ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Balıkçının Oğlu

Asım Çalık

18 Temmuz 2014 Cuma 12:07
  • A
  • A

22 Temmuz 80 senesinde doğmuş balıkçının oğlu. Doğduğu yer Katwijk aan Zee, Noordzee. Hollanda’nın sakin, küçük; Ransdat bölgesel şehrinin tam merkezinde bulunmasına rağmen özünden, doğallığından hiçbir şey kaybetmemiş bir balıkçı kasabası. Gözlerini bu balıkçı kasabasında açmış dünyaya yazımızın kahramanı.

Kendi deyimiyle çocukken ilk oynadığı oyuncak da futbol topu olmuş. Sevda o sevda işte. Oynamaya başladığı günden bu yana bırakamamış futbol topunu. Sevdalanmış ona, aşkı endam etmiş her defasında. Adeta kaderini daha çocuk yaşında futbol topuyla çizmiş geleceğinin ne olacağını bilmeden. Babası Geritt oğlunun kendisi gibi balıkçı olup, evinden, ailesinden uzak yaşamasını istememiş. Dirk’i küçük yaşlarda futbol okuluna yazdırmış. Henüz 5 yaşındaymış Quick Boys futbol takımının miniklerinde meşin yuvarlakla tanıştığında.

Gel zaman git zaman futbol topuyla yoldaş, sırdaş, arkadaş olmuş sarı saçlı afacan. Balık avlamaktan fırsat bulduğunda evine gelen Baba Kuyt oğluna öğütler verip, ileride neler yapması gerektiğini oğlunun kulağına fısıldamaya başlamış. Hatta bir gün ona; “Futbol mu balıkçılık mı?” diye sormuş“. Bu ikisinin arasında sakın kalma. Birini seçmelisin”diye de eklemiş. Oğlunun yetenekli olduğuna en başından beri inanan Mr.Geritt’in son sözü de şöyle olmuş;”Balıkçılığı seçersen ömrün teknede geçer. Benim gibi evine, eşine, evlatlarına hasret yaşarsın. Ona göre karar ver”. Zaten o da balık tutmayı değilde futbol oynamayı tercih etmesinin sebebini babasının öğütlerine ve babaya olan hasretine bağlıyor.

Ona futbolu öğreten hocalarının biri dışında diğerleri onun futbol için doğuştan özel yetenekli olmadığına kanaat getirmişler. “Bir forvet oyuncusu çok çalışarak bir yerlere gelebilir ama daha fazlası olmaz” demişler. Fakat zaman hocalarını değil Kuyt’ı haklı çıkarmış. Ondaki azmi farketmeselerde, hücrelerindeki bitmek tükenmek bilmeyen enerji ve hedef odaklı karakteri onu bugünlere getirmiş nihayetinde.

İlk profesyonel imzasını FC Utrecht klübüne atmış 18 yaşındayken. Beş sene top koşturduktan sonra, Feyenoord’a transfer olmadan önceki sezonda altın ayakkabı ödülünü ve Hollanda Federasyon Kupasını, KNVB Cup, kazanmış. O sezon Hollanda’nın bir diğer efsane ismi Pier Van Hooijdonk Fenerbahçe için Feyenoord’dan ayrılırken, Kuyt’ın Feyenoord’a geliş sebebi Hooijdonk’un yerini doldurmak olmuş günün birinde kendisinin de Papazın Çayırına yolunun düşeceğinden habersiz. Ne tesadüf ama...

Feyenoord’daki olağanüstü performansı onu Andfield’a taşımış. Rafael Benitez’in ısrarıyla Liverpool takımına tranfer edilen Kuyt, yine hocasının yakıştırmasıyla; “Mr.Duracell” lakabıyla anılmaya başlanmış. Sonrası hepimizin malumu. Profesyonelliğini ve pozitif enerjisini Fenerbahçe’ye de bulaştırdı İstanbul’a gelir gelmez. Saracoğlunda neler yaptığını anlatmaya gerek yok sanırım. Ama Antalya maçında tekmeye ayağını uzattığında nasıl içimiz cız ettiyse, benzer pozisyonu Breziya’ya karşı da yaşadı ve yüreklerimizi ağzımıza getirdi. Dikişlerle oyuna devam etti. Dedim ya, aşık bu adam futbol topuna!

Dirk Kuyt Foundation

Genç yaşta erkek kardeşini kaybebeden Kuyt, 2007 senesinde de Babasını yitirmiş kanserden. Yaşanan bu üzüntüler Kuyt çiftine özürlü çocuklara yardım etme fikrini getirirken, hemşire olan eşiyle kafa kafaya
veren Hollandalı kendilerine ait yardım kuruluşunu kurmuş. Futboldan kazandıklarıyla Hollanda, Brezilya, Nepal ve Gana’nın özürlü çocuklarına umut olmaya başlamışlar. Eşi de kendi gibi özverili ve işini profesyonelce yapmayı seven bir kişiliğe sahip. Kocasının zengin olmaya başladığı ilk günlerde dahi hemşirelik mesleğini yapmaya devam etmiş.

Babaya selam, yola devam

29 Haziran’da oynadıkları ve aşmakda güçlük çektikleri kaleci Ochoa ve Meksika Milli Takımının defansı Portakallara kabus dolu dakikalar yaşatmıştı. O gün Kuyt için çok anlamlıydı. Hem babasının ölüm yıldönümüydü, baba Kuyt 29 Haziran 2007’de vefat etmişti, hem de Edwin van der Sar, Frank de Boer, Rafael an der Vaart, Giovanni van Bronckhorst, Wesley Sneijder, Philip Cocu’dan sonra ülkesine adına milli formayı giyen yedinci oyuncu olacaktı. 88’de Wesley’nin vuruşu filelerle buluşur buluşmaz dizlerinin üzerine çöken Kuyt, kollarını gökyüzüne açarak adeta babasıyla kucaklaştı çocukluk günlerindeki gibi. Babası oğluyla bir kez daha övünebilirdi artık...

Yeri de değişti, İsmi de!

Van Gaal Kuyt için; “ Sol bek mevkiinde oynamak için beş hafta çalıştı” desede, Dirk alışık değişik mevkilerde oynamaya. Sol ve sağ bek mevkilerinde ilk defa kullanılırken, yine de kanatlara yön vermeye devam etti soldan ve sağdan. Sağ kanat, zaman zaman Moussa’yla yer değiştirdiğinde sol kanat, forvet, forvet arkası derken beklerde onun artık. Gökhan sakatlandığında Topuz sağ önde, Kuyt sağ arkada oynamalı bundan sonra. Topuzla yürekleri ağızlarına gelen Fenerbahçe taraftarının sağ bek Kuyt’la daha rahat maç seyredeceklerini düşünüyorum.

Liverpool’a ilk geldiğinde bile isminin nasıl telaffuz edileceği merak konusu olan Hollanda’lının Kuyt, Köyt, Kayt, Kaut diye her ülkenin spikeri tarafından farklı şekilde anılması normal aslında. İsminin nasıl söylenmesi gerektiğini soran İngilizlere; “Şut atmak kelimesiyle kafiyeli. Shout...-Kaut- diye okuyabilirsiniz adımı” diye cevaplamış gülerek.
Van Hooijonk’dan gidişi sonrası yararlanamayan Fenerbahçe Alex’le de barışmayacağına göre, Kuyt futbolu bıraktıktan sonra kesinlikle kalmalı klüpde. Avrupa’nın tanıdığı yüz ve saygı duyduğu bir kişi olarak Fenerbahçe’nin Sportif Direktörü olmalı Kaut....

4. yıldıza doğru....Yolun açık olsun futbol aşığı profesyonel adam...

18 Temmuz 2014 Cuma, Astoria, New York, 04:18am

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.