ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

İstiklal Mahkemeleri ve Özel Yetkili Mahkemeler

Ali Rıza Gölgelim

27 Ekim 2013 Pazar 04:11
  • A
  • A

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül şöyle diyor: “Yargıda uygulamalar büyük sorun. Daha suçun var olup olmadığı belli olmadan her şeyi buraya (Özel Yetkili Mahkemelere) sokuyorlar. Hâlbuki cebir, şiddet yok.” Başbakan Erdoğan ise Özel Yetkili Mahkemelerin yetkisini çok aştığını ve önüne geleni tutukladığını söylüyor. Meclis Başkanı Cemil Çiçek ihtiyatlı… “Uygulamada sorun var. Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırırsak da sorun olabilir.” Cemil Çiçek’in sözleri Zaman Gazetesi’nin manşetlerinde… Ve dünyada olmayacak iki şey Türkiye’de oluyor.

Birincisi; Hükümete yakın adamları bu mahkemelerde yargılayamazsın kararı alınıyor.

İkincisi; Yargılananlar açısından mahkeme devam etti ama mahkemenin kendisi kaldırıldı.

Yukarıdaki sözler arasında Adalet Bakanı’nın sözleri niye yok? Ben de “adalet bakanı” olsaydım susardım tabii… Neresi düzgün ki izah edebileceğim meseleyi…

Neyse olan oldu…

İstiklal Mahkemeleri hakkında tarihçi Mustafa Armağan Zaman Gazetesi’nde şu açıklamaları yapıyor:

“İstiklal Mahkemeleri’nin adalet dağıtmak gibi bir hedefleri yoktu. Yeni rejimin oturtulmasının önündeki engelleri bertaraf etmek, bunun için de bir sindirme fırtınası estirmek gerekiyordu. Kuruluşunda, 1793-94’te Fransa’daki Terör Dönemi’nin sık sık hatırlatılması anlamlıdır. 1917 sonlarında Bolşevik Rusya’da kurulan Çeka yapılanmasıyla da paralellik kurulabilir. Asıl maksat, yeni rejime itaati temin edecek ve kimsenin sesini çıkaramayacağı tek sesli bir Türkiye oluşturmaktı.

Nitekim Halide Edip Adıvar’ın Mustafa Kemal Paşa’ya Afyon’da zaferden sonra ne yapacağını sorduğunda “Birbirimizi yiyeceğiz.” cevabını almıştı. Halide Edib’in “Niçin?” sorusu ise “Ya bana karşı çıkmış adamlar?” şeklinde karşılık bulmuştur. Karşı çıkmış adamlarla bir hesaplaşma kaçınılmazdı. Nitekim Gazi Paşa’nın İsmail Habib Sevük’e söylediği “Kız gibi bir Meclis istiyorum.” sözü de hedefin ne olduğunu açıkça gösteriyor.

Kaldı ki, Cumhuriyet’ten önceki İstiklal Mahkemeleri’ni denetleyecek bir Meclis vardı ve sıkı bir şekilde bu görevini yerine getiriyordu, oysa yeni dönemde Meclis’in de denetimi dışında, emirleri doğrudan doğruya Gazi Paşa’dan alan bir mahkeme ve üyeleri söz konusuydu. Kimsenin hesap soramadığı, yetkileri neredeyse sonsuz, temyizi olmayan bir terör mahkemesiydi bu.

Sürece veya kararlara müdahale eden başbakan bile olsa mahkeme tutuklayabiliyordu. Nitekim Başvekil İsmet Paşa, tutuklu arkadaşı Kâzım Karabekir’i polise baskı yaparak serbest bıraktırınca mahkemenin kendisini de tutuklamaya kalktığını ve ancak Reisicumhur’un araya girmesiyle bağışlandığını hatırlamak gerek. Keza Adana Valisi Hilmi Uran da iki sanığı ödeneği olmadığı gerekçesiyle Ankara’ya gönderemediği için tutuklanmak istemişti.

Tek bir otoriteden emir alarak hareket eden mahkemede korkunç adli hataların yaşanması kaçınılmazdı. Bunlardan birisini bize, “Atatürk’ün silah arkadaşı” diye bilinen Ali Fuat (Cebesoy) Paşa “Siyasi Hâtıralar”ının 2. cildinin 217. sayfasından itibaren dehşet içinde anlatır.

Cebesoy, Atatürk’e suikast davasında idamla yargılananlardan biriydi. İdamlıklar ayrıldıktan sonra İzmir’de bir ambara tıkılmıştır İstiklal Savaşı’nın anlı şanlı generalleri. “Herkeste bir şaşkınlık hali vardı.” diyor ve devam ediyor Cebesoy:

“Hepimiz perişan olmuş bir ruh hali içinde idik. Omuzlarımız âdeta çökmüştü. Ağzımızı bıçak açmıyordu. Büyük bir felaketten kurtulabildiğimize inanamıyorduk. Bir aydan beri paşa rütbesine yükselmiş şerefli birer asker oluşumuz, teşrii masuniyetimiz (dokunulmazlığımız), mazideki hizmetlerimiz, şahsiyetimiz, hepsi hepsi unutulmuştu. Şerefsiz, adi, hakir bir mevkie düşürülmek isteniyorduk.”

Mahkemede adaletin a’sının dahi olmadığını belgeleyen çarpıcı bir olaya da tanık olmuştur Cebesoy. Milli Mücadele’nin kahramanlarından İsmail Canbulat ile Halis Turgut, kendilerine verilen 10’ar yıl sürgün cezasına itiraz etmeye kalkmışlar. Cebesoy fazla kurcalamamalarını söylemiş. “Hakkımızı arayacağız!” demişler. “Töhmet altında yaşayamayız.” Biraz sonra mübaşir çağırır kendilerini savunmaları için. “Hışım gibi kapıya doğru atıldılar.” der Cebesoy. Ertesi sabah merakla iki kader arkadaşını aramaktadır gözleri. Kendisi o iç yakıcı sahneyi şöyle anlatır:

“Buz gibi bir şey başımdan aşağı dökülmüştü. 10 sene sürgün cezasının ağırlığına tahammül edemeyen ve bunun için tekrar mahkemenin huzuruna çıkan bu iki arkadaşa verilen yeni ceza korkunçtu: İdam.”

60 yıl kadar önce yayımlanan kitabında M. Philips Price, “Türkiye’nin hizaya getirilmesi için bir süre bir diktatöre ihtiyacı olduğu iddia edilebilirdi. Fakat Türkiye tarihinin bir dönemini kirleten bu gibi şahsî intikam fiillerine ihtiyacı yoktu.” diye yazıyor ki, İstiklal Mahkemeleri’nin bir intikam aracı olarak kullanıldığına berrak bir ışık tutmuş oluyor.” (http://www.zaman.com.tr/mustafa-armagan/istiklal-mahkemelerinde-adalet-var miydi_2157618.html)

Şimdi gelelim Özel Yetkili Mahkemelerle İstiklal Mahkemeleri arasındaki irtibata… Tehlikeli olabileceği endişesi ile bu konuya giremeyeceğim. Bunu Adalet Bakanı izah etsin… Diyecek ki; ama bu mahkemelere Türkiye’nin şartları ve terör hadiselerinden dolayı ihtiyaç var. TMK’ya da ihtiyaç var… İyi de Mustafa Kemal, iş olsun diye mi İstiklal Mahkemelerini kurdu… Mahmut Esat Bozkurt’ta büyük adamdı… Halefi de büyük adam…

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.