ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

BEDİÜZZAMAN VE HAYDERİ... OKYANUS ZUHUR EDİNCE

arif akdaş

10 Kasım 2014 Pazartesi 13:07
  • A
  • A

BEDİÜZZAMAN VE HAYDERİ…

OKYANUS ZUHUR EDİNCE…

Aynı Cephede omuz omuza… Hem Gazi, Hem Mücahid, Hem Şehid...

Hem Dost, Hem Silah Arkadaşlığı, Hem akraba, Hem yaren…

İki ALLAH ADAMI’nın Vatan Sevgisi

Kelamı Derin, esrarı çözebilmek…

“ Hikmetsiz felsefe ve ilim kör olmaya mahkumdur” Hayderi.

Hayderi, Bediuzzaman Said-i Nursi ile hem akrabalık bağları var idi, hem medrese arkadaşlıkları hem de Rus harbinde aynı cephede omuz omuza çarpışmış, büyük
kahramanlıklar göstermişlerdi. Bediüzzaman (k.s) Hazretleri bu savaşta Ruslara esir düşmüş,Molla Ahmed El Hayderi (k.s) Hazretleri ise yaralanmıştır.

Seyda Babamın babası Molla Ahmed El Hayderi (k.s) Hazretleri, savaşta aldığı yaraların iyileşmemesi ve yeniden nüksetmesi nedeniyle eşine; çocukları için ilim okumayı tavsiyeden başka hiç bir miras bırakamayacağını,sahip çıkıldığı taktirde ilmin en büyük değer olduğunu vasiyet ederek 1937 yılında Hakk’ın Rahmetine kavuşur.Muhacir olarak bu köye yerleşmiştir. İlmi birikimi, şair ve edip kişiliği vardı. O zor dönemde kaleme aldığı eserlerde,hicret, gurbet ve ilahi muhabbeti çok yoğun işlemiştir. Alim, şair, mutasavvıf ve edip olan, Molla Ahmed El Hayderi (k.s), Allah ve Resulüne aşık bir zattı.Seyda Babam küçük yaşta babasını kaybetmiş, ailece yetim kalmıştılar. Önce işsiz sonraları evsiz kalırlar. Ahırdan bozma bir yerde barınmaya başlarlar. Daha yedi yaşındayken babasının yanında Kur’an-ı Kerim’i hatim etmiştir.

Seyda Babam Muhammed Emin El Hayderi (k.s) on yaşında ve babasını yeni kaybetmişken, savaş muhacirliğinin üzerinden henüz birkaç yıl geçmişken ilim tahsilatı için Suriye’ye hicret etmek zorunda kalır. 1937 yılındaki bu hicreti bir ilim hicreti idi. Şeyh Ahmed El Hıznevi (k.s) Hazretleri’nin medresesinde, medrese eğitimini onu gözetiminde tamamlar. Aldığı işaretler neticesinde Türkiye’ye döner, döndükten sonra kendi medresesini oluştururken sadece ilim tahsilatını yeterli görmemiş tasavvufi eğitimle desteklenmesine önem vermiştir. İlmin hikmetle yürütülmesi gereğini her fırsatta dile getirmiştir.Lokman (a.s) ve Eflatun farklarını ilme hikmetle yaklaşmaktan kaynaklandığını, İbrahim (a.s)’ın duası olan Resul-i Ekrem (s.a.v)’in kitapla beraber hikmeti (hatta kitabı hikmetle) öğrettiğini, hikmetsiz felsefe ve ilmin kör olduğunu her fırsatta beyan etmiştir. Bu nedenle tedrisatla beraber hikmet anlayışının insan davranışlarında tezahürünü,nefis terbiyesi, Resulullah Efendimizin (s.a.v) sünneti, hadisleri ve ahlakını, Nakşibendi usul ve adabını sohbet etmiştir. İster müderrislik ister talebelik yıllarında olsun; astronomi, coğrafya (özellikle beşeri coğrafya) ve sosyoloji, psikoloji, özelde İslam tarihi genelde dünya tarihi gibi medrese müfredatında fazla yer verilmeyen ilmi konuları tek başına veya öğrencileri ile müzakere ve mütalaa etmiştir. Kürtçe, Türkçe, Arapça ve Farsça’yı çok iyi konuşuyor, tedrisat ve edebiyatta kullanıyordu. Birçok Alim ve talebe yetiştirmiştir...”

“ Okyanusa Kayıkla Girilmez…”

Selam Ve Dua İle

Arif Akdaş…

YORUM YAZ
TOPLAM 2 YORUM

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.

  • - RIFAT BAŞGÖR:12 Kasım 2014, Çarşamba 15:26

  • - Abdullah eser:11 Kasım 2014, Salı 20:30