ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Çözüm Sürecinin İçerisine “Ülkücüler” de Dâhil Edilmeli

Erol Denizler

15 Kasım 2013 Cuma 04:39
  • A
  • A

Osmanlı Devleti, Tanzimat Fermanı’na kadar birçok kavmi, dini ve dili bünyesinde uyum içerisinde yaşatmıştır. Nizam-ı Âlem İdeali; Hukukun hâkimiyetine dayanan bir idealdir. İslam Fıkhı’nın temel köşe taşlarını döşediği Osmanlı Devleti’nde yüzyıllarca farklı kavimler ve diller yaşayabilmiştir. Tanzimat Fermanı’ndan sonra Şer’iat, lağvedilmiş yerine “Türk’ün Amentüsü” yerleştirilmiştir. Amentü’de şöyle denilmektedir: “Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklalini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahid analarına ve Türk için ahiret günü olmadığına iman ederim. İyilikle fenalığın insanlardan geldiğine, büyük milletimin medeni cihanda en büyük mevkii kazanacağına, hamaset destanlarıyla tarihi dolduran kudretli Türk ordusunun birliğine ve Gazi’nin Allah’ın en sevgili kulu olduğuna kalbimin bütün hulusiyle şehadet ederim.” (Abdurrahman Dilipak; Bir Başka Açıdan Kemalizm, sh. 34)

Türkiye’de Cumhuriyet Devrimleriyle birlikte dinin belirleyici olduğu millet sistemi yerine seküler ve laik vatandaşlık sistemi konulmaya çalışılmıştır. Vatandaşlığı tarif ederken kültürel milliyetçilik belirleyici olmuştur. Buna göre Türkiye’de yaşayan herkes Türk ilan edilmiş ve Türklük de dinden bağımsız, Batıcı ve akılcı bireyler olarak tespit edilmiştir. Çünkü “ne mutlu Türküm sloganı” sadece ırki bir gönderme yapmaz. Esasen bir insanın hangi kavimden doğmayı tercih edemeyeceğine göre “Türklük” bir yandan ırki bir övüncü ifade ederken diğer yandan laik-sivil dine dayanan bir kimliği ifade etmiştir. Bu tarihten sonra Sosyal Sözleşme’de farklı dil veya dinler ya asimilasyonun konusu olmuştur veya yok etmenin. Mecbur-i İskân Kanunu, İstiklal Mahkemeleri, Takrir-i Sükûn Kanunları dönemin siyasi ve sosyal yapısını değiştirmek için yapılan faaliyetlerdendir. Batıcı-Laik Kadroların kültürel milliyetçiliğe iman eden geniş bir kesimi ortaya çıkarttığını ve bunun için toplumsal gerilimlerin sadece devlet ile insanlar arasında değil sosyal çevreler arasında da yaygınlaştığını gizleyemeyiz.

Açılım Süreci ilk başladığı zaman çeşitli çevrelerden “Türk Sorunu” ortaya çıkıyor endişesinin yayıldığı malumdur. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bir grup konuşmasında şunu söylemiştir: “Sizin doğrunuz, Öcalan’ın doğrusu olsun. Bizim doğrumuz, Türk Milleti’nin doğrusudur. Sizin piriniz Öcalan, rehberiniz PKK, bölünme trafonuz Kandil olsun; bizim yemimiz Türk Milleti’nin varlığını korumak ve Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü sağlamaktır. Şunu herkesin bilmesini istiyorum: Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk Milleti, henüz son sözünü söylememiştir. Duyduk duymadık demeyin. MHP Çözüm Süreci denilen, çözülme ve çöküş planına karşıdır.”

Çok sayıda kavmin ve sosyal hareketlerin bulunduğu yerlerde ya fikir asabiyetine dayalı bir devlet kurarsınız ya da etnik asabiyete dayalı. Devlet Bahçeli’nin tavrı ikinci türü anımsatmaktadır. Buna göre farklı grup, kavim ve dil noktasında Türk Milleti denilen bir değerin baskın değer olmasını istenmektedir. Fakat aynı arzunun Lozan Anlaşması dolaysıyla dini azınlıklara gösterilmediği de malumdur. Tek kavim diyen Devlet Bahçeli uluslararası hassasiyetler ve pozitivist kaygılardan dolayı “Tek Din” diyememektedir. Hâlbuki dinde devlet asabiyetinin oluşması için önemli bir faktördür. Sorulduğu zaman “Türk’ün dini İslam’dır” diyen ama bunu siyasi hayatta yer almasını istemeyen geniş bir çevre adeta Türklük denilen kavramı dinleştirmiştir. Lakin adalete, hikmete ve maslahata dayanmayan din veya devletin toplumsal çatışmaların bir sebebi olduğunu gizleyemeyiz. Bu açıdan PKK Terör Örgütü gibi sorunların sebep değil sonuç olduğunu görmemiz lazımdır. Bu sonucu ortaya çıkartan faktör ise çeşitliliği inkâr eden, kültürel hakları bastıran, adaleti hafife alıp hikmet-i hükümet felsefesini benimseyen modern ulus devletler olduğunu gizleyemeyiz.

Başta Kürt Sorunu olmak üzere bu ülkenin sorunları çözülecekse “nasıl bir devlet” sorusunun cevabı verilmelidir. Türkiye’de etnik kitle olan Kürtler değil sosyal bir grup olan müslümanlar bile hukuken yok sayılmıştır. Anayasa’da müslümanların tıpkı azınlıklarda olduğu gibi cemaat olma ve kendi okullarını açma hakkı tanınmamıştır. Din ile devlet arasındaki ilişkiler Bizantist mantıkla çözülmeye çalışılmıştır.

Büyük bir dönüşümün arifesinde ülkücü çevrelere düşen görev “nasıl bir devlet” sorusunun cevabına katkı sunmalarıdır. Hamasi söylemler yerine Osmanlı Devleti’ne bakmalarında fayda vardır. Çözüm Süreci denilen sürece pozitif katkı sunmaları için Nizam-ı Âlem İdeali’ni yeniden tetkik etmek zorundayız. Ülkücü Camia, pozitivist ve Kemalist ideolojinin sınırlarını aşarak düşünürlerse süreç içerisinde AK Parti’nin yapacağı muhtemel hataları da engelleyebilirler. 1000 yıldır beraber yaşayan Türk ve Kürt Kavimleri bir araya gelebilirlerse tıpkı Osmanlı gibi dünya üzerinde ağırlıkları olabilir.

MHP bir an önce ulusalcılardan kendini ayırt ederek bu devlet üzerinde söyleyecek sözleri varsa onu söylemelidirler. Andımızın bile kaldırılmasına tahammül edemeyen MHP, ancak birilerinin iç savaş senaryolarına hizmet edebilir. AK Parti, sadece PKK Terör Örgütü’ne muhtaç durumda bırakılmamalıdır. Zira Kürt Meselesi uluslar arası bir meseledir ve bu meseleyi başta İran ve Suriye olmak üzere bütün şeytani devletler, kaşımak istemektedir. Eğer bu meselede AK Parti’ye destek verilmezse AK Parti, uluslararası komploların içerisinde yok olup gidecektir.

Meselenin en önemli yanlarından birisi de AK Parti, herhangi bir adımında siyasal destekten yoksundur. Gerektiği zaman lazım olacak ordunun arkasında olup olmayacağı meçhuldür. İşte bu noktada MHP’ye büyük ve tarihi bir görev düşmektedir. Bu noktada AK Parti’de meseleyi sadece oy meselesi olarak görmemeli “yeni bir dünyanın” adımları olarak meseleyi algılamalıdır. TMK gibi Kürt Halkı ile kendisi arasındaki bariyerleri yıkarak onlara samimi bir şekilde yaklaşmalıdır. Zira TMK, sosyal hareketleri bastırmak için kullanılmaktadır. Adeta insanları teröre zorlamaktadır. İşte bu TMK yüzünden AK Parti, Kürtlere yönelik hangi adımı atarsa atsın inandırıcı olmamaktadır. Sizin yakın bir aile ferdiniz sırf anadil istedi diye hapis yatıyorsa siz AK Parti’ye inanır mısınız? Ben olsam inanmam. Aksine AK Parti ikiyüzlülük yapıyor derim. Ki çoğu dindar olan Kürt Halkı’nın AK Parti kadrolarına inanmalarının sebebi bu TMK’dır.

AK Parti, Çözüm Süreci’nin içerisine mutlaka MHP’yi de dâhil etmeli ve onları da ikna etmeye çalışmalıdır. MHP’de pozitivist laik vatandaşlık algısının Türkiye’yi büyütmeyeceğini artık kavramalıdır.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.