ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Adalet, Tarafgirlik ve “Allah Bizim Şerrimizden…”

Erol Denizler

26 Ekim 2013 Cumartesi 22:41
  • A
  • A

Yalan vardır; yalan vardır. Elbette yalanın tabakaları vardır. Bütün yalanlar rezildir ama en aşağılığı “masum” insanları suçlu gibi gösteren iftiradır. İnsanlar arasındaki güveni ve sevgi duygusunu yok eden iftiranın kötülüğü apaçıktır. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara irtikâp etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.” (Ahzab Suresi: 58)

İftiranın da dereceleri vardır. En büyük iftira Allah’ın ortağı olduğu iftirasıdır. İnsanlardan herhangi bir zümre biz de Allah gibi yasak ve serbest koyabiliriz diyorsa en büyük yalancı ve iftiracıdır. Bundan sonra en büyük iftira namus iftirasıdır. İslam, kara çalmaya oldukça sert tedbirler koymuştur. Bir kimsenin zina ettiğine dair dört şahit getirmeyen kimseler “had” cezasına muhatap olurlar. İslam âlimlerinin geneline göre bu kimselerin ölene kadar sözlerine itibar edilmez. Bu müfterilere verilen gayet güzel bir cezadır. Yargıtay’ın hoşuna gitmeyecek ama kamera kayıtları ve dijital veriler şahitlerin yerini tutmaz.

Müslümanlar çamur atanlara karşı duyarlı olmalı herhangi bir delil olmadan söylenen sözlere itibar etmemelidir. Nitekim Allah bizleri şöyle uyarmaktadır: "İftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin kadınların, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?" "Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki, bu şahitleri getiremediler, o halde onlar, Allah nezdinde, yalancıların da kendileridir" (Nur Suresi: 12-13) Dolaysıyla iki vazifemiz vardır. Asla kimseye iftira etmemek ve birisi hakkında atılan çamura delil olmadan inanmamak!..

İftira dünya ve ahirette hüsran vesilesidir. Peygamberimiz bizleri şöyle uyarıyor: "İftira eden kimse zarara uğramıştır" (Müsned)

Müslimlerin vasfı her daim hakkın ve haklının yanında olmaktır. Haksızlar ve yalancılar kendilerinden bile olsa onları savunmazlar. Nitekim şöyle buyrulmuştur:

“Şüphesiz, Allah'ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için biz sana Kitabı hak olarak indirdik. (Sakın) Hainlerin savunucusu olma. Ve Allah'tan bağışlanma dile. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. Kendi nefislerine ihanet edenlerden yana mücadeleye girişme. Hiç şüphesiz Allah, ihanette ilerlemiş günahkârı sevmez.” (Nisa Suresi: 105-107) Burada tarafgirlikle yandaşlarımızı haksız dahi olsa savunmamız yasaklanmaktadır. Mevdudi (rh.a) ayet hakkında şu açıklamaları yapmaktadır:

“Ayetler o dönemde meydana gelen bir olayla ilgili çok önemli noktalara değiniyor. Ensar'ın Beni Zafer kabilesinden Te'ame veya Beşir bin Ubeyrik denilen bir adam vardı. Te'ame başka bir Ensar’ın zırhını çalmış ve bir Yahudi’nin evine gizlenmişti. Bir hırsızlıkla ilgili soruşturma başladığında zırhın sahibi meseleyi Hz. Peygamber'e (s.a) götürdü ve O'na Te'ame'den şüphelendiğini söyledi. Fakat suçlu olan Te'ame, akrabaları ve Beni Zafer kabilesinden birçok kişi işbirliği yapıp suçu, suçsuz olduğunu savunan Yahudi’nin üzerine yıktılar. Te'ame'nin akrabaları Yahudiye suçlamayı sürdürerek şöyle söyle-diler: "Hakkın düşmanı olan, Allah ve Rasûlü'ne inanmayan bir Yahudi’nin sözüne güvenilmez. Oysa biz müslümanız ve güvenilir kişileriz, o halde bizim sözümüze inanılmalı." Hz. Peygamber (sav) tabiî olarak, doğru gibi görünün bu iddiadan etkilendi; neredeyse Te'ame'yi beraat ettirip Yahudi aleyhine hüküm verecekti ki bu meseleyi açıklığa kavuşturan bir vahiy aldı.

Hz. Peygamber bir hâkim olarak kendi önüne getirilen delillere göre hüküm verecek olsaydı suçlu sayılmazdı. Çünkü hâkimler, kendi önlerine getirilen delillere göre hüküm vermelidirler ve bazen insanlar olayı yanlış aksettirerek kendi lehlerine hüküm verilmesini sağlamayı başarabilirler. Fakat meselenin bir yönü daha vardır: Eğer Hz. Peygamber İslâm ile Küfür arasında kıyasıya bir çatışmanın hüküm sürdüğü o dönemde Yahudinin aleyhine hüküm verseydi, İslâm düşmanları O'nun, İslâm toplumunun ve İslâm davetinin aleyhinde kuvvetli bir manevî silah ele geçirmiş olacaklardı. İslâm aleyhinde sıkı bir propagandaya girişip: "Müslümanlar arasında hiç adalet yoktur. Bu Yahudi aleyhine verilen hükümden de anlaşılacağı üzere, onlar her ne kadar önyargı ve kavmiyetçiliğin aleyhinde gibi görünüyorlarsa da önyargılı ve kavmiyetçidirler." diyeceklerdi. Bu nedenle Allah, müslümanları bu tehlikeden uzaklaştırmak için meseleye doğrudan müdahale etmiştir.

Bu pasajda bir taraftan kendi kabilelerinden suçlu olan kişinin suçunu gizlemeye çalışan müslümanlar, kavmiyetçilikleri nedeniyle sert bir şekilde azarlanıyorlar, diğer taraftan bütün müslümanlara kavmiyet ve kabile endişelerinin adaleti engellememesi gerektiği öğretiliyor. Bir kimsenin, haksız olduğu halde kendi grubundan bir kişiyi savunup, haklı olduğu halde karşı gruptan bir kimseyi suçlaması apaçık bir ihanettir.

Başkalarına karşı böyle davranan aslında kendisine namus dışı davranmış olur. Çünkü o kendisine emanet olarak verilen kafa, kalp ve bütün diğer melekelerini haysiyetsiz haince davranışlarda kullanır. Bunun yanı sıra o, Allah'ın kendisine, ahlâkını korumakta yardımcı olsun diye verdiği vicdanını bastırır ve böylece vicdanı tam anlamıyla devreye girip onu bu haince davranıştan kurtaramaz. Dolayısıyla kişi kendisine haksızlık edip haince davranabildiği zaman, başkalarına karşı rahatça böyle davranabilir.”

Bizim yukarıdaki tavsiyelere ne kadar da çok ihtiyacımız var!.. Anlıyoruz ki; bizler velev ki bizim cemaatimizden, derneğimizden veya partimizden vuku bulan yanlışlara yanlış demeli ve her zaman adaletle doğruya sahip çıkmalıyız.

Bizler her zaman hakka ve adalete sahip çıkmalıyız. Bu memlekette bir gün adalet hâkim olacaksa bu da adil insanların eliyle olacaktır. Balyoz Davası’nda dijital verileri delil kabul edip ama Hizbullah Davası’nda delil kabul etmeyenler müslüman da olsalar adil değildir. Her iki davada da dijital veriler delil olamazlar. Balyozcular bile adaletimizden emin olmalıdır. Ama bizler daha Cübbeli olayında bile “ortada dört şahit yok dolaysıyla zina da yok” diyemedik.

ALLAH, BİZİM ŞERRİMİZDEN İNSANLARI KORUSUN…

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.