ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

DİRENİŞLE DİRİLİŞİN ÖYKÜSÜ: ÇANAKKALE DESTANI

BÜŞRA GÜMÜŞ

30 Mayıs 2014 Cuma 19:31
  • A
  • A

Selam size ey Seddülbahir’in, Gelibolu’nun, Anafartalar’ın, Çanakkale’nin ve vatanın her karış toprağı için ölümleri şeref bilen Mehmetçikleri!
Siz Yunus’ta gönül, Şeyh Galip’te aşk, Akif’te yüreksiniz. Çanakkale’de abide,
Sarıkamış’ta figan. Bir başına cansınız, milletinizle kaynaştığınızda vatansınız. Çukurova’da
Seyhan, atayurdumda Seyhun, Emirdağ’da, Toroslar’da karsınız, çöllerde yar. Esersiniz Dumlupınar’a vatan aşkı sevdasıyla. Sizler ki gül olan bu vatanın bülbülleri. Gülün sevdası hepinizin yüreğinde yürür. Yürekleri gül aşkıyla coşturursunuz. Asya steplerinde bir küheylansınız, taze yüreklerde bir ceylan. Adınız belli ama, kimliğinizi tarif etmek zor. Siz bu vatanın dört bir yanından dolaşan civansınız. Çiçekler açarken isimsiz steplerde, acıya türkü mü söylenirmiş? Deniz’in serin sevdasısınız, boğazın feryadı. Karanlığı aydınlatıp nura doyuran sizsiniz. Bir kutlu sevdanın karasevdalıları bu uğurda nice prangaları kırdınız, Yed-iBeyza misali göz alan ışık süvarilerisiniz gönüllerimizde…
Zamansınız sessizce akan, yürekleri yakan bir ağıtsınız şimdi. Aşıkta saz, şairde söz. ürekte közsünüz, surlarda göz. Gökte kubbesiniz, yerde habbe. Dillerde duasınız, gönüllerde melek. Uzakları yakın eden bir uzaksınız. Akif’çe haykırışta ise;“Senin mahiyetin hatta meleklerden de ulvidir.
Avalim sende pinhandır, cihanlar sende matvidir.”
Bir an olur çareler tükenir, yolların sonu gelir. İşte o zaman insan, her şeyin sonaerdiğini düşünür. Başlar döner bakışlar buğulanır bu hengamede. Kalpler güp güp atmayabaşlar, sineler endişeyle dolar. Gönüller muztar hale gelir. Gelir ve arşı titretecek yakarışlar belirir peşinden. İşte böyle bir anda yardım yetişir, harikalar böyle bir iklimde doğar…
Çareler bir gün Çanakkale’nin azgın dalgalarında düğümlenmişti. Boğaz’dan geçen dehşetli akıntılar o gün düşman güçlerini de getirmişti beraberinde. Haçlı İtilaf orduları Osmanlı topraklarının kapısı olan Çanakkale önlerine geldiğinde, Türk-İslam payitahtı tehlikedeydi. Boşaltılmalıydı! Birileri yiğit bir ses bekliyordu oysa! "İstanbul Bizim
Ebedî Payitahtımız" diyecek, her ne pahasına olursa olsun İslam'ın son kalesini savunmaya
koşacak bir ses!
Ve bir ses yükseldi; Süleyman Nazif ‘ten “Ey Müslüman evlâdı! Ey Türkoğlu bu güzel şehrin bî-bedel simasına doğru birer mısra-ı berceste şeklinde yükselmiş olan minarelere, daima şefkat ve hürmetle müteveccih ol! Şerefelerinden dağılan ezan seslerine karşı ak saçlı ninelerin göklere açılan elleri, Allah'tan bizim için günde beş kere istidâ-yı saadet etmeğe dört yüz bu kadar seneden beri müdavimdir. Mevcud veya muhayyel hiçbir sebep azm u rezmine tereddüt vermesin! Bu diyarın minaresiz ve minarelerin ezansız almasına kail olma ve muhakkak bil ki İstanbul minaresiz ve minareler ezansız kalırsa hepsi yetim olur ve hepimiz yetim oluruz!”
O kendini bilmez asılsız milletler, dünyanın en değerlisi kabul edilen Osmanlı topraklarına denizden ateşler saçan cehennemler, karadan lavlar püskürten volkanlar, gökyüzünden yıldırımlar yağdıran hareketli bulutlarla aylarca kudurmuşçasına saldırdılar. Anadolu kapısına “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela” olan güçler dayanmıştı. Hep birlikte yüklenmekteydiler kapıları açmak için. Top olup, mermi olup yağmaktaydılar Mehmetçiğin başına. Hançer olup saplanmışlardı vatanın bağrına. Anadolu hep birden duadaydı. Hayır, sadece Anadolu değil bütün İslam âlemi, bütün âlemler dua dua yakarıştaydı. Çünkü o son kalesiydi İslamın. Son kale, kuğudaki son çığlık, kuyudaki son hu,
son şarkı ve son ümit. Son setti küfrün akınlarına karşı.
O gün Mehmetçik adeta sevdalısına kavuşuyordu. Toprağa düşmüyordu Mehmetçik, toprak alnından öpüyordu onu, alıp bağrına basıyordu.” Bir hilal uğruna batan güneşlere” kucak açıyordu kara toprak. İlahi yardım sağanak sağanak yağıyordu bu demde, yağan top ve mermiye inat. Bütün alemlerin duasının kabulünü taşıyordu iklim o gün. Evliyalar, melekler, şehitler hep birlikte saf saf yer almıştı Anadolu’nun yanında. Bulutlarda o gün emrin
verilmişti. O milletler ki siz çelik göğüsleriyle Çanakkale’yi kurtaran imanlı kahramanların önünden rezilce çekilmekten başka bir şey yapamamışlardır. Mehmetçik dünyaya o gün “Çanakkale Geçilmez” manasını belletmişti iyice. Çanakkale’nin şehit kanlarıyla yıkanan dalgaları artık ilahi yardımın esintilerini hatırlatacaktı tarihin hafızasına dünya…
Firavun’un orduları hüsran içinde Çanakkale’yi terk ederken Başkumandan Vekili Enver Paşa, bütün Yüce Osmanlı Devleti’ne, zaferin müjdesini verdi. Bütün dünyaya ilan etti..."Çanakkale Savaşı'nda ordumuz muzaffer oldu. Düşman mağlup, mahcup ve mecruh olarak çekiliyor..." Çanakkale aylarca zulmetlerle kuşatılırken ve sesimizi yükseltip avaz avaz “Her Yer karanlık…Mağrip mi yoksa makber mi ya Rab (A. Hamid) diye bağırırken, zaferin karşısında
Mehmet Akif’in bu billur satırları yüreğimize merhem hislerimize tercüman oldu…
“Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer…”
Çanakkale; asırlarca Anadolu insanının birlik ruhuyla verdiği bir var olma mücadelesidir. Bu mücadele köylüsüyle şehirlisiyle kadınıyla çocuğuyla yaşlısıyla genciyle eline silah alanın cepheye koştuğu siz isimsiz kahramanlarımızın sergilediği bir insanlık haykırışırıdır. Herhangi bir bent ve engel tanımayan o müthiş imanınız, azminiz, cesaretiniz ve kararlığınızla bütün dünyaya insanlığa sesinizi duyurdunuz. Hayatınız pahasına elde
ettiğiniz bu zafer, insanlık tarihi için de önemli olmuştur. İçinizde ki yaşatma tutkusu, sizi kahramanlığa taşıyan bir nişanedir. Öyle ki, bir meltem tesiriyle duyulan sihirli nağmeler yurdun her yanına yayıldı. Ümide mutluluğa susamış sinelere bir vaha oldunuz.
Çanakkale kurtulunca bütün ülke; güneş, hayat ve ümidin çevrelediği vatan göründü.
İnsan gücünün üstünde bir kahramanlık göstermeseydiniz, milletimiz kudretini, senelerce kendi üzerine çökecek siyasi esaretten kurtarmak için harcayacaktı. O halde Çanakkale Zaferi yalnız milli tarih sahnesinde değil medeniyet tarihi sahnesinde de yer almıştır.
Biz, bu toprakların çocukları, mübarek tarihin mirasçıları ve nesli olmakla övündüğümüz siz şehitlerimizin de dalları, sürgünleriyiz. Eğer bugün millet olarak varlığımız söz konusu ise, bunu büyük ölçüde o şanlı geçmişe borçluyuz. Mazinin vadilerinde şekillenip kendimiz olmuş ve millet ruhunun en son basamağına ulaşmışızdır. Bu itibarla da, gelişip içinde kıvama erdiğimiz böyle bir zaman dilimine karşı kayıtsız kalmamız, topraktan sökülüp atılan ve hava ile, su ile irtibatı kesilen bir filiz gibi kuruyup gitmemiz, hatta yok olmamız demektir.
Mazi; bizim duygu ve düşüncelerimizin kaynağı, şimdiki mevcudiyetimizin kökü,
yarın ki bekamızın da esasıdır. Bu açıdan da o bizden ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın, her
zaman bize bizden daha yakın olacak ve gönüllerimizin yerinde en derininde hep bir sevgili gibi kendisini hissettirecektir.
Sizler öyleydiniz, biz de böyle; uyanmamız sur sesine bağlanmamışsa ihtimal bir gün biz de dirilebiliriz. Tarihin çığlıklarının sesi bu vatanın her köşesinde var. Şüheda derinden seslenir bize. Kendine gel dimdik doğrul der. Anladık ki vatana asalet ruhunu giydiren şehitlermiş. Bayrağa renk veren kan damarlarımızda gezer biz ki şanlı ecdadımızın nesliyiz…
Bu vatanın evlatları, şimdiki özgürlüklerinin ne büyük bedellerle kazanılmış olduğunuunutmamalıdır. Tarihimizi ruhlarına kazıyacak bir gençliğe de ihtiyacımız var. Biz gençlikolarak daima fedakarlık dersi alacak, o dersin ruhlarımıza aşılayacağı coşku ve gayretle gerektiği zaman düşman karşısında kan ve kemikten siperler yapmasını bilecek, her zaman milletin medeniyet için gelişmeye katkıda bulunması aşkını kalbimizde duyacağız. O zaman
hayat bize yepyeni bir güzellikle yollarını açar, çevremizde her şey bahar naraları atmaya başlar, meltemler Yusuf Nebi’nin gömleğinden kokular getirir, ırmaklar Eyüp Nebi’nin hayat havzasıyla çağlar.
Vatan toprağı namustur ve vatan sevgisi imandandır. Nitekim asırlarca din-i mübin-i İslam'ın bayraktarlığını yapmış aziz milletimiz, şanlı mazimizde çok defa tarih-i beşerin seyrini değiştirmiş, insanlığa pek çok hizmetlerde bulunmuştur. Nöbetçi milletimiz bu en şerefli nöbeti kıyamete kadar tutacaktır. Bu nöbet hepimizin en büyük gururudur. Siz kahraman ecdadımızı iftihar hisleri içinde anarak Atamıza ve Şanlı ordumuza Allah rahmet etsin. Bu vatan toprağını bize emanet ettiniz. Bize düşen O'nun çehresini kirletip değiştirmek isteyenlere fırsat vermeyip onun ufkunu yeniden aydınlatmaktır...

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.