden biri olmaya aday olan Japonya’ya saldırmak için gereken emri Pearl Harbour saldırısından sonra alan ABD, milenyum başlarında da orta doğuda kurmak istediği hükümdarlığı başlatacak işgal hareketi içinse, “11 Eylül saldırısının intikamını almaya gidiyorum diyerek.” halkını ve tüm dünyayı kandırmaya çalıştığı Afganistan işgalini başlatıyordu.

Bu iki olayın benzerliği şüphesiz ABD’nin saldırmak istediği devletlere karşı gereken haklılığı ispatlamak için öncelikle hep mazlum durumuna düşmesi olmuştur. Dünyanın en büyük filosuna saldırı yapılacağı bilgisi istihbarat servisleri tarafından bildirilmesine rağmen gereken önlemler belki de bilerek alınmamıştı. Aynı şekilde ABD’nin orta yerinde yükselen iki büyük gökdelene iki tane uçak göz göre göre çarpmıştır. Ve hiçbir önlem alınmamıştır. Daha da ilginci şudur ki; değil üstünde kilometrelerce uzakta kuş uçsa çalışanların bilgisinin olacağı Pentagon gibi dünyanın en korunaklı binalarından birine bir yolcu uçağı hiçbir engelleme olmaksızın çarpmıştır. Bu olayların ardından ABD’nin verdiği askeri tepkiler sonrası insanın aklına ister istemez komplo teorileri geliyor.

Gelgelelim 15 Nisan 2013 tarihine… Boston eyaletinde her yıl düzenlenen ve dünyadan birçok sporcunun ve halkın katıldığı Boston Maratonu bitiş çizgisinde patlayan bombalar dünya gündemine bomba gibi düştü. Hemen herkesin aklına yine aynı sorular geldi;
Kuzey Koreyle son zamanlarda ciddi tartışmalar yaşayan ABD’nin bu seferki hedefi olan ülke hangisi acaba?

Bu gerçekten planlanmış bir eylem miydi şu an için bir şey söylemek zor ama bilinen bir gerçek var ki o da komplo teorisyenlerinin yine farklı farklı teorileri ortaya atacağı....